CHP’de seçim olursa değişimciler yine kazanır

Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, CHP’de Tüzük Kurultayı çalışmaları öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu ve Tunç Soyer’in görüşmesi, 23. yılında AKP’nin transferleri, Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında yaşananlar, Sonar Araştırma’nın Temmuz ayına ilişkin araştırması, yurdun dört bir yanında artan şiddet olayları, Türkiye’nin Paris olimpiyat oyunlarından altın madalyasız dönmesinin sebepleri konularında açıklamalarda bulundu.

*******

GÖZLEM – CHP’de, Kemal Kılıçdaroğlu’nu da gündemin ön sıralarına çıkaran bir dalgalanma var ve giderek yaygınlaşıyor. Hafta başında gündeme eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “genel başkanlık için hazırlandığı” iddiaları dahil oldu. Kılıçdaroğlu ile yemekte buluşan Soyer, sorulara “Cevap için henüz erken” dedi. Neler oluyor CHP’de?

K – CHP’de değişimcilerin önceki ekibe veya “kalanlara” dönük mücadeleleri artarak sürüyor. Bunu en son Kadın Kolları seçiminde de gördük. Genel Başkan Özgür Özel yerini sağlamlaştırmaya ve değişimcilerin ağırlığını iyice oturtmaya çalışıyor. Bu süreçte kurmaylarının da etkisi büyük. Özgür Özel isterse, 6-9 Eylül’de tüzük değişikliği için yapılacak Olağanüstü Kurultay’ı seçimli hale döndürebilir. Burada da ağırlığını koyarak Parti Meclisi’ni ve yönetimini yeniden organize edebilir. Özel Kurultay’ı seçimli hale getirse bile Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok etkin olabileceğini ve aday olsa da genel başkanlığı kazanabileceğini düşünmüyorum. Özel, daha ne olduğu, nasıl bir başkan olacağı, olup olamayacağı belli değilken girdiği Kurultay’ı kazanıp genel başkan oldu. Yerel seçimlerden galip çıktı. CHP’yi 40 yıldır ilk defa 1. parti yaptı. Şimdi yerini pekiştiriyor, sağlamlaştırıyor. Kemal Bey ne değişti ki önceki Kurultay’ı genel başkan olarak kaybetmişken bu Kurultay’dan genel başkan olarak ayrılsın? Kim ne derse desin, tüm acemiliklerine ve zaman zaman hâkim olamadığı hiddetine karşın Özgür Özel CHP, muhalefet ve geniş halk kitleleri için bir umut. Kemal Bey bu özelliği kamuoyu yoklamalarında kazanamayacağını gördüğü halde Cumhurbaşkanlığı seçimine girip kaybederek yitirdi. Şimdi Parti içinde etkisi ve ağırlığı gittikçe düşüyor. Son gelişmeler Ekrem İmamoğlu ile Özgür Özel arasında da geniş çaplı bir uzlaşı olduğunu gösteriyor. Olimpiyatlara Mansur Yavaş’ı da alarak gitmeleri bu birliktelik görüntüsünü iyice sağlamlaştırdı. Özgür Özel seçimli Kurultay’a giderse bu durumunu kuvvetlendirmek ve şüpheleri ortadan kaldırmak için olur. Bu Kurultay’da Kemal Bey’in genel başkanlığa aday olacağını hiç sanmam ama katılırsa da büyük hüsranla ayrılır.

GÖZLEM – AKP’nin 23’üncü kuruluş yıldönümünde çeşitli partilerden partiye katılan milletvekilleri ve belediye başkanları konusunda “eski ve yeni liderlerin de katıldığı partilerarası sözlü çatışmalar” çıktı. “İhanet” iddiaları da mahkemelere kadar düştü. Meral Akşener, önüne geleni mahkemeye vermeye ve “dava dilekçemde açıklayacağım” demeye devam ediyor. Akşener’in, Kemal Kılıçdaroğlu + Ümit Özdağ + Cemal Enginyurt’a karşı mahkemelik mücadelesi ile ilgili olarak kulislerde çeşitli yorumlar yapılıyor, siz ne diyorsunuz?

