Özel, partisindeki cepheleri birleştirmek istiyor

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, Anadolu Adliye Sarayı’nda atılan “yaşasın şeriat” sloganları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki ifadeleri, BBP Lideri Destici’nin Cumhur İttifakı dışındaki partileri “terörle iltisaklı” göstermesi, CHP’nin belediye başkan adayları süreci, İYİ Parti’de devam eden istifalar, SGK ve Bağ Kur emekli maaşlarına yapılan zam, “motokurye” Göçer’e çarparak ölümüne neden olan “Somali Cumhurbaşkanı’nın oğluna verilen ceza konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

 

****

GÖZLEM – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Cumhuriyetimiz ve onun kurucusu Gazi Mustafa Kemal yine istismara en elverişli malzeme olarak öne sürülüyor. Oysa bu milletin ne cumhuriyetle ne de Gazi Mustafa Kemal’le ne bir sıkıntısı ne bir problemi vardır” der ve Anayasamızın “değiştirilemez ilk 4 maddesinden birincisini (“Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir”) tekrarlarken, Filistin mitinglerinde “tevhit / hilafet bayrakları” açılıyor ve “Yaşasın şeriat” çığlıkları atlıyor. O çığlıklar hafta içinde hem de “Anadolu Adliye binasının içinde” de atıldı Atatürk’e de dua edelim’ sözleri üzerine, İmama tepki gösteren ve Atatürk’e hakaret eden” bir kişi “tahliye edilirken”, mahkeme salonunun koridorlarında bekleyen kalabalık “Yaşasın hilafet” diye bağırarak gösteri yaptı. Binada bulunan Cumhuriyet Savcıları ve polis müdahalede bulunmadı. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Hüsnü Bozkurt Flash TV ekranlarında bu olayı ve Cumhuriyet savcılarının hareketsizliğini anlatırken, “Çok yakında aynı gösteriler Millet Meclisinde yapılırsa hiç şaşırmayalım, oraya doğru gidiliyor” dedi. Görüşünüz?

K – Erdoğan hafta içi kabine toplantısı sonrası da ilginç bir değerlendirmede bulundu. “Kadrolu provokatörlerin bir anda sağdan soldan yeniden arzı endam etmesi tesadüf değildir” dedi. Eğer samimi ise, sadece terörist diye suçladığı “soldan” gelen tepkileri değil, “sağdan” gelen gittikçe aşırılaşan ve gücü artarken çapı genişleyen bahsettiğiniz türde şeriat ve benzeri talepleri de “provokasyon” olarak adlandırıyor. Baksanız, bir kısmı ittifak ortağı, bir kısmı arka bahçesi olan bu yapıları kendisiyle hiçbir ilgileri yokmuş gibi, hatta kendi iktidarına da zarar verecek, iktidarını ele geçirmeye çalışacak teşebbüsler olarak algılıyor, kaygılandığını ortaya koyuyor. Tabii eğer bu ifadelerinde samimi ise. Radikallik her zaman daha aşırı radikalliği beraberinde getirir. Bu ortamı yaratan, besleyen, bu kutuplaşmayı sağlamlaştırarak iktidarını sürdürmeyi hedefleyen aslında kendisi idi. Ama bir noktada kendisinden de daha radikal yaklaşımlar kontrolsüz bir şekilde gündemi işgal etmeye ve büyük bir tehlike yaratmaya başladı. Sonuçta bu tür düşüncenin amacı belli. Türkiye’ye şeriat düzenini getirmek. Bu açıdan bakıldığında da Erdoğan’ın “Ülkemizde kimsenin Cumhuriyet ile ilgili tereddüdü yoktur. Kimsenin Cumhuriyetimizin banisiyle derdi yoktur” şeklindeki sözlerinin iyimser bir bakış açısıyla “yanlış ve aymaz” bir yaklaşım olduğunu, kötümser olarak düşünülecekse de kurulmak istenen şeri düzenin önündeki engelleri etkisizleştirmeye dönük bir siyaset tarzı oluşturduğunu söylemek gerekiyor.

