Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, teğmenlere yönelik başlatılan soruşturma, Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu’nun, tartışma yaratan “Kürdistan selamı”, Bahçeli’nin “Öcalan açılımı” sonrasında yapılan kamuoyu anketleri, MHP’den yaşanan istifalar, şirketlerde yaşanan konkordato ve iflaslar, Türkiye’ye yönelik “kara para” suçlamaları, milli takımın liderlik şansını son maçta kaybetmesi konularında açıklamalarda bulundu.
**********
GÖZLEM – Yemin töreninde “Mutafa Kemal Atatürk’ün askerleriyiz” diyen 3 teğmen için Disiplin Kurulu pazartesi günü karar verecek. CHP Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı sonrası iktidarın hedef aldığı teğmenlerin ettiği benzer yemini iki hafta önce Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Genelkurmay Başkanı Metin Gürak’ın alkışladığına dikkat çekerek, “siyasi talimatla teğmenler için kılıf uydurulduğunu” söyledi ve “Peki, iki hafta sonra ne değişti… Değişen ne milli savunma bakanı ne de Genelkurmay başkanıdır. Değişen, Cumhurbaşkanından gelen ‘O kılıçları kime çekiyorsunuz. Bunun gereği yapılacak’ talimatını yerine getirme kaygısı ve telaşıdır”” dedi. Siz ne diyorsunuz?
K – Kesinlikle katılıyorum. Korkarım Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın Yüksek Disiplin Kurulu’nda önce 2 iken sayıları 5’e çıkarılan ve 3 üst amirinin de eklenmesiyle 8’e ulaşan subaylar “Hizmete engel davranış” suçlamasıyla Ordu’dan “ihraç” edilecekler. Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu Arena programında subaylar suçlu bulunsa bile ihraca gelene kadar “uyarı, maaştan kesme, görev yaptığı mahalden terk etme, oda hapsi ve ikaz” cezalarının olduğunu belirterek “Kanun ne diyor, ikazlara rağmen yapmaya devam ettikleri zaman ihraç” diye konuştu. Keşke öyle olmasa ama süreç subayların “Ordu’dan ihraç edileceğini” gösteriyor. Sözcü’den Saygı Öztürk’e konuşan emekli askeri hakim Cengiz Demirtaş “TSK Disiplin Kanunu’nda ‘Hizmete engel davranışlarda bulunmak’ Devletin ve TSK’nın itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranışlarda veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiillerde bulunmaktır’ diye tanımlanıyor. Söz konusu disiplinsizliğin karşılığında öngörülen yaptırım ‘Ayırma’ cezası oluyor” dedi.
Teğmenlere disiplin cezasını verecek KKK Yüksek Değerlendirme Kurulu’nda 2011-2013 yıllarında görev yapan Tümgeneral Refet Kılıç da suçlamaları ikiye ayırdı: “1- Teğmenler mevzuattan kaldırılan andın tören alanında okunması için sıralı amirlerden talepte bulunulması, olumsuz cevap verilmesine rağmen andın okunması için ortam hazırlanması ve okunan anda iştirak edilmesi. 2- Askeri mahalde (tören alanında) program dışı ve izinsiz olarak icra edilen eylemde hizmet dışı davranışta bulunmak.”
