Sorun ‘askeri disiplin’ sorunu değil ‘siyasal ideoloji’ sorunudur

30 Ağustos’ta Kara Harp Okulu mezuniyet töreni sona erdikten, protokol tören alanından ayrıldıktan sonra bir araya gelerek subay andı içen, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlılıklarını ifade eden teğmenlerimiz iki buçuk aydır gündemde tutulmaya devam ediliyor. Konu bir türlü karara bağlanamadı…

Teğmenlerimize yapılan haksızlık halkımızın büyük bölümü tarafından tepkiyle karşılanınca “bunun bir askeri disiplin sorunu olduğu, siyasi polemik konusu yapılmaması gerektiği” söylenmeye başlandı. Bu açıklamalar kimseyi ikna etmedi. Konuyla yakından ilgilenenlerde; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk İlke ve Devrimlerini koruma ve kollama kararlılığında olan asker-sivil bütün vatandaşlarımıza gözdağı niteliğinde olduğu kanaati oluştu. Bence bu kanaatin oluşmasına neden olan gelişmeler şunlardır:

Teğmenlerimizin bu davranışları aynı gün basına yansıdı. 3 gün boyunca; basınımızın ve halkımızın büyük çoğunluğu tarafından gururla karşılandı. Olumlu tepkiler büyümeye başladıktan sonra ilk tepki gösteren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu. Bahçeli; olaydan 4 gün sonra bu yeminin maksadını sorguladı, bu davranışın ve verilen desteğin “alçak gayenin ilk adımı olduğunu” iddia etti.

Bahçeli’nin bu çıkışının ardından, olayın üzerinden 7 gün geçtikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Birkaç tane kendini bilmez… bunları temizleyeceğiz” diyerek tepkisini gösterdi.

Bahçeli ve Erdoğan’ın tepkilerinin ardından Millî Savunma Bakanlığı (MSB) Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri; 12 Eylül’de “Türk Silahlı Kuvvetlerinin olaylara disiplin anlayışı içinde baktığını, incelemenin devam ettiğini” açıkladı.

Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın bu tavırlarından cesaret ve işaret alan çevreler; gazete ve televizyonlarında konunun üzerine gitmeye başladılar. Bazıları MSB’nin açıklamasına atıf yaparak; teğmenlerin bu davranışının “çok büyük bir disiplinsizlik” olduğunu savundu, bazıları da “bu kılıçların millete çekildiğini” iddia etti.

Olayın üzerinden bir buçuk ay geçtikten sonra Kara Harp Okulunda görevli tabur, bölük ve takım komutanı seviyesindeki 40 subayın görevlerinden alındığı basına yansıdı. MSB yaptığı açıklamada “konunun araştırılmakta olduğunu, teğmenler hakkındaki incelemenin devam ettiğini” duyurdu.

Olayın üzerinden iki buçuk ay geçti… Kara Harp Okulu dönem birincisi Teğmen Ebru Eroğlu ile birlikte 4 devre arkadaşı teğmen, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ihraç istemiyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Ardından Kara Harp Okulu Alay Komutan Vekili, Tabur Komutanı ve Bölük Komutanının da ihraç istemiyle Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edildikleri duyuruldu.

Teğmenleri savunanların tepkilerinin daha da büyümesi üzerine “Meselenin okunan metin olmadığı, emre uyulmaması olduğu, TSK’nın tartışmaya açıldığı ve itibarının zedelendiği” şeklinde rapor düzenlendiği basına yansıdı. Bu raporda “okunan metin” olarak zikredilen subay andının içeriğine ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözlerine yer verilmemesi dikkatlerden kaçmadı. Bu raporda; “metnin” içeriğine ve teğmenlerin Atatürk’e bağlılıklarını ifade ettikleri sözlere yer verilseydi teğmenlerin davranışının bir disiplinsizlik olayı olduğundan söz edilebilecek miydi?

Bu gelişmeler üzerine teğmenlerin ve onları destekleyen vatandaşlarımızın aleyhine söylemler doruğa ulaştı. Bir gazete “Memleketi Kemalizm’den temizlemeden bu tehlike bitmeyecek” manşeti attı. “Önce FETÖ şimdi KETÖ” diyerek Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılıklarını ifade eden teğmenleri “Kemalist Terör Örgütü” olarak nitelemeye kalktı. Bu olayı darbelerle, muhtıralarla, 28 Şubat’la ve nihayet 15 Temmuz FETÖ kalkışmasıyla ilişkilendirmeye çalışanlar oldu.

Milli Eğitim Bakanı “1940’lı yıllarda camilerin kapısına kilit vurulduğunu, camilerin ahıra çevrildiğini, vatandaşın Kur’an’ı Kerim öğrenmesinin yasaklandığını” iddia ederek anayasamızla teminat altına alınan laiklik ilkesini hedef aldı.