 

GÖZLEM – Cumhur İttifakı haricindeki bütün partileri “terörle iltisaklı” ilan eden Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici’nin, 2012’de “Kürtler için özerklik isteyen, Abdullah Öcalan ve Kandil ile görüşmelerin sürdürülmesini öneren ve FETÖ hayranlığını ortaya koyan” açıklamaları ortaya çıktı. Ayrıca, Cumhur İttifakı’nda ortakları olan HÜDA PAR “Özerklik ve eyalet sistemi” istiyor. Bu çelişkileri nasıl yorumluyorsunuz?

K – Destici’nin ifadelerini, “terör sayesinde” sorumluluğu dikkate alınmaksızın yelkenleri şişirilen muhafazakâr milliyetçilik rantından kendisi ve partisi adına faydalanma hamlesi olarak görüyorum. Varsa bir iki danışmanı “Efendim böyle bir açıklama yapalım” diye önermişlerdir, o da ellerini kavuşturup çevresindekilere muzipçe gülerek “Bakın bu paylaşımım ortalığı nasıl ayağa kaldıracak” anlamında konuşmuştur. Böylece iktidarın açtığı yolda, nasıl “Kraldan çok kralcı” olunacağını ve vazgeçilmez olduğunu kendine göre bir kez daha kanıtlamıştır. Hüda Par’ı ise hiç “tutarsız” görmüyorum. Baştan beri söylediklerini şimdi de söylemeye devam ediyorlar. Sadece söylediklerinin Meclis’e girerken ettikleri yemine tamı tamıyla zıt düşmesini en basit haliyle “ikiyüzlülük” olarak görüyorum.

 

GÖZLEM – CHP’de aday tespiti süreci sancılı geçiyor. CHP lideri Özgür Özel’in adaylık için “önce Yılmaz Büyükerşen’e teklif götürdüğü, ardından da vazgeçtiği” iddia edilirken, Büyükerşen sessizliği bozarak, çok ağır bir açıklama yaptı. “CHP’nin Eskişehir adayını açıklamasından önce adaylık talep etmediğini, ancak Özgür Özel’in isteği ile yeniden aday olacağını açıkladığını ve ‘yaşının bahane edildiğini” söyleyen” 86 yaşındaki Büyükerşen daha önce de “İmalı şekilde yaşınız 86 oldu, anket yaptırıyoruz dediler. Anket yaptırmalarına kırıldım” demişti. Aday ilan edilen Ayşe Ünlüce’ye destek için konuşan Büyükerşen, “Partisinde yan yana gelince aynı idealleri paylaştığı insanların, arkasından da ayağının altına karpuz kabuğu koyma eğiliminde olduğunu” söyleyerek, “Bu durumun partililerde adeta bir virüs, mikrop gibi yayıldığını” ifade etti. “Gördüm ki; geçimsizlik, anlaşmazlık, kıskançlıklar, iftiralar, ters yorumlar, herkes birbirinin ayağının altına karpuz kabuğu koyma gibi eğilimler içerisinde. Nasıl bu parti adam olacak diye düşünüp durmuşumdur. Kafamın bir köşesinde bu kalmıştır” dedi. Siz ne diyorsunuz?

