NATO zirvesinin ardından…

Geçtiğimiz hafta cereyan eden NATO görüşmelerinin ardından dünya ve Amerikan basınının gözü kulağı Biden’ın Rusya ve Çin ile yapacağı görüşmedeydi. Çinin yükselen ekonomik verileri göz önünde bulundurulduğunda ticari bu dirsek temasların çarkların bu yöne doğru çevrileceği belliydi. Bu noktada görüşmelerin Erdoğan ayağına geçelim.

Amerikan basınına göre ABD’de Donald Trump yönetimi, “Erdoğan’ın uygun gördüğü her yere asker konuşlandırmasını, muhaliflerini ülke içinde ezmesini ve Moskova’yla sıkı fıkı olmasını” çoğunlukla görmezden gelmişti.

Seçimler öncesinde Başkan Erdoğan’ın diktatörlüğe gittiğini ve seçim yolu ile artık koltuğunu devretmesi gerektiğini söylemişti. Bu tutum Biden’ın Erdoğan’a eski tanıdık gözü ile bakmasından ziyade “şüpheci” bir bakış ile yaklaşacağını tahmin ediyordum ki düşüncelerimde yanılmadım…

Üzerimizden bir coronavirüs geçti bu dönemde yaşanılan kapanma ve bana göre ekonomik müdahalelerdeki başarısızlıklardan ötürü Başkan Erdoğan’ın gündemi oldukça yoğun. Enflasyon artıyor, işsizlik artıyor, dolar artıyor. Doların artışına paralel Türk Lirasının düşen uçak hızı ile değer kaybetmesi, merkez bankası rezervlerinin eksi değerde olması, sıcak para arayan Erdoğan’ın elini epey zora sokuyor. Bu noktada batıya karşı “dik dur eğilme” pratiğinden ödün verecek gibi gözüküyor. Zira sıcak para bulmayı düşündüğü her kapıyı en çekici gülümsemesi ile yaptığı Amerikan basınında satır aralarında geçiyor. Güven ortamı yaratmak için Doğu Akdeniz’de gaz arayan Piri Reisi geri eve çağırdı. Amerika’ya sempatik görünmek için Rusya’ya rağmen Ukrayna’yı destek, diğer bir yandan da Polonya’ya insansız hava aracı satışını imzaladı. Bu durum biraz okullarda arka bahçeye gelerek öğrencilere şeker satmaya benzer ki, bu Putin’in hiç hoşuna gitmeyecek…

Tabi uluslararası siyaset poker gibidir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elindeki tüm kartlar kötü değil. Ülkesinin NATO’daki varlığı ve Suriye iç savaşında kucak açıp ülkenin yedi köşesine dağıttığı mülteciler ve Afganistan’daki Mehmetçik onun elini epey güçlendiriyor.

‘Biden Erdoğan ile bir kez görüştü’

Biden’ın Erdoğan’a, Putin’le ilişkisinde olduğu gibi önce mesafeyi koruyarak, anlaşmazlıklardan kaçınmaya çalışarak ve meseleleri daha düşük diplomatik seviyelerde ele alarak yaklaştı.

Sizin de hatırlayacağınız üzere Biden, göreve geldiğinden beri Erdoğan ile sadece bir kez telefonda görüştü. Bu da ona, Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde Ermenilere yönelik katliamı ABD’nin soykırım olarak tanıyacağını bildirmek içindi. Bu, önceki yıllarda Erdoğan’ın öfke nöbeti geçirmesine neden olabilecek bir aşağılama iken, NATO Zirvesi’nde bir araya gelme vaadiyle birlikte sessiz bir tepkiyle karşılandı. Görüşmeye gelmeden önce “Hesap Soracağım” diye uçağa binip, görüşmeden sonra “Hamdolsun konu açılmadı” demesi durumları göz önüne seriyor.

Ekonomik sıkıntılar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi duruşuna zarar verdiği aşikar. New York Times’ın konu hakkında görüşlerine başvurduğu düşünce kuruluşu Marshall Fonu’nun Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, seçmenlerin ekonominin durumuna göre oy kullanacaklarını söylüyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “sadece bu nedenle bile Biden’la görüşmeye ihtiyacı olduğu” söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan benim satır aralarından okuyabildiğim kadarı ile kartları yeniden dağıtmaya ve durumu kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Geçen aylarda Biden ile görüşmeler sonucunu “yeni bir çağın habercisi” olacağına dair güvence verdiği ve şöyle dediği belirtiliyor:

“Suriye’den Libya’ya, terörle mücadeleden enerjiye, ticaretten yatırıma ABD ile ciddi bir işbirliği potansiyelimiz var.”