AKP Milletvekili Mustafa Varank; “Harbiyeli olmak kimseye disiplinsizlik ve suç işleme özgürlüğü vermez! 15 Temmuz’da 251 vatan evladını şehit eden ve kahraman ordumuzdan ihraç edilen 150 general de harbiye mezunuydu…” diyerek teğmenleri FETÖ’cülerle bir tuttu.

Askeri yargı uzmanı hukukçular ve emekli askerler; bunun bir disiplinsizlik olayı olmadığını, Askeri Ceza Kanunu’nda ve Askeri Disiplin Mevzuatında yer almadığını, emre uyulmamasının söz konusu olamayacağını, çünkü bu subay andının okunmaması konusunda yazılı bir emir ya da toplu bir tebliğ olmadığını bütün hukuki yönleriyle izah etmeye çalışıyorlar. Ben de TSK’da 38 yıl üniforma giymiş, Askeri Ceza ve Disiplin Mevzuatına vakıf bir emekli subay olarak bu görüşe katılıyorum.

Millî Savunma Bakanlığı; her yıl Harp Okulu mezuniyet törenlerinde, çatılan kılıçların altında topluca okunan subay andının 2023 yılında kaldırılmasının gerekçesini bütün ısrarlı sorulara rağmen açıklamadı. Üstelik Harp Okulu tören programından çıkarılan subay andının; Harp Okulu mezuniyet töreninden 15 gün önce Özel Kuvvetler Komutanlığında icra edilen bröve takma töreninde, Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı huzurunda, bröve takan subay ve astsubaylar tarafından okunmuş olduğu, Bakan ve Komutanların bunu hararetle alkışladığı görüntüler ortaya çıktı. Harp Okulunda yasaklanan subay andının Özel Kuvvetlerde serbest olmasına anlam verilemedi. Böyle olunca benim aklıma; “Özel Kuvvetlerdeki törene siyasetçiler de katılsaydı, bu ant Özel Kuvvetlerde de yasaklanır mıydı?” sorusu geldi.

Bugüne kadar hiçbir askeri birlikte, hiçbir disiplinsizlik olayı bu şekilde ifşa edilmemiş, kamuoyunun gündemine taşınmamış, tartışma konusu yapılmamıştır. Askeri birliklerde vuku bulan disiplinsizlik olaylarının en kısa sürede sonuçlandırılması gerekir. TSK’nın itibarına asıl zarar veren; konunun uzatılarak, vatandaşlarımız arasında tartışılmasına, ilgili-ilgisiz herkesin konuya müdahalesine, Atatürk’e ve cumhuriyet değerlerimize saldırılmasına zemin hazırlanmasıdır.

Gelişmelere ve yaklaşımlara bakıldığında; bence sorun bir “askeri disiplin sorunu” değil “siyasal ideoloji” sorundur. Bir Türk vatandaşının, bir Türk askerinin vatanına, milletine, cumhuriyetimize, Atatürk’e sevgisini, saygısını ve bağlılığını ifade etmesi disiplinsizlik olarak gösterilmemeli, buna zaman ve mekân sınırlaması konulmamalı, Atatürk’ü ve Cumhuriyet değerlerimizi savunmak “siyasi polemik” olarak izah edilmemelidir. Teğmenlerimizin, teğmenlerimizi savunan vatandaşlarımızın, emekli general ve amirallerimizin, emekli subay ve astsubaylarımızın, hukukçularımızın, aydınlarımızın “cuntacı, darbeci, dinsiz, terörist” olarak gösterilmeye çalışılmasını bir askeri disiplinsizliğin üzerine gidilmesi olarak izah etmek de mümkün değildir.

Gelişmelere, tepkilere, söylemlere, ithamlara bakıldığında; emperyalist devletlerin işbirlikçisi siyasal dinci birtakım kadroların; anayasamıza, Cumhuriyet değerlerimize ve Atatürk’e karşı cephe oluşturmaya çalıştıkları açıkça ortadadır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bu kutuplaştırmaya, bu ayrıştırmaya, bu düşmanlaştırmaya alet edilmesi; yurt savunmamıza, birliğimize, beraberliğimize, bütünlüğümüze telafisi imkânsız zararlar verecektir.

Sorumlu bütün makamlar; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ve güvenlik güçlerimizin siyasetin dışında ve üzerinde tutulması için gereken hassasiyeti göstermelidir. Aynı hassasiyet; yargımızın, okullarımızın ve camilerimizin siyasetin dışında tutulması için de gösterilmelidir. Vatandaşlarımız da buna saygı duymalı, bu değerlerimizi istismar ederek çıkar sağlamaya çalışanlara itibar etmemelidir.

Büyük önderimiz Atatürk; milli mücadele yıllarında “Düşmanın, askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiğini” vurgulamış “Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz” diyerek ordumuzu ve milletimizi uyarmıştır. İçinde bulunduğumuz iç ve dış tehditler ortamından güvenle çıkabilmek için Atatürk’ü öğrenmeye, anlamaya ve anlatmaya şiddetle ihtiyacımız vardır.