K – Benim gördüğüm özetle şu. Özgür Özel samimi olarak bu “değişim” lafını ve cepheleşmesini artık geride bırakıp, hem kendine oy verenleri hem de o dönemde karşısında olanları birleştirerek seçimlerden en iyi sonuçla ayrılmayı ümit ediyor. Kendi aday belirlemelerinde kesinlikle “Kurultay sürecinde karşısında olanlardan intikam alma” ya da bunları cezalandırma gibi bir anlayış olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hem karakteri düzgün ve mantıklı. Hem de böyle bir yaklaşımın en başta kendisine kaybettireceğini bilecek kadar hedefe odaklı ve olgun bir siyasetçi. Öte yandan genel başkanlığa seçilmesinde çok etkili olan, baştan beri yanında bulunan çok yakın bir çalışma grubu var. Bu ekiptekiler, belki açıkça bu desteklerinin karşılığı olarak, daha olası olarak da desteklerinin doğal bir tezahürü olarak Özel’in verdiği nihai kararlarda etkili oluyorlar. Önemli adayları belirliyorlar. Bunun sonucunda da CHP genel merkezi adaylıklarda çok ciddi hatalar yapıyor. Özgür Özel’in yeri daha sağlamlaşmamışken Yılmaz Büyükerşen’in aday yapılmaması, Lütfü Savaş’ın aday yapılması, Mersin’de Mezitli, Antalya’da Konyaaltı, Adana’da Tarsus gibi seçim bölgelerinde mevcut başkanların adaylaştırılmaması gibi çok radikal, bana göre yanlış ve riskli kararlar alınıyor. Büyük olasılıkla Ankara Çankaya’da Alper Taşdelen’in, İzmir’de Tunç Soyer’in aday gösterilmeyecek olması da bu kararlar arasında yer alacak. Pek çok seçim bölgesinde Özel’in vaadettiği önseçim veya yoklama türü yöntemlere sadece başvurulmuş gibi yapılıyor veya hiç başvurulmuyor. Evet, CHP küçük beylikler gibi, özellikle güçlü belediye başkanları kendi etki alanlarından küçük birer hükümranlık kurmuşlar, ama bunu değiştirmenin zamanı daha kendisinin meşruiyeti tam olarak kabul edilmemişken riskli kararlar alarak mevcut “başarılı görülen” belediye başkanlarından vazgeçmekten geçmiyor. Çünkü bu belediyeler kaybedildiğinde veya oy oranları bu bölgelerde düştüğünde sorumluluk Özgür Özel’e yüklenecek. Muhtemelen İyi Parti ve DEM Parti’nin ittifakının, desteğinin olmadığı bu yerel seçimlerde CHP zaten 2019’da elde ettiği başarıyı yakalayamayacak. Ancak böyle radikal karar ve değişikliklerle bu seçime gidince, bu başarısızlığın sorumlusu olarak kesinlikle Özgür Özel gösterilecek. O zaman da CHP’yi yerel seçim sonrası yeni bir Kurultay süreci, belki parçalanmaya dahi gidebilecek bir dönem bekliyor olacak. Yılmaz Büyükerşen’in adaylaştırılmama süreci tüm bu kararlar içinde en çarpıcı olanı. Sağlığı yaşı ne olursa olsun, Büyükerşen aday gösterilse, her yıl oy oranını arttırdığı Eskişehir’de hiç şüphesiz yeniden seçilecekti. Zaten CHP Genel Merkezi’nin yaptırdığı anketler de bu yönde çıkıyordu. Geçen hafta da söylemiştik. CHP Genel Başkanı Özel, Sözcü’den İsmail Saymaz’a Büyükerşen’in aday gösterilmemesini “Anket yaptım. Ayrıca ankette hocadan memnuniyet çok yüksek çıktı ama değişim nesli ile de ilgili yeni bir başkan adayı ile ilgili yoğun talep çıktı” diyerek açıklamıştı. Özgür Bey Lütfü Savaş’ın tekrar adaylaştırılmasını da “Dört anket yaptık, dördünden de o çıktı”  diye açıkladı. Peki o zaman Lütfü Savaş hakkında ilk anketten sonra aynı Yılmaz Büyükerşen için yapıldığı gibi ‘İlinizde değişim olmalı mıdır?’ diye bir anket yapıldı mı? Lütfü Savaş ile ilgili böyle bir anket yapılsa belki orada da benzer bir sonuç çıkacaktı. Çıkmayacak olsa bile, sonuçta Özgür Bey aynı söyleşide Lütfü Savaş’ın adaylaştırılması ile ilgili “Ben ‘Hatay’ın mesajını doğru alacağız, vatandaşa rağmen yapmayacağız’ demiştim. Anket yaptık o yüzden. Ankette kaç kişilerle farklı farklı sorduk. Her seferinde CHP’nin gösterebileceği en çok oy alan aday o oluyor” diye konuşmuştu. Peki Eskişehir’de de anket yaptınız. Orada en çok oy alacak aday yüzde 80 memnuniyetle Yılmaz Büyükerşen çıkmıyor mu? Orada niye “vatandaşa rağmen” zorlama bir değişikliğe gidiyorsunuz? Yılmaz Büyükerşen’in dile getirdiği eleştirilerin kendisi yerine adaylaştırılan Genel Sekreteri’ne dönük olduğunu sanmıyorum, çünkü Genel Sekreteri’nin ismini kendisinin verdiğini söylüyor. Ama bana doğrusu “CHP’yi yönetenlerin” bir büyükşehir belediye başkanlığına daha önce bu anlamda hiç görüşmedikleri birini atamaları makul gelmiyor. Eşyanın doğasına aykırı geliyor. Ne olursa olsun, Yılmaz Büyükerşen olayı bana sadece Eskişehir’i veya yerel seçimi değil CHP’nin geleceğini de etkileyecek büyük bir kurgu gibi geliyor.

