Deprem ve göç, ekonomiyi de hayatı da sallıyor!

Deprem bölgesinde yaralar sarılmaya çalışılırken, deprem felaketinin ve sonrasında yaşanan göçün, ekonomiye ve sosyal hayata olan olumsuz etkileri artıyor. Depremde ve sonrasında yaşanan yönetsel yanlışlıklar ve yetersizlikler, kamuoyunca sorgulanıyor.

Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında yaşanan nüfus hareketlerinin Türkiye’de son yıllarda artarak devam eden kentleşme eğilimini güçlendirirken, özellikle kalkınma sıralamasında geride kalan Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş gibi illerin nüfusunun kalıcı olarak azalmasına ve buralarda gelir durumunun daha da azalmasına neden olacağı konuşuluyor. Demografik dağılımın uzun vadede hem deprem bölgesinde hem de diğer kentler üzerindeki etkileri tartışılmaya başlandı. Çünkü depremin yarattığı maddi kayıplara ek olarak, deprem sonrası bölge dışına verilen göçler insan kaynağı açısından da ağır bir kayıp anlamına geliyor.

Türkiye, 6 Şubat’tan bu yana Kahramanmaraş merkezli depremlerle büyük bir kayıp ve acı yaşıyor. Son açıklamalara göre 46 bin 104 kişinin hayatını kaybettiği 11 kent, 62 ilçe ve 10 bin 190 köyü kapsayan deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmaları tamamlandıktan sonra en önemli talep, barınma ihtiyaçlarının karşılanması. Ancak, kurulmaya başlanan çadırkent ve konteynerlerin depremzedeler için tatmin edici bir barınma imkânı sunmaktan uzak. Üstelik depremin üzerinden 1 aydan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ çadır eksikliği de gündemde.

Deprem bölgesinde yaşam koşullarının zorluğu karşısında başvurulan ana stratejilerden biri de göç. İnsanlar hayatta kalma mücadelelerinin bir parçası olarak, çok sayıda risk barındıran afet bölgelerinden ayrılıyorlar. 6 Şubat depreminden sonra dışarıya doğru gözlenen çok yoğun nüfus hareketi resmi açıklamalara da yansıdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Mart’ta gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında 3 milyon 320 bin kişi deprem bölgesinden tahliye edildiğini, 800 bin kişinin de kent merkezlerini terk edip köylere sığındığını açıkladı. Erdoğan’ın verdiği bilgilere göre; deprem bölgesinde kalan 1.5 milyonu aşkın kişi çadırlarda, 53 bin kişi konteynerlerde, 123 bin kişi Millî Eğitim kurumları başta olmak üzere kamu tesislerinde hayatını sürdürüyor. Ülke genelinde Gençlik Spor Bakanlığı yurtlarda 160 bine, otellerde 137 bine yakın depremzede misafir ediliyor. Bölgede faaliyet yürüten kamu ve sivil yardım kuruluşları da her gün 5 milyon 800 bin kişiye hizmet veriyor.

Çadırlarda barınmanın zorluğu ile diğer şehirlere giden insanların bir an önce evlerine geri dönmeleri amacıyla konteyner kentlerin kurulumuna hız verildi. Ancak, altyapısı ve sosyal tesisleriyle birlikte adeta yeni bir yerleşim yeri niteliğindeki konteyner kentlerin kurulması da zaman alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2 aya kadar 100 bin konteynerlik kent kurarak 500 bin civarında depremzedeyi daha iyi şartlarda barınabilecekleri alanlara taşınması planlanıyor. Gerekirse konteyner sayısı daha da artırılabilecek.

 Sadece yıkık ve acil yıkılacak 50 bin binanın olduğu bölgede hükümet önümüzdeki 2 ay içinde 244 bin konut ve 75 bin köy evinin inşaatına başlamayı hedefliyor. Bunlardan yaklaşık 22 bininin inşaatı başladı. Toplamda 405 bini konut, 83 bini köy evi olmak üzere 488 bin yeni ev yapılacak.

Komşu kentlere akın

Depremde ağır yıkıma maruz kalan kent merkezlerinden daha güvenli olduğu düşünülen köylere gidenlerin geçim imkanları nedeniyle bir süre sonra kentlere geri dönmeleri bekleniyor. Komşu iller arasında Mersin, Antalya ve Diyarbakır ise en önemli çekim merkezleri oldu. Mersin, çok sayıda depremzedenin hem yakınları olması, hem de istihdam imkânı sunması açısından en çok tercih edilen kent oldu. Ancak gelen nüfusun sayısı kiralarda olağanüstü bir artışa yol açarken, belediye tarafından sunulan barınma alanlarının da hızla dolmasına yol açtı. Bazı yetkililer, şehrin 250 binin üzerinde yeni göç almasını ekonomiden, sosyal yaşama pek çok yeni sorunun da habercisi olarak değerlendiriyor.

İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlere akrabalık bağları veya ekonomik imkanları nedeniyle gelenlerin ise uzak mesafenin de etkisiyle daha kalıcı olacağı öngörülüyor. Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle yurda dağılan bütün vatandaşların gittikleri yerlerdeki ihtiyaçlarının da dikkate alınması gerekiyor.

Sığınmacıların durumu

Deprem bölgesindeki nüfus hareketlerinden başta Suriye’den gelenler olmak üzere sığınmacıların durumunun da dikkate alınması gerekiyor. Depremden etkilenen ve 13.4 milyon vatandaşımızın yaşadığı kentlerde 1 milyon 700 bin yabancı uyruklu kişi bulunuyor. Suriye İnsan Hakları Ağı, Türkiye’de depremler nedeniyle 3 bin 841 Suriyelinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Suriyeli mülteciler de deprem sonrası göç kervanına katıldı. Göç İdaresi depremin ilk günlerinde yol izin belgesi alma zorunluluğunu kaldırsa da her gün değişen ve ilden ile farklılık gösteren uygulamalar hem mültecilerin, hem de onlara destek veren STK’ların yeni duruma ayak uydurmasını zorlaştırıyor.

Fatura kabarıyor

Deprem nüfusla birlikte ekonomiyi de derinden etkiliyor. Özellikle İskenderun gibi stratejik alanlar yaşanacak ekonomik kaybın şiddetini artıyor. Çalışan nüfusun, yetişmiş insan kaynağının kaybı nedeniyle özellikle Hatay ve Kahramanmaraş’ın yeniden kendine gelmesi, ekonomisi ve sosyal hayatıyla, turizm potansiyeliyle, sanayisiyle güçlenmesinin 3-5 yıllık bir süreci alabileceği düşünülüyor.

Hatta, depremzedelerin yoğun olarak tercih ettiği Mersin’de 47 kurum ve kuruluş ile STK, depremlerin ardından zorunlu göçün ‘sosyal afet’ haline dönüştüğünü belirterek, “Mersin, özel bir destek/statü kapsamına alınmalıdır. İki hafta gibi kısa bir süre içinde Mersin’in nüfusu yüzde 40’e yakın bir oranda artmıştır. Bu gerçekten hareketle; merkezi bütçeden Mersin’e nüfusu ile orantılı olarak aktarılması gereken tüm kaynaklar, bu oranda artırılmalı ve acilen kullanıma açılmalıdır” açıklamasında bulundu.

Ekonomist ve Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, depremin ekonomiye etkilerini değerlendirirken sadece yıkım maliyetinin 46 milyar 244 milyon dolar olduğunu hesapladı. Depremzedelere yapılan nakdi yardımların da 2 milyar 460 milyon doları bulduğu belirten Eğilmez, böylelikle 48 milyar 704 milyon dolarlık bir maliyete ulaştı. Depremzedeler için yapılan bağışların yanı sıra DASK ödemelerinin toplamı ise 3 milyar 16 milyon dolar olarak hesaplandı.

Ancak 10 kenti yıkıp geçen depremlerin yarattığı üretim, ihracat, istihdam ve vergi kaybının etkileri faturayı katmerleştiriyor. Kişisel sitesinde bu konuyu ayrıntılarıyla değerlendiren Mahfi Eğilmez, şu bilgileri veriyor:

“2022 verilerine göre 10 ilimizin toplam 905 milyar dolarlık GSYH’deki payı yüzde 9.3 (84 milyar dolar). 2023 yılı için GSYH kaybı (2022 GSYH verileri esas alınarak) toplam 22-25 milyar dolar arasında olacak gibi görünüyor. 2022 verilerine göre 10 ilimizin toplam ihracattaki payı yüzde 8.5 (21.6 milyar dolar). Toplam ihracat kaybımızın yaklaşık olarak 7 milyar dolar olacağını tahmin ediyoruz. 10 ilimizde istihdam edilen nüfus 4 milyon 640 bin kişi. Çalışanların bir bölümünün yaşamını kaybetmesi bir bölümünün işyerinin yıkılması (daha çok hizmet birimleri) sonucu ilk aylarda yüzde 8 dolayında bir istihdam kaybı yaşanacağını bekliyoruz (yaklaşık 300 bin kişi.) Bu da Türkiye’nin Aralık 2022 itibarıyla 3.6 milyon olan işsiz sayısını yaklaşık olarak 3.9 milyona ve yüzde 10.3 olan işsizlik oranını yaklaşık yüzde 11’in üzerine yükseltecek demektir. İlerleyen süreçte inşaatlar ve onarımlar işgücünde toparlanmayı sağlayabilecek.

