Türk aydının dramı takım tutar gibi taraf tutmasında.
Atatürk bir dahi idi. Herhalde büyük çoğunluk bu konuda hemfikirdir. Türk toplumunda derin bir Atatürk sevgisi var.
Kemalist topluluklar var, Atatürkçü diye kendilerini onlardan ayrı tutanlar var. Her yerleşim bölgesinde bir Atatürk heykeli, caddesi var. Atatürk, yüzde 5-10 olduğunu sandığım bir kesim tarafından dini baskıya antidot olarak algılanıyor. Belki aynı boyutta bir İslami kesim var, laikliği neredeyse din düşmanlığı olarak görüyor.
Ülke nüfusu 30 milyona varmamışken bir darbe oldu Türkiye’de. 1960 darbesi. Buna hala devrim diyenler var. İki taraf da Atatürkçü idi. Demokrat Parti, Anıtkabir’i inşa eden parti. Atatürk’ün naaşını Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’e getiren parti. CHP den ayrıldıktan sonra dine daha açık olan bir parti. Başında Celal Bayar var. Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir diyor. Darbe oluyor. Çalma tespit edilemiyor. Örtülü ödenekteki para ise darbeden sonra yürüyor. Yassıada süreci bitmeden hükümet saflarında 12 ölü, 3 kişi asılıyor! Daha önce toplum öğrencilerin kıyma yapılıp asfalta gömüldükleri yalanı ile zaten darbeye hazırlanıyor.
Sivas Kabakyazı kampı ve sonrasında faili meçhuller. PKK’nın kuruluşuna neden olan bu toplama kampı idi. 14 yaşında ‘politik tutuklu’ var. Siyasi Partiler kanunu değişti. Partiler halkın değil, delegenin partisi oldu yeni kanun ile.
20 yıla yakın 27 Mayıs bayram olarak kutlanıyor. Karşıt söylem kanunen yasak! Türk sol aydınının dramı da bu darbe ile başlıyor. Seçme ve seçilme hakkı kutsal iken bir sekreter, bir şoföre bir sürü sol diyeceğimiz ‘aydın’ yeni rejime hizmet ediyor. Ve bu kesim hep şaşırıyor ‘seçimlerde neden daha muhafazakar kesim oyların çoğunluğunu alıyor’ diye.
“Karşı devrim 1950” ezberi ile krize giren bir “sol aydın” kesimi için Köy Enstitülerini savunan halk, onların halkı. Çoğunluk sanki bir müstemleke ülkesinin halkı.
İlla bu terimi kullanmak istersek “Karşı devrim” 1938’de başladı arkadaşlar. DP’yi de kuranlar CHP’li kadrodandı. Bu memleketin harcı. Darbeler ile sulandırılarak RTE’ye gelindi. Bir zahmet 1960’ta Yassıada’ya tıkılan kadronun eğitim seviyesi ile bu günkü hükümetin eğitim seviyesini karşılaştırın.
On yıl ara ile artan ölüm sayısı ve işkence ile darbeler oldu. 1980’den sonra bir imam hatip lisesi furyası oldu. Siyasi Partiler Kanununa göre artık lider diktatörlüğü oluştu. Sonunda Türk solu darbeyi kimin yaptırdığını anlamaya başladı ama hala “karşı devrim ezberi”! Dinci bağnazlar olduğu gibi solcu, kendine ilerici diyen bağnazlar da var! Allah’tan iki kesim de azınlıkta.
Ülke nüfusu 14 milyonu bulmamışken Atatürk devrimler yaptı ve ölümler oldu. O ölümler bu halkın bir kesiminin idi. O kesimin de akrabaları var, her devrimde olduğu gibi ve onların da doğruları var.
Cumhuriyette uzun süre dernek falan kurmak zor bir iş idi. Partiler kapatılıp açılıyorlardı şimdiki gibi. Daha fazla insanın toplandığı yer bir askeriyenin subay kesimi idi, bir de camiler… Camiler de Diyanet’e bağlı. Bu iki kuruluşun gölgesinde yetişen ve taraf olan aydınlar var idi. Halbuki bence çözüm iki cenahta da değil.
Atatürk zamanının diktatörleri gibi askeri üniforma giymedi. Bilakis üniformasını çıkardı, sivil bir lider oldu.
Çanakkale Zaferi’nde Genelkurmay Başkanının Erzurum’da büyük askeri hatalar yapan Enver Paşa olduğunu da unutmayalım.
(Şahsen, Harf Devrimi’nin son derece faydalı olduğuna inanıyorum (keşke ş ve ç yerine sh ve ch kullansa idik, keşke ğ yerine gh) ama farklı fikirlere rağmen değerli Teoman Duralı ile sohbeti özlüyorum.
(https://mahmuttolon.wordpress.com/2019/10/09/alfabe-degistirmek-bir-soykirim-mi-toplumun-alzheimer-olmasi-mi/))
Artık geleceğe bakalım. Türk aydınının bir an her kesimle barışık durumunu hayal edelim.
Kılıçdaroğlu masası ile tekrar Türkiye’nin harcını bir araya getirme çabasında. O bir idealist. Siyasi Partiler Kanunu böyle olmasa lider kalabilir miydi? Sadece CHP oyları değildi İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarını seçtiren… Ekmeleddin Bey fikrine onay veren de o idi. DP başkanının adını hatırlamaya gayret bile etmiyorum. Bakalım göreceğiz, hayırlısı. “Kemal Bey keşke şahsi hırsını aşabilse” diyordum, olmadı. O 400 küsur milyar doları toplatsa, Siyasi Partiler Kanunu da normale dönse…
Bir de son temenni: Belki basitçe Cumhuriyetin kuruluş ayarından öte bir adım atılarak nasıl döviz serbest bırakıldı ise din de artık serbest bırakılsa. Diyanet’in kaldırılması ve devletçe o kesimden bir vergi kesintisi ile desteklenen Sünni, Alevi, Ortodoks, Katolik, Protestan ve Musevi kuruluşlarının olması laiklik anlayışına da yepyeni bir nefes getirebilir. Her kesimin inancına içten bir saygı göstererek ve her kesimi dinleyerek…