 

GÖZLEM – İYİ Parti’de istifalar devam ederken, Irak’tan gelen “şehit haberleri” sürecinde “Erdoğan ile Akşener arasında “iletişim köprüsü” kuruldu. Kulislerde, “bu köprünün, yerel seçim gününe kadar ve belki de ‘genişletilerek’ devam edeceği” konuşuluyor; olabilir mi? Buna karşılık, Yeniden Refah Partisi’nin ‘Cumhur İttifakından tamamen koptuğu’ ve AKP’ye karşı ‘ileriye dönük adımlar atmaya devam edeceği’ iddiaları” kulislerin gündemine girdi; bu iddialar sandıkta doğrulanırsa, seçim sonuçları nasıl etkilenir?

K – Yeniden Refah Partisi, biraz da Tayyip Erdoğan’ın sayesinde, yeni muhafazakâr sağda rüzgarı şişen bir hareket haline geldi. Seçimlerde ülke genelinde yüzde 2,81’lik bir oy almış olmaları, CHP’ye eklemlenerek yanlış yapıldığı ve potansiyelini sağlayamadığı ortaya çıkan muhalif muhafazakâr Saadet Partisi, Deva ve Gelecek partilerinin yerine Yeniden Refah’ın bu “AKP’ye oy vermek istemeyen muhafazakârların” yeni adresi haline gelebileceğini gösteriyor. Bu ilgi devam ederse yerel seçimlerde yüzde 5-6 bandına doğru gidebilirler. Bu da özellikle Konya, Erzurum, Sakarya ve İç Anadolu’daki bazı seçim bölgeleri gibi muhafazakâr şehirlerde AKP’nin karşısında önemli bir alternatif oluşturmalarına ve iktidar oylarına bölmelerine yol açabilir. Öte yandan İyi Parti’nin artık CHP ve beraberindeki muhalif kesimden iyice kopmuş olması, AKP’den çok CHP’yi hedef alması ve kendisini üçüncü bir yol olarak konumlandırmaya çalışması, hiç şüphesiz istifalardan da görüldüğü gibi son genel seçimlerdeki yüzde 9,9’luk oy oranının bana göre ciddi biçimde düşmesine neden olacak. Meral Akşener CHP’den kendilerini ayrıştırarak sağ oylara talip olduklarını söylüyor. Ancak AKP ile yakınlaştığı görüntüsü oluştuğu için muhalif oyların buraya gitmeyeceği belli. O zaman ya AKP ve MHP’den oy alacaklar. Bu alanda Yeniden Refah gibi aşırı dinci partilerin ortaya çıkmasıyla iyice daralacak. Dolayısıyla İyi Parti’nin kurgusunun kendi içinde sorunlu olduğunu düşünüyorum.

 

GÖZLEM – Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabinenin yeni yılın 4 saat süren ilk toplantısından sonra, “Bağ Kur ve SKK emeklilerine yüzde 5 ek zam verilerek maaş zammının yüzde 42.6’ya yükseltildiğini, böylece emekli maaşı alt sınırını 7500 liradan 10bin liraya yükselttiklerini, temmuzda yapılacak ‘ikinci zam ile’, memur emeklileri ile SKK ve Bağ Kur emeklilerinin emekli maaşlarının ayrım yapılmadan eşitleneceğini ve ‘2024’ü, emekliler yılı’ olarak ilan ettiklerini, halkı enflasyona ezdirmeyeceklerini” açıkladı. Haftalardır merakla beklenen zammın “yüzde 5 olarak açıklanması” asıl deyimiyle “hayat pahalılığının durdurulamaması” sebebiyle tepki ile karşılanırken ve Türkiye Gazetesi Yazarı Cem Küçük, Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda, “En düşük emekli aylığı 11.500 olmalıydı. SSK ve Bağ Kurlulara da yüzde 49 zam verilmeliydi. Adalet sağlanmadı, gerçek bu” derken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, “2024 Emekliler Yılı kutlu olsun” dedi. Siz ne diyorsunuz?

