Gelir adaletsizliğinin dayanılmaz ağırlığı!

Ülkenin gündemi o denli yoğun ki, vatandaşın ekonomik durumu ve sıkıntıları gündemde hak ettiği yeri bulamıyor. İçeride ve dışarıda gelişen siyasal olaylar, çoğunlukla ekonomiyi bastırıyor. Bu durum iktidarın da işine geldiği için, bazen özellikle iktidara yarayacak suni gündem köpürtmeleri ile karşılaşıyoruz.

İktidar çevreleri, vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların, özellikle de işsizlik, enflasyon ve hayat pahalılığı gibi ekonomik konuların tartışılmasını istemiyorlar.

Gelir uçurumu derinleşiyor

İktidar ne düşünürse düşünsün ve ne yapmak isterse istesin; hayatın ve gündemin gerçeklerini değiştirmek mümkün olmuyor. Resmi kurumlar bile, gerçekleri kabullenmek ve dile getirmek zorunda kalıyorlar.Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son gelir dağılımı tablolarını, bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.Toplumun en zengin yüzde 20’sinin gelirinin en yoksul yüzde 20’sinin gelirine oranı 7,4’den 8’e yükseliyor. Yüzde 5’lik en üst ve en alt dilimlerde, bu oran 30 katına ulaşıyor.

TÜİK 2020 yılına ilişkin Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarına göre; bu dönemde Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, geçen yıl bir önceki yıla göre 1,2 puan artışla yüzde 47,5’e yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay 0,3 puan azalarak yüzde 5,9’a geriledi.

İşsizlik ve derin yoksulluk

Dar gelirli yurttaşlarımız, özellikle de çalışanlar için, geçtiğimiz günlerde bir başka dikkat çekici araştırma, DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş tarafından açıklandı. Rapora göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapılması gereken harcama tutarı (açlık sınırı) 2 bin 822 TL oldu. Bu harcama tutarının sadece gıda için yapılması gereken minimum tutar olduğuna dikkat çekilen raporda; açlık sınırı üzerinden hane halkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre, yoksulluk sınırının 9 bin 762 TL olarak gerçekleştiği belirlendi.

Ayrıca, DİSK-AR’ın raporuna göre, geniş tanımlı işsiz sayısı, 650 bin artışla 9 milyon 837 kişiye ulaşmış. Görüldüğü gibi işsiz sayısı 10 milyona dayanıyor. Milyonlarca yurttaş, açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor.

Yoksulluk ve gelir adaletsizliği artıyor

Yine DİSK’in yaptığı araştırmaya göre, 23 milyon olan yoksul sayısına bir yılda 700 bin kişi daha eklendi. Türkiye yüzde 29’a ulaşan yoksulluk oranı ile AB ülkeleri arasında öne çıktı. Bir bakıma, yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin şampiyonluğuna soyundu!

İşin ilginci, Türkiye’deki yoksulluk ve gelir adaletsizliği sorunsalı o kadar derinlikli bir konu ki, iş çevreleri bile bu duruma seyirci kalamadı. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, “Gelir dağılımındaki adaletsizlik artıyor. Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu kurumsuzlaşmadır. Parti kapatmalar değil, demokratik kanalları açık tutacak bir yasal alt yapı demokratik sistemimizi güçlendirecektir” dedi. TÜSİAD’ın bile bu konuda görüş bildirmesi ve sesini yükseltmesi ilginçtir. Bu durum dikkatle izlenmeli ve özenle irdelenmelidir.

Kamuda ‘çoklu maaş’, vicdanları yaralıyor!

Çok geniş toplumsal kesimler, başta işsizlik olmak üzere ekonomik sorunların burgacında kıvranırken; iktidar çevrelerine yakın bazı bürokratların 2 – 3 ve daha fazla yerden, üstelik astronomik rakamlarda maaş almaları, gelir elde etmeleri; doğrusu vatandaşın yüreğini burkuyor. Bu konuda çok başarılı bir fikri takip yapan CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ı içtenlikle kutluyoruz.

Halkın büyük çoğunluğunun bunca ekonomik zorluk ve sıkıntı yaşadığı bir dönemde; bir bölüm kamu görevlisinin bu ayrımcılığı içine sindirmesi, vatandaşlarımız tarafından genellikle tepkiyle karşılanmaktadır. Oysa istenirse, bu ayrıcalıklı uygulamanın önüne geçilmesi çok kolaydır. Kamuda görev yapanlar, yalnızca asli görevlerinden dolayı tek maaş almalıdırlar. Ayrımcılık önlenmelidir.

Bu devran böyle gitmez!

Unutulmamalıdır ki bu devran hep böyle gitmez!.. Adalete ve vicdanlara sığmayan uygulamalar, gün gelir uygulayanları ve bu uygulamalara göz yumanları tırmalar!..

İşte tüm bu nedenlerle; başta çalışma yaşamında olmak üzere, hayatın hemen her alanında; adaletli ve eşitlikçi politikaların/uygulamaların etkin ve egemen olması için uğraş vermeliyiz!..