Dünyanın neresine giderseniz gidin, “adaleti, liyakati, hakikati” olmayan siyasi liderlerle karşılaşırsınız. Amerika, Brezilya, Rusya, Macaristan, Birleşik Krallık, Çin, Kuzey Kore ve niceleri (buraya Türkiye’yi de eklemek isteyenlere hiç engel olmam!)
Donald Trump, yüz kızartıcı bir suçtan yargılandı ve ceza aldı. Sonra da çıktı, sanki “yüzü” varmış gibi; “Bu hakim, bu mahkeme Biden’ın adamı, Amerika’yı mahvediyorlar” dedi. Putin, “Sınırlarımda Nato üyesi ülke sayısının çoğalmasına izin veremem, Ukrayna Nato’ya giremez, Ukrayna hükümeti, Rusçanın ve Rusya’nın izlerini silemez, sildirtmem” dedi, kendisine en uzun sınırı olan Finlandiya Nato üyesi oldu, Ukrayna’nın AB’ye girmesi an meselesi, Rusça ve Rusya değil Ukrayna’dan bu gidişle dünyadan silinme noktasına geldi. Macaristan, AB’nin dışladığı bir üyesi olmaya, hatta ve hatta AB’den sürekli “ihtar ve uyarılar” almaya devam ediyor. Brezilya da 20 yıl aradan sonra Sol partinin iktidar olmasını hazmedemeyen yenik Başbakan halkı galeyana getirmekle suçlandı, yargıya teslim edilmesi an meselesi. Çin ve Kuzey Kore’nin içler acısı “baskıcı ve megaloman” liderlerine diyecek söz bulamıyorum.
Gelelim Birleşik Krallık’a…
Eski Başbakan Boris Johnson, görev süresince yanar-döner açıklamaları ve devlet adamı kimliğine yakışmayacak türden açıklamalarla İngiliz Parlamentosunu “yanlış yönlendirmekten” dolayı suçlu bulundu, çıktı “valla kötü bir niyetim yoktu, saflığıma geldi” dedi. Kimse onun saf olduğunu “yemedi.”
Johnson, “siyasi ecel” terleri dökerken, en büyük “abuser”lerinden biri olan, sürekli Johnson’a “gıcık” veren İskoçya eski Ulus Başkanı, Nicola Sturgeon’ın da neden istifa ettiği belli oldu. Meğer Sturgeon’ın kocası, SNP’nin (İskoçya Ulusal Partisi) finansal yapısında, giren-çıkan para dengesinde “akçeli” işlere karışmış. Johnson’ın “alengirli” işlerine verip veriştiren Sturgeon, meğer kocasının “kirli çamaşırları” ortaya serilmesin diye sahneden çekilmiş.
Bu verdiğim örnekler, sadece adı son zamanlarda öne çıkan isimlerden birkaçı. Nasıl bir hırs, nasıl bir ego, nasıl bir liyakatsizlik örneği sergilediklerini daha fazla anlatmama gerek yok, zaten, Güzel Ülkem Türkiye’de, 20 yıldır benzerlerini yaşayarak, görüyoruz.
Manşın bu tarafından yani Britanya’dan baktığımda, gerek Avrupa ve ötesinde, gerekse Atlantik’in diğer tarafında, “er ya da geç” liyakatsiz, adaletsiz, omurgasız, edepsiz, adına her ne derseniz deyin, “çivisi çıkık” lider müsveddelerinin birer-ikişer yargılandığını, tutuklandığını, sorgulandığını, silinip gittiğini görüyorum. Değer yargıları sağlam her insan için “Onurunu korumak” ne kadar önemliyse, bu saydığım isimler için hiç de öyle değil. Durum böyleyken, gördüklerim, garip ama gerçek bir sevinç yaratıyor içimde. Duygumu tanımlamam gerekirse “Umut” diyorum, “Hadi İnşallah” diyorum. Niçin mi? Güzel Ülkem Türkiyem’de o günleri görsün de, “Gelecek” çok daha güzel olsun diye sevinirken buluyorum kendimi.
Britanya’da da manolyaların, nergislerin açtığı günler yaşarken, Türkiye’de de bahara ne kaldı diyorum. Sayılı gün geçer, gider, ülkem kurucu değerlerine geri döner, bize de bu satırlarda “er ya da geç” adaletin nasıl tecelli ettiğini yazmak düşer, diyerek Paskalya (Easter) tatiline doğru yola çıkıyorum.
Birleşik Krallık’tan sevgiler.