Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, anketlerde birinci parti konumunda olan CHP’de “3 cepheye bölünmüş” görüntüsü, siyasi atmosferin “AKP’nin iktidara gelmeden önceki 2001 yılına benzediği” iddiaları, Meclis’te İsrail gündemiyle yapılan “gizli” oturum, İsrailli bir şirketin Türkiye’deki bazı bakanlık ve devlet kurumlarının “dijital güvenliğini sağladığı” iddiaları, Hizbullah oluşumları Diyarbakır Merkezli toplantılar, Düsseldorf’taki Türkiye Başkonsolosluğuna yapılan atama konularında açıklamalarda bulundu.
********
GÖZLEM – Anketlerde “birinci parti durumuna yükseldiği” görülen CHP’de “muhalefet boşluğu anketinin sonuçları” nasıl yorumlanıyor? 3 Cepheye bölünmüş görüntü (Özgür Özel / Ekrem İmamoğlu + Kemal Kılıçdaroğlu / Mansur Yavaş) giderilebilecek mi, “bu bölünmenin CHP’ye neler kaybettirebileceği konusunda görüşünüz?
K – Metropoll Araştırma tarafından yapılan araştırmada, Türkiye’de “muhalefet boşluğu olduğunu” düşünenlerin oranı yüzde 72, “muhalefet boşluğu olmadığını” söyleyenlerin oranı yüzde 23.1 çıktı. AKP’lilerin yüzde 65.8’inden daha fazla, CHP’lilerin yüzde 75’i “muhalefet boşluğu” olduğunu düşünüyor. Yani kendi partilerinin yürüttüğü muhalefeti “başarılı” bulmuyor. Buna karşı CHP’nin bugünkü yönetiminin AKP’ye muhalefeti, Erdoğan’ı ayakta karşılayarak “AKP’den şikayet edip Erdoğan’a bağlı olanların” oylarını “çelmeye” dönük bir muhalefete indirgediği görülüyor. Bunu yaparken de bir taraftan Genel Başkan Özgür Özel’in özel hayatıyla ilgili iddialar ve muhalefet tarzı, diğer yandan da Ekrem İmamoğlu’ya dönük “siyasi yasak” getirecek olası bir yargı kararının karşısında, CHP yönetimini değiştirecek seçenekler de dahil nasıl önlem alınacağı tartışılıyor. CHP’de siyasetçiler tüzük kurultayı sürecinden beri yerel seçimleri kazanıldığını unutup parti içi süreçler ile çekişmelere dalmış durumdalar. CHP’de yapılacak olası bir Kurultay’da ciddi delege oyuna sahip Ekrem İmamoğlu ekibinin, Özgür Özel’in son dönem siyasetinin yarattığı tepkiyle Kemal Kılıçdaroğlu delegelerinin de oyunu alarak seçimli bir Olağanüstü Kurultay yaptırmayı ve Genel Başkanlığı Özel’den almayı hedeflediği konuşuluyor. Özgür Özel’in “İstinaf’ta İmamoğlu’nun cezası onaylanacak” çıkışı da “İmamoğlu’nun genel başkan olmasının beyhude olacağı” savını güçlendirmeye dönük olduğu görülüyor. Özel’in bunu yaparken de, Mansur Yavaş’ı, Ekrem İmamoğlu’na karşı gündemde tutarak, “İmamoğlu’nun siyasi yasaklı hale gelmesi durumunda CHP tabanının Yavaş yerine kendisini tercih edeceği” hesabını güttüğü ifade ediliyor. Bu kadar çarpık bir görüntü trafiğinde ve çarpık “yumuşama” stratejisinde Özgür Özel muhalif seçmeni tatmin edecek bir siyaset izleyemiyor olsa gerek ki kamuoyu yoklamasından muhalefetin yetersizliğine ilişkin bu tablo ortaya çıkıyor.
GÖZLEM – “Siyasi atmosferi AKP’nin iktidara gelmeden önceki 2001 yılına benzettiği” öne sürülen “İyi Parti’den istifa etmiş” eski milletvekili Yavuz Ağıralioğlu 28 Ekim’de kuruluş dilekçesini vererek, yeni bir parti kuruyor.