K – AKP’nin kuruluş gününde 2 eski İyi Partili milletvekili ile 7’si YRP’den 12 belediye başkanı AKP’ye katıldı. Buna karşın, önceden AKP’ye geçeceği ifade edilen İyi Parti’nin daha ağır topları ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu bu beklentileri boşa çıkardı. Kuruluş Günü çerçevesinde de iktidar kendi cephesinden ciddi eleştirilere maruz kaldı. AKP’nin eski ağır toplarından Bülent Arınç “Bugün geldiğimiz noktada bir takım sıkıntılarımız var. Bazı konularda başarısız olduğumuzu itiraf etmeliyiz. Bu yüzden milletimiz farklı taleplerde bulunuyor. Son seçim sonuçları da bunu kanıtlamaktadır” dedi. AKP’li Şamil Tayyar da “AK Parti ideolojisini ‘muhafazakar, demokrat, özgürlükçü, yenilikçi’ olarak tanımladı. Topluma yasaktan, yoksulluktan, yolsuzluktan arındırılmış yeni Türkiye vaat etti” diyerek bugün bunun tam tersi bir noktaya gelindiğini ima etti. Cumhuriyet’ten Barış Pehlivan, çok uzun yıllar milletvekilliği yapmış, genel merkezde karar verici pozisyonlarda bulunmuş ve Erdoğan sevgisiyle tanınan üst düzey bir AKP’nin AKP’deki durumu kendisine şöyle aktardığını yazdı: “Genel merkez başını kuma gömmüş vaziyette. … Ben Tayyip Bey’in başkalaştığını düşünüyorum. … Ama (alması gereken kararlarla ilgili) yetkilerini de devretmiyor. Bu yoğunluk içerisinde bunları tek tek irdeleyip doğru seçim yapması mümkün değil. Dolayısıyla çevresi onu kullanıyor. Kağıt üzerinde kendisi kullanıyor da fiilen bu güç kendisine ait değil. …Dolayısıyla hem Cumhurbaşkanlığı’nda hem genel merkezde bu gücü kullananlar bu dönüşüme de karşı çıkıyor. …AK Parti entübe vaziyette, geri dönüş de çok kolay gözükmüyor”. Erdoğan’ın çevresinde kendisinin sık sık hakim olamadığı yöneticilere dönük ifade ettiği ama aslında kendi yakın çevresinden oluşan bir “bürokrasi vesayetinin” oluştuğu ve bu kesimin gerektiğinde ailesine karşı bile Erdoğan’ın gücünden faydalanarak eylemlerde bulunduğu anlaşılıyor. Erdoğan’ın kendi değerlendirmelerinde ve düşünce sisteminde de eski “keskin”liğini yitirdiği dikkat çekiyor. İçinde olduğu bu sürece rağmen iktidarda kalması ve iktidar rantını dağıtması sayesinde AKP yeni katılımların ve sağdaki tartışmalarının gösterdiği gibi, bir ölçüde çekim merkezi olmaya devam ediyor. Meral Akşener’in iddia edildiği gibi AKP’ye yeniden yaklaşması bir buçuk yıl önce hiçbir şekilde düşünülemezken, şimdi ciddi bir olasılık haline geldi. Böyle bir hamle yapsa Akşener kalmış olan muhalif tabanını da kaybeder, ama Erdoğan AKP için algıda yeni bir kan sağlamış olur. Sağdaki tüm bu tartışma sürecinde benim dikkatimi çeken oyları son kamuoyu yoklamalarında yüzde 5 civarında gözüken İyi Parti ile tek adamdan başka bir örgütlenme gösteremeyen Zafer Partisi’nin birbirlerine yaklaşma olasılıkları oldu. Bu da kıyısında olsalar da merkez sağ seçmeninin toplanması açısından bir fırsat olabilir.