K – En düşük emekli maaşı 7 bin 500 liradan 10 bin liraya yükseltildi. İşçi ve esnaf emeklilerinin maaşlarına da ekstra yüzde 5 zam yapıldı. Geçen hafta “Burada Cumhurbaşkanı’nın önünde iki seçenek olduğu anlaşılıyor. Birincisi en düşük emekli maaşını 7.500 liradan örneğin 10 bin liraya çıkarılması. … İkincisi kök maaşlara tek seferlik seyyanen bir artış yapılması” demiştik. Bu iki adımın da atıldığı görülüyor. Ancak ben Erdoğan’dan yerel seçimler öncesi maaş artışını yüzde 50’ye yaklaştıracak bir karar bekliyordum. Bu olmadı. Bunun nedeni de bütçenin durumunun hakikaten çok bozulması ve böyle bir artışın para basmayla sonuçlanacak bir enflasyonist etkiye yol açacak olması. Bana göre en düşük emekli maaşı en azından Birleşik Kamu-İş’in 16 bin 483 lira olarak belirlenen yoksulluk sınırına çekilmeliydi. Hatta CHP Genel Başkanı bu rakamın 17 bin 2 lira olan asgari ücrete çıkarılmasını istedi. Ancak kendisi Cumhurbaşkanı olsa da bu ekonomik şartlarda bu dediğini, çok ciddi vergisel ve yapısal önlemleri almadan yapacak gücü olamazdı.

 

GÖZLEM – Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Şubeler Platformu, enflasyon karşısında ücretlere yapılan düşük zamlarla alım gücünün her geçen gün erimesine karşı eylem yaptı ve maaş bordrolarını yaktı. Görüşünüz?

K – Bu tür gösteriler düzenli olarak özellikle iktidarın güçlü olmadığı veya seçimin başa baş geçeceğinin düşünüldüğü il ve ilçelerde yapılsa, belki Erdoğan’ın yerel seçimler öncesi yeni bir iyileştirmeye gitmeyi düşünmesi sağlanabilir. Maalesef dar gelirlinin şu andaki tek kozu yerel seçimler. Maaş ve ücretlerde daha yüksek bir artış sağlanması için, gelir düşüklüğünün seçimlerle daha yoğun ve yaygın bir şekilde ilişkilendirilmesi gerekli.

 

GÖZLEM – Fatih’te “motokurye Yunus Emre Göçer’e çarparak ölümüne neden olan” Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Sheikh Mohamud’a “Taksirle ölüme neden olmak” gerekçesiyle “2 yıl 6 hapis cezası verildi” ve “ehliyetinin 6 ay geri alınması” kararı ile “2 yıl 6 aylık hapis cezası, 27.300 TL para cezasına” çevrildi. “Bir Aile Babasının canı ve 27 bin 300 lira para cezası”; ne düşünüyorsunuz?

K – Bu iktidarda yargı büyük ölçüde “bağlantısı olanın lehine” kullanılan bir araç haline geldi. Kararı veren Mahkeme’nin yer aldığı Anadolu Adliyesi son dönemde bir yığın iddia ve tartışma ile gündemdeydi. Akıllara pek çok soru geliyor. Söz konusu Hâkim nasıl böyle bir karara imza attı? Hukukçular ne diyor, nasıl bir karar çıkmalıydı? Benzer durumlarda “arkası güçlü olmayan şahıslara” ilişkin verilen kararlar neler? Somali ile Türkiye arasında nasıl bir ticari ilişki düzeni var? Süreçte nasıl bir anlaşma silsilesi yaşandı? Sorular daha da arttırılabilir.