Ağırlıoğlu’nun partisi için, “genel başkanlığı sırasında istifa ettiği partinin eski Genel Başkanı Meral Akşener, yeni partinin bazı kurucularıyla görüşüp “hayırlı olsun” demiş. Kulislerde “CHP, İYİ Parti ve bağımsızlar dahil bazı milletvekillerinin Ağıralioğlu’nun kuracağı partiye geçmek için temasa geçtiği ancak buna sıcak bakılmadığı” söylentisi dolaşıyormuş. Parti bolluğunun yaşandığı ülkemizde “yeni parti” konusunda görüşünüz?
K – Siyasette “sivri” isimlerin, sadece kendi ağırlığına ve ideolojisine göre kurduğu, örgütlenmesinin isim ve kapsam olarak yeterince güçlü olmadığı partilerin başarılı olma ihtimalleri çok yüksek değil. Yavuz Ağıralioğlu, İYİ Parti döneminde partideki merkez siyasetçilere bile muhalif, “katı milliyetçi” bir görüntü sergiliyordu. Bu görüntüsüyle hangi boşluğu doldurmayı planlıyor bilemiyorum. Meydanda zaten “göçmen” sorununu ciddi bir şekilde işleyip kendine ve partisine yer açmış, ancak oy oranı yüzde 3’e varmayan bir Ümit Özdağ ve Zafer Partisi var. MHP var, BBP var. Daha merkezde yine milliyetçi kökenli çok siyasetçinin içinde bulunduğu İyi Parti var. Ağıralioğlu burada nereye sıkışacak? Yoksa çok radikal bir oy oranıyla diğer bazı parti ve siyasetçilerin yaptığı gibi seçim zamanında Erdoğan’dan bir “yaklaşım” medeti mi umacak?
GÖZLEM – Kitabı olan dinlerin ve de (İslam’ın da ‘peygamber olarak’ tanıdığı) Hazreti İbrahim’in “Vaad edilmiş topraklar” sözünden algılanarak (ki, bu konu Kur’an’da yoktur) “Vadedilmiş topraklar Harran’a kadar uzanıyor, İsrail bize de saldıracak” şeklinde özetlenecek konu için TBMM’de yapılan “gizli” toplantıdan sonra, “Ankara kulislerinde neler söyleniyor, nasıl yorumlanıyor” ve siz ne düşünüyorsunuz?
K – Ankara’da bu iddiaların ve tehdidin gerçekliğinden çok, Erdoğan’ın kendine göre çok başarılı bir şekilde kurguladığı stratejisi konuşuluyor. O da şu: Bir tarafta “olmayan” İsrail tehdidiyle gündem değiştirmek. Diğer taraftan nasıl olduysa Devlet Bahçeli’yi ikna edip, DEM açılımı yaptırmak. Erdoğan’ın amacının bu yolla hem ülkenin gündemine aslında tamamen zorlama bir şekilde soktuğu “Anayasa” konusunda bir daha seçilmesini sağlayacak bir sürecin altyapısını kurguladığı, hem de gündemi “ekonomik kriz ve yaşam pahalılığından” uzaklaştırdığı konuşuluyor. Bunda da bir ölçüde başarılı olduğu intibaı ortaya çıkmış durumda. Türkiye’nin gündeminde bir İsrail tehdidi, tehlikesi yok, ama Erdoğan oyun planını, yeterince tekrarlarsa bu uçuk hikayeye inanacak kadar “saf” seçmen olduğu varsayımı üzerine kuruyor. Ancak bu planın esas zorluğu DEM’e verilecek ödünler belirginleştikçe MHP cephesinden gelecek. Ancak Erdoğan’ın planı şekilleniyor. Hem Anayasa, hem de İsrail tehdidi söylemiyle gündemi ekonomik krizden uzaklaştırıyor. Bu stratejiye DEM ve Kürt siyaseti ile ilgili söylediği tüm aşırı, ağır itham ve tehditlere rağmen Devlet Bahçeli’yi ikna etmesi ilginç. Bunun yanısıra, CHP’nin verdiği “normalleşme” pasını “yumuşatan” Özgür Özel sayesinde, ana muhalefet de şu an için Erdoğan’ın stratejisi karşısında etkili bir karşı adım atamamış gözüküyor.
