Yunanistan Ege’deki faaliyetlerinin dozunu iyice arttırdı. Ege’de Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik sahasını tanımıyor. Bütün Ege’nin sahibi gibi davranıyor. Buna karşılık ülkemizde yönetim sorumluluğu olanlar, sınırlarımızın, denizlerimizin korunmasından sorumlu makamlar derin bir sessizlik içinde. Hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyorlar.
20 Eylül’de bir Yunan Sahil Güvenlik botu; bir lastik botu kovalayarak Bodrum Akyarlar mevkiinde kıyımıza yüz metre mesafeye kadar girdi. Bir süre bekledikten sonra sanki kendi denizlerindeymiş gibi gayet sakin bir şekilde manevra yaparak ağır hareketlerle bölgeden ayrıldı. Bu olaya tepkiler devam ederken bu defa bir başka Yunan Sahil Güvenlik botunun Datça’da kıyımıza yanaştığını, bottan inen maskeli bir Yunan askerinin kıyıda bağlı bir lastik bota el koyduğunu, botu alarak bölgeden ayrıldığını öğrendik.
Bodrum’daki Yunan ihlaline sessiz kalan yetkili makamlar, Datça’daki ihlal de ortaya çıkınca harekete geçtiler. Olayların basına yansımasından üç gün sonra bir açıklama yayımlayan İçişleri Bakanlığı; “Bakan Ali Yerlikaya’nın, 23 Eylül akşam saatlerinde Yunanistan Denizcilik ve Ada Politikaları Bakanı ile telefonda görüşerek Yunan Sahil Güvenlik botlarının karasularımızı ihlal etmesinden duyulan rahatsızlığı ifade ettiğini, Yunan Bakan’ın; olayın siyasi bir yönü olmadığını, yaşanan ihlallerin tekrarlanmayacağını, hemen inceleme başlatılacağını ve gelişmelerden Türk makamlarının bilgilendirileceğini ifade ettiğini” duyurdu.
Bu açıklamanın üzerinden iki gün geçtikten sonra; 25 Eylül’de, bir Yunan Sahil Güvenlik botunun bu defa yine Türk karasularında, Datça’nın Knidos sahilinde Fener Burnu açıklarında denizcilerimiz tarafından görüntülendiğini, yetkililerin, konuyu araştıran gazetecilere; Yunan Sahil Güvenlik botunun geçişinin “zararsız geçiş” olarak nitelendirilen bir geçiş olduğu bilgisini verdiğini öğrendik.
Ege’de karasularımızın genişliği 6 mil, yani yaklaşık 10 kilometredir. Yunan Sahil Güvenlik botlarının karasularımıza girmesi, karasularımızda yaklaşık 10 kilometre yol katetmesi, kıyılarımıza 100 metre mesafeye kadar yaklaşması, kendi topraklarındaymış gibi rahat hareket ederek sahilde bağlı bir lastik bota el koyması, Yunan Sahil Güvenlik botunun bu faaliyetinin sınırlarımızı koruması için görevlendirilen makamlar tarafından fark edilememesi, olan-bitenden Millî Savunma Bakanlığımızın, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın haberdar olmaması, olayların bölgedeki vatandaşlarımız tarafından tespit edilerek görüntülenmesi ve Türk kamuoyunun bu şekilde haberdar olması ciddi şekilde izaha muhtaçtır. Bu Yunan ihlallerine; Cumhurbaşkanlığının, Dışişleri Bakanlığının, Millî Savunma Bakanlığının hiçbir tepki göstermemesi de ayrıca izaha muhtaçtır diye düşünüyorum. Bırakalım tepki gösterilmesini, yetkililerimiz; Yunan muhataplarıyla görüşmelerinde bu ihlalleri gündeme bile getirmemişlerdir. Gündeme getirselerdi bugün herkes sadece bunu konuşuyor olurdu.