2022 yılında depreme maruz kalan 10 ilimizden toplanan vergilerin toplamı 118.7 milyar TL (Türkiye vergi toplamının yüzde 7.1’i). Depremden etkilenen kentlerde gerek ortaya çıkan kayıplar gerekse erteleme ve benzeri düzenlemeler dolayısıyla 2023 yılı vergi gelirlerinde 55.7 milyar liralık düşüş olacağını nda vergi toplanamayacağını, dolayısıyla Türkiye’nin toplam vergi gelirlerinde bu bölgeden kaynaklı 55.7 milyar liralık düşüş olacağını tahmin ediyoruz. Bu illerimizin tümünde karşımıza çıkacak vergi kaybının toplamda 3 milyar doları bulmasını bekliyoruz.”

Depremlerin enflasyona etkilerini de mercek altına alan Eğilmez, Ocak 2023 itibariyle 12 aylık enflasyon oranının yüzde 57.68 olduğunu ve yıl sonu rakamını yüzde 40’lar düzeyinde tahmin ettiklerini hatırlatırken, GSYH ve ekonominin diğer kalemlerindeki kayıpların üzerine depremden etkilenen kentlere yönelik harcamaların etkisiyle 2023 yılı sonunda enflasyonun yüzde 50 civarına çıkacağını tahmin etti.

YANLIŞ ÜSTÜNE YANLIŞ YAPILDI

Depremlerin neden olduğu büyük yıkımın ardından gerek arama kurtarma gerekse yöre halkının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak yapılan çalışmaların yetersizliği kamuoyunda sert tepkilere neden oldu. Muhalefet partileri de hem can kayıpları hem de kurtulanlara yönelik olarak “kaderci” söylemleri nedeniyle eleştirdi.

Depremin üzerinden 1 aydan fazla süre geçmesine rağmen hala çadır sorunu çözülemedi. Bölgeye gönderilen TIR’lar dolusu yardıma rağmen yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında halen sıkıntılar yaşanıyor. Sağlık hizmetlerine yönelik süreç de etkili şekilde yönetilemiyor. Felaketlerde en önde olması gereken Kızılay’ın hem alışılmış şekilde önde olmaması hem de çadır satmasına yönelik eleştiriler de gündemdeki yerini koruyor. AFAD’ın acil durum yönetiminde sınıfta kaldığı yorumları yapılırken, kurtarmaya zamanında başlanamaması, ordunun sahaya inmesine 72 saat sonra karar verilmesi ve yardıma gelenlerin eş güdümünün sağlanamaması konuları ilk sıralarda yer aldı.

Felaketin ilk günü Adıyaman ve Hatay’a ulaşılamaması, enkaz altında kalanları kurtarmada çok başarılı olan madencilerin deprem bölgesine ulaşımlarının gecikmesi, depremzedelerin yerlerini bildirmek amacıyla kullandığı sosyal medya hesaplarına erişimin sınırlandırılması, kurtarma ekiplerine gece çalışmaları için elektrik sağlanamaması, kurtulanlara barınma, temizlik ve sağlık hizmetleri verilememesi büyük tepki çekti.

TOBB’DAN DEPREM BÖLGESİNDEKİ İŞ GÜCÜ UYARISI

Kocaeli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, deprem bölgesinde demografik yapının değişmemesi gerektiğinin altını çizerek, “TOBB olarak isteğimiz ve yapmaya çalıştığımız, iş gücünün bölgede kalması yönünde” dedi.

İşgücünün bölgeden ayrılıp farklı yerlerde iş bulup çalışmasının çok istenmediğine, bunun bölgenin demografik yapısına olumsuz etkisi olacağına dikkat çeken Ayhan Zeytinoğlu, TOBB Yönetim Kurulu Toplantısı’nda bölgenin ayakta kalması için nasıl tedbirler alınması konusunda da görüş alışverişinde bulunduklarını söyledi. Kalıcı konut gibi daha makul görünen çözümlerin, zaten etnik olarak zor olan ve göç alan bir bölgede orta vadeli bir çözüm olabileceğine dikkat çeken Ayhan Zeytinoğlu; orada çalışan yerleşik insanların farklı yerlere transfer edilerek oluşacak potansiyel demografik değişime izin verilmemesi adına, kısa vadede geçici konteynerlar ile çözüm arayışı içerisinde olduklarını açıkladı. Bu konuda TOBB olarak sanayicilerden de destek beklediklerini kaydeden Zeytinoğlu, bölgeye yardımın kuşkusuz çok önemli olduğunu ancak bölgedeki insanlara bölgenin dışında iş verilmesinin yanlış olduğunu düşündüklerini belirtti.