30 Ağustos Zaferi ve önemi

6 Eylül 1922 tarihinde Millet Meclisi’nin gizli oturumunda, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekili Fevzi Paşa tarafından yayınlan Mamak ve fakat TBMM’ni bilgilendirmek üzere Garp Cephesi’yle ilgili şu şifreli telgrafname sureti okunuyordu.

Heyeti Vekile Riyâsetine: Afyonkarahisar, Dumlupınar büyük meydan muharebesinde düşman orduyu aslîsinin (asıl kısmının) imha safhasını teşkil eden 30 Ağustos 1338 (1922) Muharebesi, Aslıhanlar, Çal, Eminören mıntıkasında ve Çal köy şarkında (doğusunda) bizzat birinci hatta on birinci fırka nezdinde bulunan Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin nezareti tahtında cereyan ve netice-i katiyeye (kesin sonuca) iktiran eylemiştir (ulaşmıştır). Bu muharebe harbin cereyân-ı umûmîsini (genel durumunu) mukaddes davamız lehine kat‘iyetle tebdil etmiş (kesin olarak değiştirmiş) ve Trikopis ve Anesti gibi en büyük kumandanları başlarında olduğu halde, düşman ordu-yu aslisinin (asıl kısmının) enkaz-ı târümârını mütemadiyen (tamamen dağılmasını); her taraftan kıtaatımızın ağuşu teslimiyetine atmıştır (eline düşürmüştür). Ordularımız için bir hatıra-i tarihiye olmak ve Başkumandanımıza muhabbet (sevgi) ve merbutiyet (bağlılık) ve lâyetezelzel (sarsılmaz) itimadımıza yeni bir delil teşkil etmek üzere mezkûr 30 Ağustos 1338 (1922) muharebesine Garp Cephesi’nce Başkumandanlık Muharebesi adı verilmiştir.

Arz-ı malumâteder (durumu bilgilerinize sunar) ve keyfiyetin (mevcut durumun) Meclis-i Millimizin (Millî Meclisimizin)de haberdar edilmesi ve maruzatımın (bilgilendirmemin) şimdilik neşredilmemesini rica ederim Efendim. 87 numaralıdır.

Erkânı Harbiye-i Umûmiye

Reisi Fevzi

Evet. 30 Ağustos 1922’de Yunan Ordusu âdeta imha edilmiş, tüm cephelerden sökülmüş ve kaçanlardan büyük kısmı esir edilmişti. Bilindiği gibi 9 Eylül’de İzmir’e girilmiş, 18 Eylül’de ise Biga ve Erdek’in de Yunanlılardan alınmasıyla bütün Batı Anadolu işgalden kurtarılmıştır.

30 Ağustos zaferi, işgalci Yunan ordusunun büyük çapta imhasıyla sonuçlanmıştır. 26 Ağustos’tan itibaren 18 Eylül’e kadar Yunan ordusundan 20.826 esir alınmıştır. Bunlar, 23 inşaat taburu kurularak kendilerinin yıktıkları, karayolu ve demiryollarının tamirinde çalıştırıldılar. Türk ordusunun Marmara kıyılarına dayanmasıyla işgal altında bulunan Mudanya da, 12 Eylül’de kurtarılıp, Yunanlıların bütün Anadolu’da mağlup olmaları üzerine kendi isteğiyle İstanbul’da bulunan İngiliz, Fransız ve İtalyan işgal komutanları mütareke talebinde bulunmuştur. Buna karşılık Türk kuvvetleri Trakya bölgesine geçmişler ve Yunanlılarla bu cephede de savaş başlamıştır. İtilâf devletleri, Fransız hükümetinin yarı resmî görevlisi olarak İstanbul’dan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeye giden General Pelle aracılığı ile Türk hükümetinin öncelikli hedefinin Trakya ile İstanbul’un kurtarılması ve Boğazlar’ın serbestliğinin korunması olduğunu öğrenmiştir. Bunun üzerine 23 Eylül’de tarafsız bölgeye asker gönderilmemesi şartıyla Edirne dahil Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkler’e teslimini öngören bir notayı Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiler. Böylece İtilâf Devletleri 30 Ağustos Zaferini resmen kabul ve masaya oturmayı kabul ettiler. 27 Eylül’de Türk süvarilerinin ileri harekâtı durduruldu. Bu aşamada Fransa’nın etkili siyasetçilerinden Franklen Bouillon, İngiliz ve İtalyanların da tasvibiyle İzmir’e gelip 28 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti başkanı ve Dışişleri bakanı ile de bir toplantı yaptı. 29 Eylül 1922 tarihli cevabî bir nota ile 3 Ekim’de Mudanya’da görüşmelere başlanmasının uygun olacağı ve Türk tarafını İsmet Paşa’nın temsil edeceği bildirildi. Bu görüşmelerde Türk delegasyonunda batı cephesi kurmay başkanı Asım (Gündüz) Paşa ile Kurmay Yarbay Tevfik Bıyıklıoğlu da yer alıyordu. Fransa’yı kuvvet kumandanı General Charpy, İngiltere’yi işgal orduları kumandanı General Harrington, İtalya’yı General Monbelli temsil ederken Franklen Bouillon da resmî sıfatı olmadan görüşmelere katılıyordu. Yunan delegeleri General Mazarakis ve Albay Sarıyanis, Mudanya’ya gelmekle birlikte müzakerelere katılmayıp limanda demirli bir Yunan nakliye gemisinde beklediler. 3 Ekimde başlayan görüşmeler zaman zaman kesildi. 9 Ekim’de yeniden başlayan görüşmelerde başından beri gözlemci sıfatında bulunan ve İtilâf devletlerinin vereceği hükme razı olmaktan başka çaresi kalmayan Yunan delegeleri kuvvetlerinin Meriç nehrinin batısına çekilmesi kararının siyasî olduğunu, bunu kabule yetkili olmadıklarını bildirdiler. Yunan delegelerinin yetkisizliğini belirten General Harrington, Yunan hükümetinin varılan anlaşmayı kabul etmemesi halinde bile sözleşmenin müttefikler tarafından uygulanacağını söyledi. Mudanya Mütarekesi 11 Ekim 1922 sabahı imzalandı. Mütareke sonucunda:

