Heyecan dorukta, kelle koltukta!

Artık Britanya’nın yeni Başbakanının duyurulmasına saatler var, hatta okuyucularımız bu satırları okurken yeni Başbakan ilk kabine toplantısını bile yapıyor olabilir.

Liz Truss’ın ipi göğüsleyecegine kesin gözüyle bakılırken, Truss son bir hafta içinde arka arkaya “teknik hatalar” yaparak, rakibi Sunak’ı destekleyenlerin yeniden gözlerinin parlamasına neden oldu.

Neydi bu “teknik hatalar?

Conservative Parti’nin düzenlediği seminerde, Truss ve Sunak’a aynı sorular soruluyor, yanıtlarına göre de karne notu alıyorlardı. Mali konular, finans ve ekonomi sorularında elbette ki Sunak hem akla hem vicdana dokunan çözüm önerileri ortaya koyarken Truss bu etkiyi yaratamadı. Soruların teknik kısmı bitip, aktüel sorular başladığında ise Sunak kendisinden hiç beklenmediği şekilde, etki uyandıran bir cevap verdi ve seminerden galip olarak ayrılan taraf oldu.

Truss’ın verdiği cevap ise silik ve basma kalıp bulundu.Bu soru neydi? Soru şuydu; asansöre binmek için İskoçya First Minister’ı Nicola Sturgeon’ı mi yoksa ana muhalefet partisi Labour’ın lideri Keir Statmer’ı mi seçersiniz? Neden?

Truss, Sturgeon’ı seçeceğini, asansörde onu bağımsızlık referandumuna gitmemesi konusunda ikna etmeye çalışacağını söyledi. Sunak ise “asansöre binmeyeceğini, merdivenleri tercih edeceğini” söyledi.

Alkışlanan cevap da bu oldu.

Çünkü Britanya’da herkes bilir ki ne Sturgeon ne de Starmer, öyle “asansör pazarlaması” taktiği ile ikna edilip, fikir satın almazlar. Dolayısıyla Truss’ın çapının ne olduğunu, Başbakan olursa bu “çapsızlık” ile başarı şansının çok zayıf olduğu sonucuna varıldı.

Truss ve kampanya ekibinin, bu programdan sonra gelen tepkileri iyi değerlendirip, karşı atağa geçmeleri beklenirken kampanya sözcüsü Truss’ın, BBC’ye vereceği birebir röportajı  “yoğun tempo” nedeniyle iptal ettiğini duyurdu ki bitiş çizgisine 4-5 gün kala  kesinlikle yapılmaması gereken bir hareket, kesinlikle geri çevrilmemesi gereken bir röportaj idi. Öte yandan kampanya ekibinin Truss’ı daha fazla gaf yapmaktan korumak için böyle bir açıklama yapıldığı tahmin edilirken, Truss’ın, Fransız Devlet Başkanı Macron hakkında “sevimsiz ve seviyesiz” kelimeler sarf etmesi de medyaya yansıdı.

Truss’ın, daha Başbakan olmadan, son bir hafta içinde art arda yaptığı gafların, kampanya yürütücülerini ve Truss’ı destekleyen kanadı öfkelendirip, paniklettiği apaçık ortada.

Rüzgar yön değiştirmiş olabilir.

Heyecanı dorukta, zaferini kutlamaya hazırlanan Truss ve ekibi bir anda, kelle koltukta, darmadağın bir duruma düşmüş görünüyorlar.

Oyların büyük bir kısmının kullanıldığını biliyoruz ama  acaba henüz kullanılmayan oylar, Sunak’ın öne geçmesini sağlar mı? Şimdi bu soru Birleşik Krallık gündemini meşgul ediyor, yeniden heyecanın doruk yapmasına neden oluyor.

Gelelim güzel ülkem Türkiye’deki duruma?

Demokrasiye duyduğumuz özlem o kadar büyüdü ki, inanın Britanya’da gördüğüm bazı absürt olaylara, özünde işleyen bir demokrasi olduğu için saygı duyar oldum.

Örneğin Türkiye’de, gündemi değiştirmek için bir sanatçının dört ay önceki videosu medyaya servis edilip, ortalık toz duman ediliyor, yargının ivedilikle harekete geçmesi gereken konular sümen altı yapılıyor. Zihinleri bu konuya kilitleyerek asıl konuşulması gerekenleri sessizliğe gömmeye çalışan bir anlayışın taktikleri bunlar.

Britanya’da ise ülkenin öncelikli ana gündeminin, hayat pahalılığı ve enerji fiyatlarındaki artış olması, Başbakanlık yarışının önüne geçmiyor çünkü demokratik sistem iyi işlediği için, vatandaş zaten biliyor, sistemin doğru bir şekilde ilerleyeceğini. Asıl meselesi geçinmek ve ısınmak olduğu için de ne olursa olsun bu konu sümen altı edilmiyor, sürekli güncel tutuluyor, kimse ülke kelle koltukta yönetiliyor duygusuna ve algısına kapılmıyor.

İktidarı da, muhalefeti de, sokaktaki vatandaşı da, kimsenin giyimi, kuşamı, özel hayatı üzerinden suni gündemler yaratılmıyor, teşebbüs dahi edilmiyor.

Ne diyelim, özendiğimiz, beğendiğimiz bir düzen ve “yaşasın özgürlük” diye haykıran bir toplum böyle oluyormuş demek ki!

Evet, bu satırları okurken “bir zamanlar biz de öyleydik” dediğinizi duyuyorum ve katılıyorum.

Ancak hakem daha düdüğü çalmadı, maç devam ediyor. Bu nedenle işi şansa bırakmadan, gelmesi gerekeni getirmek,  gitmesi gerekeni uğurlamak ve parlak günlere hayatımızda yeniden yer açmayı hatırlamak gerekiyor.

Bunu da hep birlikte yapacağımıza eminim, hem de bir zamanlar iktidar partisinin kanatları altında olup, artık özgürlüğe kucak açanlarla beraber yapacağız.

Loading