 

GÖZLEM – SONAR Araştırma şirketinin temmuz ayı anketinde CHP birinci sırada yer alırken AKP ile arasındaki puan farkını 6’nın üzerine çıkardı. 6 ilde toplam 3 bin 271 kişiye “Bugün bir genel seçim olsa hangi siyasi partiye oy verirsiniz?” sorusunu soruldu. Kararsızlar dağıtıldığında, CHP yüzde 34.7 oy oranıyla birinci sırada, AKP yüzde 28.3 oy oranı ile ikinci sırada yer aldı. Ankette kararsızlar dağıtıl­madan önce oy oranları şöyle oldu: CHP yüzde 23.1 / AKP yüzde 18.9 / MHP yüzde 6.9 / DEM Parti yüzde 6.7 / İYİ Parti yüzde 3.7 / Zafer Patisi yüzde 3.5 / Yeniden Refah Partisi yüzde 3.2. Yorumunuz?

K – Bu araştırmaya biraz temkinli yaklaşıyorum. “Kararsızlar dağıldığında” kolaycılığına girmek biraz yanlış oluyor. Bu ankette görüş belirtmeyenlerin oranı yüzde 33,2. Bunun içinde kararsızlar 15.1, sandığa gitmem diyenler yüzde 11.9. Kararsızlar dağıtılmadan önce CHP’nin oy oranı yüzde 23,1, AKP’nin 18,9. Araştırma şirketi bile “Kararsızların ve görüş belirtmeyenlerin toplamının yüzde 27’nin altına düşeceği sonuçlar bize daha sağlıklı bilgi verecektir” uyarısında bulunuyor. Buna karşın yine de ekonomik baskılar, ki gelecek aylarda daha da artacak, nedeniyle AKP’nin oylarının ciddi bir erime içine girdiği ve CHP’nin yerel seçim rüzgarını arttırarak ilerlediği görülüyor. Yerel seçimler sonrası erken seçim isteyenlerin oranı yüzde 30’lardan yüzde 50’leri aşan seviyelere geldi. Ekonomik bozulmanın iyice artacağı gelecek bir-birbuçuk yıl içinde bu oranın daha da yükseleceğini, yüzde 70’lere ulaşacağını beklemek mümkün. Bu artış sokağa nasıl yansır, bir seçim getirir mi, bugünkü tabloda herşeye rağmen bu zor gözüküyor.

 

GÖZLEM –  Gün geçmiyor ki, yurdun dört bir yanından “cinayet ve trafik kazaları haberleri” gelmesin… “Artış” gerçeğini ortaya koyan istatistikler, sosyal bir krizi işaret ediyor, olabilir mi?

K – Türkiye çok ciddi bir sosyal krizin eşiğinde. 2002’den bugünkü noktaya çok kısa bir sürede gelinmiş olsa, bugün “Türkiye ciddi bir kaosta” olurdu. Ancak bu kurbağa örneğinde olduğu gibi bir süreç aldı. Kurbağayı kaynayan suya bir anda attığınızda can havliyle sekerek sudan çıkabiliyor, ama yavaş yavaş ısıttığınızda kaderinden kurtulamıyor. Toplumda sadece suç açısından değil, gerici dayatmalar, kadına ve çağdaş kesimlere dönük baskılar, yargı ve adalette meydana gelen haksızlıklar aslında zaten Türkiye’nin çok ciddi bir kriz içinde olduğunu gösteriyor. Ancak bu değişim bir anda değil de “alıştıra alıştıra” yapıldığı için bu durum çok büyük olaylar çıkmadan “idare edilerek” süregelmeye devam edebiliyor.

 

GÖZLEM – Yurdun dört bir yanından gelen bir başka “haber paketi” daha var; çiftçiler, üreticiler, “tarladaki, pazardaki, marketteki fiyat farkı” sebebiyle toplu eylemler yapıyor, bu eylemlerde ürettikleri ürünleri döküyorlar. Devletin “tarladan, markete fiyat dengesini kurma ve çiftçiyi rahatlatma” imkanı yok mu?