Kılıç “Yüksek Disiplin Kurulu’na üye sıfatıyla katılmış birisi olarak iki suçlamanın da zorlama suçlamalar olduğunu söyleyebilirim. Birincisi andın tören alanında resmi törenin bir parçası olarak okunması söz konusu değil. Törenin tamamlanmasını müteakip ananevi bir tören yapılmıştır. İkincisi tören bittikten sonra subay andı okunan yer, tören, spor müsabakaları, konserler dahil çok maksatlı kullanılan bir alandır. Hizmet dışı eylem olarak tanımlanan subay andı ise kılıç çatılarak yapılan ananevi bir kutlamadır” değerlendirmesinde bulundu. Bana göre, eğer bu suçlama hakikaten geçerli bir suçlama olsaydı, bu takdirde o töreni okuyan ve sayıları 400’ü bulduğu iddia edilen bütün teğmenlerin de aynı suçlamayla Disiplin Kurulu’na sevkedilmesi ve belki de atılmaları gerekecekti. Niye hepsini suçlamadınız, sonuçta “Devletin ve TSK’nın itibarına zarar getirecek bir emre itaatsizlik ve disiplinsizlik varsa”, bu suçu hepsi de işlemedi mi? Burada meselenin emre itaatsizlik olmadığı ortada. Mesele varoluşları gereği “Mustafa Kemal’in askeri” olan bu teğmenlerin varoluş nedenlerinin gereği olarak gerçekleştirmek istedikleri ananevi törenden iktidarın duyduğu rahatsızlıktır. Dikkat ederseniz, Erdoğan bu teğmenlere yönelik sizin ifade ettiğiniz çıkışı, yemin töreninden hemen sonra değil, Bahçeli’nin teğmenleri hedef alan konuşmasının ardından biraz da ortamı koklayarak aldı. Erdoğan’ın en korktuğu konuların başında tabandan gelecek tepkiler olduğu bilinen bir gerçek. Gezi’de böyleydi, burada da bu konuyu çok ciddiye almış ve buna gerekli yanıtı vermezse bu bir zafiyet olarak görüneceğini, arkasının geleceğini düşündüğü için bunlara, diğerleri için örnek olunacak bir ceza verilmesini istemiştir. Bu yemine itiraz edilmesi Ordu’da olan, yurdunu canıyla savunan pek çok asker için varlık sebeplerine aykırıdır. Cezayı verecek Ordu’nun üst yönetiminin de bu açıdan çok büyük bir vebal altında kalacağı ve alttan gelecek tepkilerle karşılaşacağı bence muhtemeldir.
GÖZLEM – Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin kanalının yaptığı röportajda, “”Her şeyden önce Kürdistan Bölgesi’ndeki bütün kardeşlerime Erbil’deki, Süleymaniye’deki, Duhok’taki, Zaho’daki kardeşlerime selamlarımı iletiyorum. Orada o bölgeyi ne kadar yakından bildiğimi ve sevdiğimi herkes bilir” dedi. Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapan Davutoğlu’nun “Kürdistan selamı” için görüşünüz?
K – Davutoğlu TSK’den atılması planlanan teğmenler için de hafta içinde “Bu net disiplinsizliktir” diyerek bu konudaki engin tecrübelerini konuşturmuştu. Kendisinin Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığı döneminde Türkiye’nin “komşularla sıfır sorundan”, “sorunsuz komşusu kalmadığı” bir sürece nasıl geçtiği de hatırlardadır. Dolayısıyla yine dayanamıyor ve “stratejik derinliğini” göstereceği alanlarda hiçbir icra olanağı olmadığı halde ortaya atılıp değerlendirmelerde bulunuyor. “Yeni açılım” sürecinde rol kapmaya, “Bakın ben de buradayım, size destek verebilirim” demeye çalışıyor. Açıkçası Erdoğan’a göz kırpıyor.
GÖZLEM – MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “Gelip Meclis’te konuşsun” cümlesi ile tamamlanan “Öcalan açılımı”, anketlerde “MHP oylarının düşüşüne yol açtı. Ne var ki, MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in kızı, İYİP Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş, “Kimse Başbuğ Alparslan Türkeş’in koltuğunda oturup teröre yandaşlık yapamaz” açıklamasını yaptı. Anketlerde, Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi başta, MHP’den çıkan “Milliyetçi” partilerin oy oranları yükseldi. Bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
K – Bahçeli’nin “yalnızlık” temalı videoları ve “Devletin bekası, milletin refahını istiyorsan vakit tamamdır, söz konusu vatandır” gibi mesajlarının da bu tepkiyi dindirmeye, yaptığının hakikaten “milliyetçilik” olduğuna tabanını ikna etmeye dönük çabalar olduğu izlenimini veriyor. Buna ülkücü tabanın ne kadarı inanır belli değil ama bahsettiğiniz gibi kamuoyu yoklamaları MHP’nin de, MHP’deki kadar olmasa ve sırf bu konuya bağlanamasa da AKP’nin de oylarında bir gerileme olduğuna işaret ediyor. PİAR Araştırma’nın 26 kentte 3 bin 680 katılımcı ile yaptığı ankete göre Bahçeli’nin Öcalan çıkışı sonrası MHP’nin oyları 8,1’den 6,6’ya, AKP’nin oyları ise 24,8’den 22,8’e düştü. İyi Parti ve Zafer Partisi’nin oylarında da yükseliş var. Tabii bu araştırmada da 1. partinin yüzde 24,2 ile “Kararsızlar” olduğunu da gözardı etmemek gerekiyor. Buna göre kabaca her 5 MHP seçmeninden birinin “Yeni açılım” sonrası MHP’ye oy vermekten vazgeçmiş olduğu görülüyor. Öte yandan bu değişimler ne kadar kalıcı olur, onu da takip etmek lazım.