  1. Üç gün içinde Türk-Yunan çarpışması sona erecektir.
  2. Yunan kuvvetleri, Akdeniz’e döküldüğü yerden Trakya ile Bulgaristan sınırının kesiştiği noktaya kadar Meriç’in sol kıyısına çekilecektir.
  3. Barış yapılana kadar Karaağaç dahil Meriç’in sağ kıyısı müttefiklerce işgal edilecektir.
  4. Edirne’ye ulaşan demiryolunun Cisr-i Mustafa Paşa’dan Kuleliburgaz’a kadar Meriç’in sağ kıyısını izleyen kısmı üç müttefik, bir Yunan ve bir Türk delegeden oluşan komisyonun gözetimi altında olacaktır.
  5. Doğu Trakya’daki Yunan tahliyesi askerî kıtalar, araç gereçle cephaneler ve yiyecek depoları dahil on beş günde yapılacaktır.
  6. Jandarma dahil Yunan sivil memurları mümkün olan en kısa zamanda çekilecek ve yerlerini Türk tarafına teslim edilmek üzere müttefiklere devredecektir. Bu devir teslim âzami otuz günde tamamlanacaktır.
  7. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti, asayiş ve düzeni sağlamak için subayları dahil en fazla 8000 kişilik bir jandarma kuvvetini memurlara katabilecektir.
  8. Yunan askerlerinin çekilmesi ve mülkî idare teslimi işi müttefik karma kuvvetlerinin gözetimi altında yapılacaktır.
  9. Bütün kuvvetlerden başka ortalama yedi taburluk müttefik kuvveti Doğu Trakya’yı işgal edip asayişin devamını sağlayacaktır.
  10. Müttefik heyet ve kıtalarının geri çekilmesi Yunanlılar’ın boşaltmasından otuz gün sonra olacaktır. Müttefikler, asayişin sağlanması ve Türk olmayan halkın korunması için yeterli tedbirlerin alındığında hemfikir olursa bu geri çekiliş daha erken bir tarihte de olabilecektir.
  11. Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları boğazların yaklaşık 15 km. doğusundaki hatta duracak, barış konferansı sırasında da ileriye geçmeyecektir. Bu hat Çanakkale bölgesinde Lapseki, kuzeyde Bozburun ve güneyde Kumburnu esas noktaları teşkil etmek üzere İzmit yarımadasında İzmit körfezinde Darıca’dan Karadeniz’de Şile’ye kadar uzanmakta ve Gebze’den geçmektedir. Bu mevkiler Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine aittir. Darıca’dan Şile’ye giden yoldan Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ve askeriyle müttefik askerleri ortak yararlanabilecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ve müttefikler burada kuvvet artışı yapmayacaktır.
  12. Müttefiklerin birlikleri bulundukları yerde kalacak, barış konferansı sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti de buna riayet edecektir.
  13. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti barış antlaşması onaylanıncaya kadar Doğu Trakya’ya askerî kıtalar geçirmemeyi ve orada ordu toplamamayı taahhüt edecektir.
  14. Antlaşma, imzalanmasından üç gün sonra yürürlüğe girecektir.

30 Ağustos zaferi, resmen Ankara hükümetinin kabulü ve müzakere talebiyle de Anadolu’nun Yunanistan’ın işgalinin arkasında kendilerinin olduğunu kabul ettikleri anlamını taşımaktadır. Mudanya Mütarekesi’yle Trakya, Edirne dahil yeniden Yeni Türk Devleti’ne teslim edildi. Bu konuda Mustafa Kemal Atatürk de daha 30 Ağustosta zaferin kazanılmasıyla, bu zaferin önemini şu şekilde belirtiyordu: “… Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri burada atıldı. Ebedî hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçuşan şehit ruhları, devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır…”

Gerçekten de 30 Ağustos Zaferi, Mudanya Mütarekesi ve ardından 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile taçlandırılarak savaşın resmen sona ermesine ve neredeyse her karış toprağı işgal edilmiş vatan topraklarının, yokluklar içinde verilen ve bedeli can ve kanla ödenen ulvi bir mücadeleyle düşmandan temizlenmesine ve Yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığının tüm dünyaya kabul ettirilmesini sağlayan büyük bir tarihî zafer olarak Türk Milleti’nin gönlünde ve tarih sayfalarında yerini almıştır.

Loading