Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili görüşlerini cevapladı. Kışlalı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı, Türk siyasi tarihinde “Merkez sağ ve merkez sol” ilk kez birleşerek seçime gitmesi, HDP ve diğer sol ittifakların Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik takınacakları tavır, Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itirazı ve sonrasında yaşanan gelişmeler, kamuoyu anketleri konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
********
GÖZLEM – Kemal Kılıçdaroğlu, nihayet “6’lı Masa’nın tekmili birden destek ve ittifakı ile ‘Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı’ olarak” seçildi; “Bundan sonrası için” görüşünüz?
K – Birinci konu şu; Akşener’in “gel-git”i Millet İttifakı’na puan mı kazandırdı, İttifak’tan puan mı kaybettirdi? Belki bu süreçte Kemal Kılıçdaroğlu ciddi biçimde sınandığı ve liderliğini ve Cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul ettirdiği için, hatta biraz da “Eğer ittifak bozulsaydı hem kalanların, hem de İyi Parti’nin durumu ne olurdu?” sorusunun korkusu yaşanarak görüldüğü için, Millet İttifakı toplam oylarını öncesine göre arttırmıştır. Öte yandan belki de bu süreç “Millet İttifakı bir arada kalabilir mi? Ülkeyi yönetebilir mi?” gibi soruları tekrar, canlı bir şekilde gündeme getirdiği için seçmen algısında olumsuz etki yaratmış da olabilir. Bana göre Kemal Kılıçdaroğlu ilk badireyi atlatarak gerçek “liderliğini” göstermiş ve oturtmuş oldu. Bundan sonra Ankara ve İstanbul Belediye Başkanlarının ve tabii ki 6’lı Masa liderlerinin de gönüllü, istekli ve seçim yapılacak bölgelerdeki teveccüh durumlarına göre öne çıkacak ağırlıklı katılımlarıyla –Akşener’in adaylığın açıklandığı gece asık suratının ifade ettiği gibi ‘Kötünün iyisi’ algısıyla değil– “Millet İttifakı beraberce bu ülkeyi yönetebilir mi?” kaygılarını giderebilir ve oy oranlarını arttırabilirler. Kılıçdaroğlu’nun hâlâ, sadece sağ seçmeni değil, kendi seçmenini bile “Cumhurbaşkanı seçilebileceğine ve seçilirse vaad ettiklerini; hak, hukuk ve adaleti getirebileceğine, yolsuzlukların hesabını sorabileceğine ve ülkeyi yönetebileceğine” ikna etmeye ihtiyacı var. Bunu yapıp yapamayacağını da seçim sürecinde yaşayarak göreceğiz.
GÖZLEM – Kamuoyu araştırmalarında “oy oranı itibarı” ile 6’lı Masa’da “Merkez sağ ve Merkez sol dengesi” görülüyor ve Türk siyasi hayatında “böyle bir denge, ilk defa genel seçime, hem de ‘tek adam’ rejiminin de, adayının da oylanacağı’ bir seçime, beraberce ‘Millet İttifakı’ şemsiyesi altında” giriyor; sonuç ne olacak, sizce?
K – Ufak tefek, hatta biraz daha büyük haksızlıkları bile artık “olağan” görürsek, çok büyük “müdahale” ve “manipülasyonlar” olmadığı sürece, genel seçimlerde MHP’nin yüzde 7 barajını aşabileceğini düşünmüyorum. AKP’nin oy oranı da son andaki algı yaratma çabaları ve Erdoğan’ın devlet gücü ve seçim zekâsıyla yapacağı müdahalelerle yüzde 30 barajının biraz üzerine çıkabilir. CHP’nin oy oranı, seçim zamanı yaklaştıkça “fırsatçı” seçmenin “tepki” hissiyatından “çıkar” hissiyatına evrilmesiyle yüzde 25’i biraz geçecek şekilde bugünküne göre 2-3 puan düşebilir. Millet İttifakı’na en büyük etki İyi Parti’nin “gel-git”i oldu. Eğer Akşener, Mansur Yavaş’ı dayatabilseydi, İyi Parti’nin oyu yüzde 20’yi geçerdi. “Mansur Yavaş fiyaskosu” ve sonraki iki üç günde yaşanan “reklam arası Cumhurbaşkanı adayı transferi” gibi salvoların yarattığı algı bozukluğuyla ve güven zedelenmesiyle İyi Parti’nin şu anki oyunun yüzde 15’i belki zar zor bulacağını tahmin ediyorum. Tabii bugünden seçim tarihine kadar geçecek süreçte meydana gelecek gelişmeler ve kampanya içeriği ile bence oyu en fazla oynayacak parti İyi Parti olacaktır. 