Aylardır Britanya’da, grev hakkını kullanmayan meslek grubu kalmadı dersek yalan olmaz. Metro hizmetleri, demiryolları, havayolları derken, hakim ve yargıçlar bile greve gitti. Şimdi de, liman hizmetleri, sağlık hizmetleri ve yine demiryolları greve gidiyor.
Grev hakkı, demokrasinin sağladığı bir hak elbette. Ülke, demokrasi beşiği olarak ün saldığına göre bu grevlere şaşırmamak gerekiyor ancak bu grevlerin neden bu kadar sık ve arka arkaya yaşandığını da bilmekte fayda var. Örneğin doğru düzgün bir ülke yönetimi olsaydı bu kadar grev olur muydu? Ülkenin Başbakanı, devlet adamı kimliğine sahip olsaydı ve halk üzerinde güven bunalımına neden olmasaydı böyle tepkiler yaşanır mıydı?
Bunun gibi soruları çoğaltmak mümkün.
Birleşik Krallık, demokrasinin nasıl işlemesi gerektiğini bizlere gösteriyor. Her ne kadar bazı çevreler dünyada çıkan savaş ve karmaşanın nedeninin sinsi ve sömürgeci İngilizler olduğunu söylese de, Britanya’da yaşayan biz Türkler, demokrasinin, fikir ve ifade özgürlüğünün, bağımsız yargının nasıl işlediğini görüyoruz.
Otokrasi rüzgarından kurtulup, demokrasiye geçme sınavı veren Güzel Ülkem Türkiye, Birleşik Krallık’ta yaşananları yakından takip etmeli. Çeyrek asra yakın bir süredir yaşadığımız deneyim, bizlere demokrasinin nasıl işlediğini unutturmak üzere. Buna izin vermemeli, demokrasiyi birbirimize hatırlatmalıyız.
Britanya’da ana muhalefet partisi Labour’ın, iki buçuk sene önce Conservative’lerin iktidara gelmesinden bu yana, iğne oyası gibi işlediği politikalar, neticelerini veriyor, Türkiye’deki muhalefet buraya iyi bakmalı.
Britanya’daki grevlerin arkasındaki itici güce iyi bakmalı, bunların arkasında da Labour Partisi’nin başı çektiğini görüyoruz.
Altı sene önce, tüm Britanya halklarını Avrupa Birliği’nden çıkmaya motive edenler, o propagandalara inanıp “exit/çıkış” için oy atanlar belki de bugünlerde oturup düşünüyorlardır, topluma iyilik mi yaptılar kötülük mü, diye! Ülkede yaşanan bu sorunların tek nedeni Brexit değil elbette, olamaz da ancak Brexit’in Baş Mimarı Boris Johnson, Başbakanlık dönemindeki yönetimiyle ülkeyi bu noktaya getirdi. Bu nedenle, oyunu Boris’den yana kullananlar aslında Brexit’in rüzgarıyla ülkeyi bu zorlukların içine sokmuş olmadılar mı?
Demokrasinin Gücü öyle güzel bir güç ki, insanın demokrasiyi doya doya yaşayası geliyor. Taşlar yerine oturdukça, adalete güveniniz artıyor, sesinizin duyulduğunu, tepkinizin görüldüğünü ve karşılık bulduğunu görüyorsunuz. Bu duyguyu milyonlarca insan Güzel Ülkemde unuttu ama hatırlamak ve hatırlatmak elimizde.
Toplumların demografik yapıları farklı olsa da, “insan insandır” ve “özgür” olmak ister. Demokrasi “özgürlüktür” gerisi teferruat, bunu bilip, sıkça tekrar etmek ise tefferrühat değil teveccühtür.
Teveccühünüz bol olsun.