GÖZLEM – Hizbullah oluşumları Diyarbakır Merkezli toplantılar, yürüyüşler düzenliyor. HÜDA PAR da, “Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile katılarak” açıktan destek veriyor. “7 Ekim Aksa Tufanı” dedikleri “festival saldırının yıldönümünde yapılan “yürüyüş ve Diyarbakır Yenişehir Selahaddin Eyyubi Camisi Külliyesi Konferans Salonu’nda yapılan toplantıya Filistin, Mısır, Afganistan, Katar, Sudan, Senegal, Suudi Arabistan ve Ürdün’den gelen din adamları katıldı. Yürüyüşte “Cenk / Cihat / Şehadet” sloganları atıldı, “Birleşilerek ‘cihat / kılıç’ çağrısı” yapıldı. Toplantıda Zekeriya Yapıcıoğlu “… Bu toprakların kendilerine vaat edildiğini düşünüyor ve bu uğurda bir vahşet ortaya koyuyorlar / … Fakat onların bir hesabı varsa elbette Allah’ın da bir hesabı vardır. Aksa Tufanı bir milat olacak, ümmeti bir araya topladı ve bundan sonra da toplayacak” dedi. Bu tablo konusunda görüşünüz?
K – Anayasa ve yasalara ne kadar uygun olduğu bir tarafa, bu toplantı ve faaliyetlerin iktidarın da bir işine geldiği, bu nedenle de en azından “kapalı” bir şekilde, hatta “teşvik edilerek” karşılandığı aşikâr. Çünkü bu durum iktidarın istediği ortamı yaratıyor ve iktidar bunu Hüdapar’a taşere ederek, gerektiğinde kendisine muhalefet edenleri “ölümü gösterip sıtmaya ikna etmiş” oluyor. Öbür taraftan da uygulamak istediği gerici düzenin “alıştırmasını” bu yapı üzerinden test ediyor. İktidarın yargı üzerindeki etki ve baskısı dikkate alındığında, bu sürecin radikalleşerek devam edeceği ortada.
GÖZLEM – İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, “Son 7 yılda yabancılara 309 bin konut satışı gerçekleşmiştir. İstatistikler bu konut satışlarının en az yarısının vatandaşlık karşılılığında olduğunu ortaya koymaktadır. Gayrimenkul karşılığı vatandaşlık, sadece satın alan kişiyi değil aynı zamanda aile üyelerini de kapsadığından, en az 500 bin kişinin bu yöntemle Türk vatandaşlığına geçirildiği anlaşılmaktadır” diyerek “Suriyelilerin vatandaşlıklarının iptali için” Danıştay’da dava açtı. Dervişoğlu, bu yolla Anadolu’nun demografik yapısının değişeceğinin altını çizerek “Türk Milli Kimliği ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıyadır. Ülkemizin beka sorunudur” dedi. Yorumunuz?
K – Söylediklerine katılmamak elde değil. Dervişoğlu merkez sağ bir parti olarak da göç sorununa sahip çıkmakla çok doğru yapıyor. Zafer Partisi ile beraber bu “pastadan” pay almayı hedefleyen iki parti olarak bir araya gelmeleri muhalif sağ merkez seçmen açısından çok anlamlı olurdu.
GÖZLEM – Dünya basınından haber; “Bilim insanları, Güney Afrika’daki 2 milyar yıllık bir kayada, dünya üzerindeki en yaşlı mikropları keşfetti. Bu araştırmanın, dünyanın en eski mikroplarını ortaya çıkardığı ve 2 milyar yıllık kayadaki mikropların yalnızca Dünya’nın değil, Mars’ın da geçmişine ışık tutabileceği kaydedildi. Tokyo Üniversitesi Yer ve Gezegen Bilimleri Bölümü’nden bir ekip tarafından yapılan keşif, Microbial Ecology dergisinde yayımlandı. Ekip lideri Yohey Suzuki, bu tür eski kayaçların yaşanabilir olup olmadığının bilinmediğini söyleyerek, “Bu çok heyecan verici bir keşif” dedi. Elin oğlu nelerle uğraşıyor, biz hâlâ ve yeniden “kılık kıyafetler” ile, ne diyorsunuz?
K – Biz de mikroplarla uğraşıyoruz ama çok farklı ve değişik türleriyle.
GÖZLEM – Gazetelerde haber; “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın Hacettepe Üniversitesinden sınıf arkadaşı Hüseyin Arabasüren’in damadı Seyfettin Batuhan Gül, 6 Eylül 2024 tarihli kararname ile Almanya Düsseldorf’taki Türkiye Başkonsolosluğuna “Çalışma Ataşesi” olarak atandı. Sözcü’den Veli Toprak’ın haberine göre daha önce İzmir’de kayınpederi Arabasüren’in şirketinde “aşçı” ve “büro elemanı” olarak çalışan Gül’ün açıktan ataması, birinci derecenin birinci kademesi ile yapıldı. Memur olmayan ve Almanca bilmeyen Gül, 4 yıl boyunca bu görevde kalacak ve en yüksek maaşı (aylık 7 bin 200 avro yani yaklaşık 270 bin lira) alacak. Sosyal Hizmetler Uzmanı Hüseyin Arabasüren’in geçen yıl 16 Eylül’de Düsseldorf’a giderek Türkiye’nin Başkonsolosluğunu ziyaret ettiği aktarıldı. Habere göre Arabasüren, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere AB ülkelerinde 45 şubeden oluşan Özel Eğitim Merkezleri açmayı planlıyor.” Görüşünüz?