Washington ve Ankara arasındaki sorunlu konulardan birinin Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma füze sistemi alması olduğunu tekrardan hatırlamakta fayda var. Erdoğan’ın S-400’leri satın almasının temelinde, Washington’a duyduğu güvensizlik ve onun yerine başka bir lider getirme niyetinde oldukları düşüncesi var olabilir. Bu inanç, Biden’ın geçen yıl seçim kampanyası sırasında ABD’nin Türkiye’deki muhalefeti desteklemesi gerektiğini söylemesiyle bana göre daha okunur bir hale geldi. Bununla birlikte çeşitli yerlerden çektiğim şu başlıklar bu tezlerimi destekler.

S-400: Bloomberg’e göre Türkiye ABD’ye, tavrını koşullu olarak değiştirebileceği sinyalini verdi

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Kılıç: S-400 konusu bizim için kapandı, Rusya’yla ilişkilerimiz ABD’ye alternatif değil

ABD Dışişleri Bakan adayı Blinken: Sözde stratejik ortağımız Türkiye’nin Rusya ile aynı çizgide olması kabul edilemez

Amerikan basınına göre “Çok fazla baskı uygulanırsa, beşinci nesil savaş uçağına çok ihtiyacı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus Sukhoi’leri satın alabileceğinden endişe ediliyor. Ayrıca, Türkiye ve ABD’nin ortak kontrolü altındaki İncirlik Hava Üssü’nde depolanan yaklaşık 50 Amerikan nükleer bombasıyla ilgili endişeler var. Erdoğan farklı zamanlarda Amerikalıları tahliye etmekle tehdit etti.”

‘Washington, Afganistan, Irak ve Libya’ya odaklanıyor’

Türkiye’nin belli koşullar karşılığında NATO birlikleri Afganistan’dan çekildikten sonra Kabil Havaalanı’nın kontrolünü sağlama teklifiyle Washington’un, S-400’ler üzerindeki anlaşmazlığı aşmaya hazırlanıyordu. Bunun yerine iki ülkenin anlaşabileceği stratejik alanlara, yani Türkiye’nin 2001’den beri misyona katıldığı Afganistan ile Irak ve Libya’ya odaklanıyor. Türkiye, uzun zamandır devam eden yakın ilişkisi olan, ortak bir tarih ve din paylaştığı Afganistan’da varlığını sürdürmek istiyor. ABD’nin (Afganistan) Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, ABD’nin geri çekilmesi konusunda Taliban ile müzakerelere başladığında, Erdoğan’dan orada askeri varlığını sürdürmeyi düşünmesini istedi.

Fakat çekilme tarihi önümüzdeki ay gibi yakın bir zamanken, Erdoğan bir vaatte bulunmayı erteledi ve büyükelçiliklerinin Kabil Havaalanı’na güvenli erişimini sürdürme konusunda Avrupa başkentlerinde endişe yarattı.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bu ayın başlarında Türkiye’nin siyasi, mali ve lojistik destek sağlanması halinde Afganistan’da kalacağını açıkladı ancak Taliban’ın Türk birliklerinin NATO güçlerinin geri kalanıyla birlikte Afganistan’ı terk etmesi gerektiğini söylediğini hatırlatayım. Washington ve Ankara arasında olası bir anlaşmanın başka bir alanı olarak tanımlanan Libya için ise şu satırlar var.

Türkiye, başkent Trablus’a yönelik Rus destekli bir saldırıyı başarıyla durdurdu, oradaki Birleşmiş Milletler destekli hükümete bir can simidi attı ve savaşın müzakerelerle çözümü için bir şans sundu.

ABD ve Türkiye diğer alanlarda, ayrı telden çalacaklar. ABD’nin Suriye’deki Kürt güçlerini destekleyen politikasının, Türkiye’nin şikayetlerine rağmen değişmesi beklenmiyor ve Erdoğan’da insan hakları konusunda herhangi bir yumuşama belirtisi yok!

Kısacası Cumhurbaşkanı Erdoğan elindeki kartları bir sonuca getiremezse, Biden ya da kendi seçenekleri arasında bir seçim yapmak zorunda kalacak.

Haftaya dünyanın merkezindeki güncel haberler ile karşınızda olabilmek dileği ile hoşça kalın…