Türk karasularını cüretkâr bir şekilde üst üste ihlal eden Yunan Sahil Güvenliği bu defa, 26 Eylül’de yine Bodrum Akyarlar mevkiinde karasularımızda avlanan balıkçı teknelerimizi ateşli silahlar kullanarak taciz etti, bölgeden uzaklaştırmaya çalıştı. Art arda gelişen bu olaylar gösteriyor ki; Yunanistan kasıtlı hareket etmektedir, yetkililerimizin umursamaz tavırları Yunanistan’a cesaret vermektedir.
Konu ile ilgili haber ve yorumlara bakıldığında; ülkemizde bazılarının bu olayları sıradan, önemsiz olaylar gibi göstermeye çalıştığı dikkat çekmektedir. Yunan makamları da benzer algı oluşturmaya çalışmaktadır. Bunlara göre bu ihlaller Yunan Sahil Güvenlik Botu Komutanının hatasından kaynaklanmaktadır. Oysa bir bot komutanı kendi iradesiyle komşu ülkenin karasularına girmeye cesaret edemez. Sınırlarının korunmasına hassasiyet gösteren bir ülke de bu tür ihlallere göz yummaz. Ciddi devletlerde sorumlu makamlar; bu tür ihlalleri önlemek için gereken bütün önlemleri alır, keşif ve devriye faaliyetleri icra eder, buna rağmen gerçekleşmesi muhtemel ihlallere karşı angajman kuralları uygular, ihlalin gerçekleşmesi halinde de muhatap ülkelere nota vererek protesto eder ve tekrarı halinde nasıl müdahale edeceğini kararlı bir şekilde ilan eder. Denizciler ve askerler bunu çok iyi bilirler ve diplomatik bir krize, istenmeyen bir çatışmaya neden olacak davranışta bulunamazlar. Öyle görünüyor ki; Türkiye Ege’de Yunan ihlallerine karşı hiçbir önlem almamaktadır, bu ihlaller Yunan makamlarının bilgisi dahilinde yapılmaktadır, Yunanistan bu davranışıyla Ege’deki hedeflerine ulaşmada kararlı olduğu mesajı vermektedir.
Yunanistan’ın Ege, Trakya ve Batı Anadolu üzerindeki yüzlerce yıllık hedefi herkes tarafından bilinmektedir. Günümüzde arkasına aldığı ABD ve AB’nin desteğiyle bu hedefine ulaşmak için adımlarını sıklaştırmıştır. Bu noktada asıl üzerinde durulması gereken Türkiye’nin tavrıdır. Ülkemizde sorumlu makamlar yıllardır bu konudaki eleştiri ve uyarılara kulak tıkamaktadırlar. Yunanistan’ın tezlerini savunan basınımız ve akademisyenlerimiz bile vardır. Bence asıl bunun sorgulanması gerekmektedir. Ülkemizin sınırlarının, denizlerinin, topraklarının korunması için alınması gereken önlemler sokaktaki sade vatandaş tarafından bile bilinmektedir. O halde yetkililerin bu umursamazlığı neden kaynaklanmaktadır. Konu Yunanistan’la “güven artırıcı önlemlerle” izah edilemeyecek duruma gelmiştir. Yunanistan Ege’de Türkiye’nin hak ve menfaatlerine saygı duymamakta, bu bağlamda hiç de güven vermemektedir. Buna karşılık Türkiye’nin tavrı olan bitenin kabullenilmiş olduğu izlenimi doğurmaktadır.
Son yıllarda sınırlarımızın, topraklarımızın, denizlerimizin gerektiği şekilde korunmadığı görülmektedir. Doğu ve Güneydoğu sınırlarımız adeta yol geçen hanına döndürülmüştür. Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimiz korunamamaktadır. Kıbrıs, ABD ve AB’nin ileri üssü konumuna sokulmaktadır. Ege’de inisiyatif bütünüyle Yunanistan’a bırakılmıştır. Böyle devam etmesi halinde bölgede egemenlik alanımızın arzu edilmeyen ölçüde daraltılması kaçınılmazdır.