K – Öyle bir noktadayız ki bu noktada, bu tür kararı verecek, yapıyı kuracak ve uygulamaya koyacak devlet örgütü kalmadı. Devlet eşittir Tayyip Erdoğan oldu. Erdoğan’ın da olan biten yüzlerce önemli konu içinde, herhangi birisine, çok yakın çevresinin önerdiğinden çok farklı bir bakış açısı getirecek durumu kalmadı. Serbest piyasacı oldukları için tarıma destek AKP’nin ruhuna ters. Erdoğan hakikaten kapsamlı bir önlem yapmak istese, devletin tarıma ciddi müdahalesi gerekir. Bunu kurgulayabilecek bir üst örgüt kalmadığı gibi, böyle bir yaklaşıma, tarıma desteklerin arttırılması, devletin yüksek fiyat vermesi enflasyonu tetikleyeceği için en başta Mehmet Şimşek karşı çıkar. Dolayısıyla da bu iktidar içinde tarıma ilişkin kapsamlı bir düzenlemenin uygulanmasına olanak görmüyorum. Zaten nüfusu ciddi biçimde azalan kırsal kesimin, gerici ideoloji ile beraber münferit iyileştirmelerle AKP seçmeni olarak tutulması hedefleniyor olsa gerek.

 

GÖZLEM – Yıllarca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşma metinlerini de yazan Yeni Şafak gazetesi yazarı Aydın Ünal canlı yayında “Kemalizm’in de bir ‘tarikat’ olduğunu, Türkiye’nin ikinci yüzyıla ‘Kemalizm sorunuyla’ girdiğini” iddia etti ve “İslami değil ama bu da bir dini yapılanma. Bütün örgütlenmeleriyle bu da bir dini yapılanma. Yani bunlar bizi suçluyorlar ‘tarikatçı, dini şeyhlerin peşinde koşuyorlar’ diye ama kendilerine hiç dönüp bakmıyorlar. Buradaki sorun şu: Bunları okullarımız yetiştiriyor. Yani ana sınıfından itibaren bu çocuklara, bu hastalıklı nesli bu hastalıklı zihni okullarımız yetiştiriyor. İkinci yüzyıla girdi Türkiye Cumhuriyeti ve ikinci yüzyıla girerken yine bir Kemalizm sorunuyla girdi. Eğer biz bu şekilde devam edecek olursak, yani bu sorundan kurtulamazsak meseleyi biz etraflıca tartışamazsak ne yazık ki ikinci yüzyıl korku yüzyılı olacak, umut yüzyılı olmayacak” dedi. Cumhuriyet savcıları hâlâ sus pus… Görüşünüz?

K – “Kemalizm zihniyeti” olmasa Türkiye ilk yüzyıla giremezdi çünkü kurulamazdı. Osmanlı dincilik nedeniyle yenilmiş, padişah kaçmış, ortada bir ülke kalmamıştı. Kemalist zihniyet olmasa Kurtuluş mücadelesi yapılmayacaktı. Dolayısıyla bu Cumhuriyet’in temel taşı Kemalist zihniyettir, dinci, tarikatçı zihniyet değil. Kemalist zihniyetin temeli ise, herkesin kendi keyfine göre yorumladığı dine değil de, mutlak olan bilime göre oluşturulmuştur. Eğer dinci bir zihniyeti hâkim kılmak istiyorlarsa, ya bu işi değişik şekillerde yapan onlarca devletten birisine gitmeleri, ya da şimdi yaptıkları gibi laik Cumhuriyetçi Kemalist devleti ve ülkeyi, anayasasına, kendi yasalarına karşı, böyle adım adım ele geçirip değiştirme hedeflerine devam etmeleri gerekir.