GÖZLEM – MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın “Parti içinde devam eden bir inceleme mucibince Isparta Milletvekilimiz Hasan Basri Sönmez’in, Bolu Milletvekili İsmail Akgül’ün ve Kilis Milletvekili Mustafa Demir’in istifaları istenmiş, müteakiben de istifa dilekçeleri kabul edilmiştir” açıklaması yaptı. Halk TV’de konuya ilişkin MHP’li kaynaklara dayanarak bilgi veren gazeteci İsmail Saymaz da “İstifanın siyasi gerekçeye değil, ‘altın kaçakçılığı’ iddiası ile adli bir soruşturmaya karıştırmasına bağlı olduğunu” yazdı. Bolu Milletvekili İsmail Akgül’ün adı, Sinan Ateş cinayeti olayında da geçmişti. Ne diyorsunuz?
K – İstifalarının olayı duyan ve tasvip etmeyen Devlet Bahçeli tarafından istendiği ifade ediliyor. Kendilerinin de istifalarını vermelerinden iddiaların gerçeği yansıtıyor olabileceği algısı doğuyor. Ancak işin bir başka boyutu da istifa edip cezai suçlamalardan kurtulmanın mümkün olmadığı gerçeği. Avukat Turgut Kazan “Partiden istifa edince konu suç olmaktan çıkmaz. Sorun çözülmüş olmaz. Savcılık fezleke hazırlamalı, dokunulmazlık dosyası TBMM’de ele alınmalı” diyor. Ancak Adalet Bakanı bizzat üç milletvekili hakkında yargıya yansıyan bir soruşturma olmadığını belirtti.
GÖZLEM – “Köy / mahalle” yolunun ortasında motosikletleriyle duran ve gelen geçene yol vermeyen 24 yaşlarındaki “2 motosiklet magandası”, yanlarından geçip gitmek isteyen ve de otomobiliyle birinin motosikletine “çizik bile olmayacak şekilde” dokunarak geçen 3 dönem “15 yıl” Urla Belediye Başkanlığı yapan 72 yaşındaki Selçuk Karaosmanoğlu’nu etraftan yetişen köylüler olmasa, ‘neredeyse’ linç edeceklerdi. Eski başkan, yüzünde ve kaburgalarında kırıklarla hastaneye kaldırıldı. Her gün, gazeteler ve TV’ler, yurdun dört bir yanında, bıçaktan, tabancaya, baltadan tüfeğe her türlü “el altı” silahıyla yapılan saldırı, işlenen cinayet haberleri veriyorlar… Kadınlardan, çocuklara, yaşlılardan, gençlere TC vatandaşları “böylesine vahşi saldırılar sonucu” hayatını kaybederken, “ortaya çıkan ‘nasıl önlenecek’ sorusuna” cevap bulunamıyor; siz ne diyorsunuz?
K – Hakikaten de bu tür maalesef çok çarpıcı ve vahşi olayların yaşanmadığı bir hafta geçmiyor. Öncelikle bu tür şiddet olaylarının çeşitli gerekçelerle indirimlere maruz bırakılmadan layığınca cezalandırılması gerekiyor. Bunun için ceza sisteminde basit ama etkisi büyük değişikliklere gidilmeli. Ayrıca hapishane sayısı arttırılmalı. Eşini 30 bıçak darbesiyle öldüren bir koca için, davaya bakan savcı, suçu “haksız tahrik altında işlediği” gerekçesiyle indirim isteyebiliyor. Bu tür davalardan kamuoyunun dikkatini çeken, üçüncü sayfa haberi olan davalarda çok iyi bir denetimle, icraatında sorun bulunan hakim ve savcılar için denetim sistemi de devreye sokulmalı.
GÖZLEM – ABD, İngiltere, Fransa, İspanya ve İtalya’nın da bulunduğu 12 ülkeye üretim yaparak sektördeki büyük markalarla işbirliği içinde, Pierre Cardin, Zara, Us Polo, LC Waikiki, DeFacto gibi tanınmış firmalar için üretim gerçekleştiren Türkiye’nin önde gelen giyim üreticilerinden Fi Triko, mali bakımdan zora düşmüş ve konkordato ilan etmişti. Ne var ki, üç aylık sürede finansal yapısını düzeltemeyince, Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde iflas kararı” verildi. “Kriz yok” deniliyor, ama büyük markalar konkordato ilan ediyor, iflas ediyorlar; ne yapılmalı?
