İsrail Türkiye’de şeriatçı grupları kullanıyor olabilir mi?

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) ilan ettiği 2004 yılından bu yana, ülkemizin de içinde bulunduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında huzur kalmadı. Ülkeler bölündü, yönetimler devrildi, halklar ayrıştırıldı. Bütün bunlar kendiliğinden olmadı. BOP’un sahipleri; bölge ülkelerinin zafiyetlerini kullandılar, din, dil, ırk, mezhep farklılıklarını istismar ederek 100 yıldır aynı topraklarda yaşayan insanları birbirlerine düşman ettiler. Bölge ülkelerindeki emperyalizmin taşeronları ile durumdan maddi ve siyasi çıkar sağlamaya çalışan odaklar da buna destek verdiler. Son 20 yıldır bölgedeki savaşlar, çatışmalar, terör eylemleri art arda konulduğunda BOP’un hızını kesmediği ve bütün olayların birbirini desteklediği görülüyor.

Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla başlayan savaşta İsrail Gazze’deki katliamlarıyla yetinmedi. Savaşı bütün bölgeye yayma çabasında. Bu savaşın başlatıldığı günden bu yana bölgemizde birbiri ardına birtakım olaylar gelişmekte. Lübnan ve Yemen’de ABD ve İsrail’in doğrudan müdahalesi sürdürülürken, İran ve Türkiye’de örtülü faaliyetler icra edilmekte olduğu dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz hafta İran’ın Kirman kentinde iki canlı bomba kendini patlattı. Eylemler; 2020 yılında ABD’nin Bağdat’taki saldırısında öldürülen İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi anma töreninde gerçekleştirildi. Ertesi gün bu bombalı saldırıları IŞİD adı verilen terör örgütü üslendi.

Bilindiği gibi IŞİD; kurulduğu günden bu yana bölgede ABD’nin çıkarlarına karşı savaşan bir örgüt olarak gösterilmektedir. ABD bölgedeki varlığının gerekçesini IŞİD’le mücadele olarak ilan etmiştir. Buna karşılık IŞİD’in bugüne kadar ABD’nin çıkarlarına zarar veren bir eylemi görülmemiştir. Aksine bundan önce Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da ve şimdi de İran’da yaptığı eylemlerle ABD ve İsrail’in çıkarına hizmet etmektedir. Bu durumda IŞİD’in ABD ve İsrail’in aparatı olduğu açıkça görülmektedir.

İsrail İç İstihbarat Teşkilat Şefi Ronen Bar, Aralık ayı başında; Türkiye, Lübnan ve Katar’daki üst düzey Hamas yöneticilerine yönelik operasyonlar yapılacağını duyurmuştu. Geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanlığımızın İstanbul merkezli 8 ilde icra ettiği operasyonlarda 34 şüpheli yakalandı. Bunların çoğunun yabancı uyruklu olduğu, içlerinde Filistinlilerin de bulunduğu, MOSSAD bağlantılı oldukları açıklandı. Basına verilen görüntülerde bazı erkeklerin sakallı, şalvarlı, cübbeli, kadınların da çarşaflı ve türbanlı oldukları dikkat çekti. Üstelik bunların bir kısmına Türk vatandaşlığı verilmiş. MOSSAD neden bu görüntüdeki insanları görevlendirmiştir? Bu insanların ülkemizdeki tarikat ve cemaatlerle ilişkileri var mıdır? Bunların kolayca vatandaşlık almalarında tarikat ve cemaatlerin etkisi olabilir mi diye sorgulamak gerektiği kanaatindeyim.

Bunlar olurken ülkemizde dernek ve vakıf olarak teşkilatlanmış tarikatlar ve Hüda Par Filistin’e destek adı altında gösteriler yapmaya başladılar. Bu gösterilerde hilafet çağrıları yapıldı, Arapça pankartlar açıldı. Acaba bu gösterilerde şeriat ve hilafet sloganları atanların arkasında da ABD ve İsrail’in desteği var mıdır? Bence olayların bu yönü de incelenmelidir.

Bu haberleri tararken 2011 yılında Libya’da Kaddafi yönetimine karşı başlatılan ayaklanmada MOSSAD’ın rolü dikkatimi çekti. O dönemde Libya’da bir camide imamlık yapan Ebu Hafs isimli bir şahıs bu ayaklanmada 200 kişilik IŞİD grubuna komuta ediyordu. Arapçası ve din bilgisi mükemmel seviyedeydi. O kadar etkiliydi ki; IŞİD lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin halefi olarak görülüyordu ve savaşı Mısır’a sıçratmak için önemli adımlar atmıştı. 2017 yılında yakalanıp sorgulandığında; Arap olmadığı, Müslüman bile olmadığı, gerçek adının Benjamin Efraim olduğu ve MOSSAD ajanı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu olay bende bölgemizde ülkemizi de etkileyen olaylarda ABD ve İsrail’in parmağı olabileceği düşüncesini pekiştirdi.

Millî Mücadele yıllarımızda da benzer şekilde Atatürk ve silah arkadaşlarına karşı eylemler, irticai ve bölücü faaliyetler hız kazanmıştı ve arkalarında İngiliz ajanlarının desteği vardı. Günümüzdeki irticai FETÖ kalkışmasında ABD’nin bu terör örgütüne verdiği desteğe yakından tanık olduk. FETÖ elebaşı halen ABD’de CIA’nın koruması altında yaşamını sürdürüyor. Ülkemize iade edilmiyor, iadesi için de yeterli girişimde bulunulmadığı kanaati hâkim. Yine ABD; IŞİD’le mücadele bahanesiyle PKK’ya ve Suriye’deki uzantılarına verdiği desteği gizlemeye gerek görmüyor. Geçtiğimiz günlerde PKK’nın Irak’ın Kuzeyindeki üslerimize sızması sonucunda 12 şehit verdiğimiz saldırıda etkisiz hale getirilen teröristlerin üzerinde ABD’nin verdiği modern silah ve teçhizat çıktı. Bütün bunlar gösteriyor ki; ülkemizdeki bölücü ve şeriatçı örgütlerin arkasında ABD ve ortaklarının desteği var. Bu durumda içimizdeki MOSSAD ve CIA ajanlarına, ABD ve İsrail’le iş birliği yapanlara karşı çok dikkatli olmak gerekmektedir diye düşünüyorum.

Bence yabancı ajanlar ve iş birlikçiler faaliyetlerini tek yönden sürdürmemektedir. Bunların halkı kutuplaştırmak için karşıt cephelerde de yuvalanmış olmaları kuvvetle muhtemeldir. ABD’nin bölgeye müdahalede sıklıkla kullandığı argümanın “demokrasi ve özgürlük” olduğu hatırlanacaktır. Ülkemizde liberal görünen bazı insanlar demokrasi ve özgürlük kavramlarını kullanarak; ABD, İsrail ve ortaklarının bölgemizdeki faaliyetlerine dikkat çekenleri paranoyak ya da komplo teorisyeni olarak göstermekte, halkımızı; yapılan tehdit değerlendirmelerinin komplo teorisi olduğuna ve gerçekle ilgisi olmadığına inandırmaya çalışmaktadırlar. ABD ve İsrail ajanları bu kadar içimize girmişse, bazıları bunların arasına da sızmış olabilir. Şeriatçı ve bölücü odaklar hedeflerine ilerleme gayreti içindeyken, olayları tırmandırırken, tartışmaları alevlendirirken yaşananların sanıldığı kadar büyük bir tehdit olmadığını savunanların maksatlarına ve kimlere hizmet ettiğine de çok dikkat edilmelidir.