 

GÖZLEM – 102 sporcu ile 18 branşta katıldığımız 2024 Paris Olimpiyadı’ndan “altın madalyasız, 3’ü gümüş, 5’i bronz madalya ile dönüşümüz” konusunda görüşünüz; spordaki bu “atletizmden güreşe toplu gerileyişin sebepleri” ne olabilir?

K – Türkiye AKP iktidarında köklü bir devletten tek adamın kapasitesiyle sınırlı hale gelen, işleyen bir mekanizma olmadığı için liyakat değil yakınlığa, yandaşlığa bağlı bir yönetime dönüştü. Yönetim kalitesi ve seviyesi, esas kıstaslar bilimsellikten gittikçe daha uzaklaştığı için, inanılmaz seviyede düştü. Bir yapının başarılı bir hedefe ulaşması için bir örgütlenme, bunu yönetecek bir hiyerarji ve bilgi birikimi gerekir. Bu liyakatli kadrolar yerine tanıdıklar, yandaşlar, seviyesi düşük kişiler konulursa sonuç, A Milli Futbol Takımı örneğinde olduğu gibi çok iyi bir kadroya rağmen, futbolu santrforsuz oynatmak isteyecek kadar bilgisiz bir AKP’li nedeniyle hüsran olur. Olimpiyatlarda da değişik federasyonlarda mikro seviyede benzer sorunların yaşanmış olduğu anlaşılıyor. Konuyu çok iyi bilen, Ankara’da olimpiyat çevresinde olup atletizm ve yüzme dallarının içinde bulunan bir uzmanın değerlendirmesi de buna işaret ediyor: “Yatırımları kişiye göre değil de siyasi olarak yapıyorlar. Burası bir statü kapısı onun için seçimler siyasi oluyor. Örneğin Olimpiyatlara bir kız gitti, peşinde 10 kişi gitti. Oysa bu süreçler siyasetten uzak olmalı. Bu işi bilen kişilerin işin başında olması lazım. Devlet para veriyor, malzeme veriyor, imkan sağlıyor da önemli olan kime verdiği. Verdikleri adamların nasıl kullandığı önemli. Liyakat yok. Bu kişiler siyaseten atanıp konunun esas uzmanları olmayınca böyle oluyor.”

 

GÖZLEM – Mourinholu Fenerbahçe, Galatasaray’a ve Galatasaray’ın Hataysporla oynadığı maçın hakemine taktığı açıklamasından 2 gün sonra,  Fransa’nın orta boy takımlarından Lille’e elenerek Şampiyonlar Ligi’ne veda etti. Bu başarısızlığı nasıl yorumluyorsunuz?

K – Bu başarısızlıktan ziyade Mourinho’nun, bütün bu “Türk futbolunun kavgaları, siyaset çekişmesi”nin üzerinde kalacağını beklerken, daha ilk günden hakemlere dönük bile geldik açıklamaları yaparak çapının benim beklediğim kadar yüksek çıkmadığına şaşırdığımı, üzüldüğümü söylemeliyim. Türk futbolunun bildik, kahvevari siyaseti ve tartışmaları dışında kalacağını, futbola daha üstten bakabileceğini, daha saygın kalacağını zannederdim. İnşallah bu açıklamaları münferit bir yanlış olarak kalır. Sorun açıklamalarının doğru veya yanlış olması değil, daha ilk günden bu tür yorumlara girmesi. Onun yerine takımının oyununu oturtmaya çalışması gerekirdi. İlk maçtaki ikinci gol ve ikinci maç Fenerbahçe’nin daha tam oturmadığını gösteriyor. Öte yandan bu da olabilir, takımın başına daha yeni geçti. Bu güçlü kadrosuyla Fenerbahçe’nin sadece Türkiye’de değil yurtdışında da ciddi başarılar elde edeceğini düşünüyorum. Ligin başındaki bu tür “kâzâ”ların Mourinho gibi kariyerini ispatlamış birisinin kredisini tüketmesine büyük etkisi olmaması gerekir.