K – Erdoğan’ın, Mehmet Şimşek eliyle yol verdiği “enflasyon ile mücadele” programı faizlerin “Türkiye’den reel gelir elde edilecek kadar” yüksek tutulup, uluslararası sermayenin bu yolla Türkiye’ye kaynak aktarmasını sağlamaya dönük. Bunun bir ayağını da “kredi faizlerinin yükseltilmesi ve alınmasının zorlaştırması” oluşturuyor. Normal şartlarda kredi ile işlerini yürüten firmalar ve günlük hayatını bu şekilde çeviren yurttaşlar da bu yüksek faiz politikasının zararlarından çok ciddi biçimde etkileniyorlar. Çok sayıda firma kapanırken, yurttaşlar da kredi kartlarını ödeyemez hale geldiler. Bunun üzerine, enflasyona doğrudan etkisi olan döviz kuru da iktidar tarafından “baskılanınca”, özellikle satışı döviz kuruna bağlı Fi Triko gibi ihracat ağırlıklı firmalar da büyük sıkıntıya giriyor. Dolayısıyla ortada çifte kıskaç var. Yüksek faiz ve baskılanan kur nedeniyle bir; maliyeler arttı, iki; kapasite ciddi biçimde düştü, üç; satışlar azaldı.
GÖZLEM – Hollandalılar, Türkiye’de en çok yatırım yapanlar olarak biliniyor ve onlara rahatlıkla banka hesabı açılırken, Türk yatırımcılara Hollanda bankalarının kapısı kapalı kalıyor. Dahası, kendileri de Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın kontrolünde bulunan ve de AB Merkez Bankası, pek çok Hollanda bankasına, kara para konusunda usulsüzlükler yaptıkları gerekçesi ile büyük cezalar kesmişken ve de Moğolistan, Hollanda’nın kara para akladığı iddiası ile sırf Hollanda vatandaşlarına vize uygulaması başlatmışken, Hollanda bankaları, işyeri hesabı açmak isteyen Türk yatırımcılara hesap açmıyor ve Türkiye’yi kara para aklamakla suçluyor, ne diyorsunuz, Türkiye ne yapmalı?
K – Hollanda bankacılık sisteminin temelinde, aslında geniş deniz filosu ve uluslararası ticaret faaliyetlerinin etkisiyle Hollanda’nın sömürgecilik dönemlerindeki para ilişkilerinin çok önemli yeri var. Her ülkenin finansal sistemi kendi artı ve eksilerine göre şekilleniyor. Bu açıdan iddialarda çok da şaşılacak bir durum yok. ING Bank, ABN AMRO ve Rabobank gibi büyük bankalar, kara para aklama ile mücadelede yetersiz kaldıkları için son dönemde büyük cezalarla karşı karşıya kaldılar. Öte yandan Türk girişimcilere hesap açılmaması “kara para” gerekçeli olabileceği kadar, biraz da bireysel şartlara göre ortaya çıkmış bir durum gibi duruyor. Yoksa Hollanda’da yer alan binlerce Türk kökenli vatandaşların şirketlerinin hiçbirinin “bir hesabı olmamış” olurdu. Bu da çok mantıklı değil. Bu konularda ortaya çıkan sıkıntıların da Hollanda mercilerine iletilmiş olması, belki sorunların çözümü yönünde bir fayda sağlar.
GÖZLEM – UEFA Uluslar Ligi’nde, “lider” olduğumuz ve Galler maçında Kayseri’den “son dakikalarda kazanılan penaltıyı atamayarak” “gruptan lider çıkma fırsatını kaçırdıktan sonra” grubumuzdaki son maçımızda grup sonuncusu Karadağ ile “berabere bile kalamayarak” 1- 3 mağlup olup A grubuna yükselme fırsatını, “play off’a” bıraktık. Bu galibiyete kadar 5 maçta ancak 1 gol atabilen ve puan alamayan Karadağ’a yenilmemizi neye bağlıyorsunuz?
K –Montella’nın Türkiye’yi santrforsuz oynamaya mahkum ettiği oyun düzenine bağlıyorum. Santrfordan vazgeçerek bir maçta, 20, 30, 40 şut çekecek kurgu yapmakla övünen ancak gol atması gerektiği maçta gol atamadığı için Türkiye’yi olmayacak bir şekilde A Ligi’nden eden bu yaklaşım, anlayış kabul edilemez. Bunun olacağı baştan beri belliydi. Utanç verici bir durum göz göre göre geldi. Montella’nın derhal yollanması lazım.