K – Üstelik Vedat Işıkhan, Çalışma Bakanı sıfatıyla ülkede tüm çalışanların haklarını koruması gereken, çalışanları devlet nezdinde kollayacak bir kamu görevlisi olmasına rağmen böyle bir icraat gerçekleşebiliyor. “Bal tutan parmağını yalar” özdeyişinin çok güzel bir örneği. Bu iktidarı ayakta tutan en önemli alanlardan biri her konuda yaratılan bu rant. Atanan kişinin kayınpederi de herhalde açmayı planladığı özel eğitim merkezinde en önce kendi damadına eğitim verir ve bu arada da dersler arasına yabancı dil eklemeyi unutmaz.
GÖZLEM – Türkiye, 2024 Paris Olimpiyat’ından 3’ü gümüş, 5’i bronz toplam 8 madalya alarak, olimpiyatı 64’üncü sırada tamamlamıştı. 17’nci Paralimpik Olimpiyatında ise 6 altın, 10 gümüş ve 12 bronz madalya ile toplamda 28 madalya kazanarak madalya rekorumuzu kırdı, sıralamada da 23’üncü olduk. Olimpiyad dönüşünde Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak “Bu başarısızlığın hesabını soracağız” demişti. Aradan bu kadar geçti, Ankara’dan “sorulacak hesap” konusunda ses seda çıkmadı. “Başarısızlar, koltuklarında kalmayı” mı başardılar, acaba?
K – Pek de öyle olmadığı anlaşılıyor. Ankara’da pek çok federasyonda görevi ya da bağlantısı olan güvenilir bir kaynaktan aldığım bilgiler şöyle: “Güreş Federasyonu başkanı gidecek. Halter Federasyonu başkanını aday göstermeyecekler. Atletizm federasyonu kesin gitti yerine çok değerli bir uzman geliyor. Atış federasyon başkanını da yeniden atamıyorlar. Tekvando federasyonu daha belli değil ama onun da aday olmamasına çalışılıyor. Çok başarılı olan yüzme federasyonu başkanı kalıyor. Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğüne Prof. Dr. Ozan Veli Çakır geldi. Modern Pentatlon başkanıydı modern pentatlonu dünyada ilk 5’e oturttu. Bugüne kadar bu koltuğa oturan ve akademisyen kimliği ve birikimi ile bu işi en iyi bilen, en iyi yapabilecek bir uzman. Ona yol verirlerse ve kendisini “yemezlerse” Türkiye’nin 2028 olimpiyatlarında çok başarılı olacağına kesin gözle bakılıyor. Partiden siyasi olarak kuvvetli olanlardan bazıları, başarısızlıklarına rağmen yerini koruyabilir. Ama bakanlıkta ciddi bir çalışma da var.”
GÖZLEM – İsrailli bir şirketin Türkiye’deki bazı bakanlık ve devlet kurumlarının dijital güvenliğini sağladığı ileri sürüldü. Görüşünüz?
K – Eğer bu durum doğruysa –ki iddia edilen bakanlık ve kurumlardan gazetemiz yayına girerken henüz bir yalanlama gelmemişti– bu çok vahim bir tercih olmuş demektir. Özellikle İsrail’in Lübnan’daki Hizbullahçıları nasıl Uzakdoğu’dan temin edilen telsiz ve çağrı cihazları aracılığıyla etkisiz hale getirdiği dikkate alındığında. Erdoğan İsrail’i Türkiye için “büyük tehdit” olarak görürken böyle bir “açık kapıyı” nasıl atladı, ilginç. Hatırlarsanız AKP iktidarında Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi işi de İsrail’e verilmek istenmiş ama bundan daha sonra vazgeçilmişti. Bu gelişmeler Erdoğan’ın İsrail’i hakikaten bir tehdit olarak görmediğinin değişik şekillerde karşımıza çıkan kanıtları.
++++++++