6’lı Masa’nın diğer dört partisi ortak yüzde 3-4 oy getirebilirler. Bunu da şöyle tahmin ediyorum. Bu 4 partinin münferit iddialarına bakılacak olsa, en azından “muhafazakâr bir sağ cephe” olarak seçimlere birlikte girmiş olsalar, bu partilerin toplamda yüzde 7 barajını rahatlıkla aşabilmeleri gerekirdi. Ancak böyle bir adımı atmadıkları gibi, kamuoyu önünde ciddi biçimde tartışmadılar bile. Bu da topluca yüzde 7 potansiyelleri olmadığını düşündüklerini gösteriyor. Öte yandan iktidar, tartışmakla birlikte, seçim barajını yüzde 5’e indiremedi çünkü bu oranın, Millet Cephesi’ndeki muhafazakâr partilerin birlikte seçime girmeye özendirecek ve ulaşmalarını sağlayacak düşüklükte yani “riskli” olduğunu hesapladı. Dolayısıyla buradan, Millet İttifakı’nın muhafazakâr-sağ 4 partisinin oy tavanlarının yüzde 5’ı büyük güçlükle zorlayabileceği, gerçekçi olmak gerekirse de ancak yüzde 3-4 civarında olacağı tahminini çıkarıyorum. Eğer Memleket Partisi, Zafer Partisi ve Doğru Parti beraber bir ittifak kurabilselerdi, bu ittifakın da oy oranı yüzde 2 civarında olabilirdi. Böylelikle genel seçimlerde Cumhur İttifakı yüzde 35-40 bandında, ama kesinlikle 40’ın altında, Millet İttifakı yüzde 40-45 bandında, HDP de, eğer o zamana kadar “kapatma davası” ile ilgili –“beklenmedik” diyemeyeceğim, bu şartlarda artık her şey beklenebilir– bir sonuç çıkmazsa yüzde 10 civarında oy alır. Tabii seçimler “nisbeten” normal şartlarda yapılırsa. Bu tablo, şayet seçim sürecinde büyük bir hata yapılmaz ve seçime “çok büyük” bir müdahalede bulunmazsa Tayyip Erdoğan’ın niçin ikinci turda Cumhurbaşkanı seçilemeyeceğini de ortaya koyuyor. Tayyip Erdoğan’a karşı çok dirençli ciddi bir seçmen kitlesi var. Erdoğan, karşısındaki aday tercih edildiğinden değil, kendisi “istenmediğinden” Cumhurbaşkanlığı’nı kazanamaz. Geçen yılın sonlarına doğru yapılan bir araştırmada HDP seçmeninin yüzde 60’a yakının Kemal Kılıçdaroğlu’nu, sadece yüzde 25’inin Tayyip Erdoğan’ı tercih edeceği ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla HDP seçmeninin yüzde 10’luk oy potansiyelinin yüzde 60’ı olan 6 puan, Kılıçdaroğlu’nu –eğer HDP bir aday çıkarırsa ikinci turda, yoksa ilk turda – Cumhurbaşkanı seçtirir. Tabii tekrar ediyorum, seçime çok büyük bir müdahalede bulunulmazsa.
GÖZLEM – Seçime kadar 6’lı Masa, “destek olarak” başka partileri de yanına alacak mı; Mesela, HDP ve sol ittifakları?
K – Buna, gerçekleşseydi Muharrem İnce’nin Memleket, Ümit Özdağ’ın Zafer ve Rıfat Serdaroğlu’nun Doğru partilerinin yapacağı ve hatta belki Adalet Partisi’nin de katılacağı ittifakı da eklemek gerek. Ancak Muharrem İnce, Ümit Özdağ’ın Mansur Yavaş ısrarını, kendisini, böyle bir ittifak gerçekleşirse sanki bir “yedek” Cumhurbaşkanı adayı olarak düşünülüyor gibi gösterdiği gerekçesiyle bu ittifak olasılığını bozmuş gözüküyor. Ben 6’lı Masa’ya her üç kesimin de “resmi” olarak eklenmesini zor görüyorum. HDP eklenemez, bırakın eklenmeyi İyi Parti, HDP ile aynı masada “gözükmek” bile istemiyor. Oy potansiyeli, seçmen kitlesi olarak baktığınızda bu çekince şöyle doğru; böyle bir birliktelik, AKP’den ve özellikle MHP seçmeninden İyi Parti’ye kaçışı sınırlar, hatta İyi Parti’nin, özellikle üst düzey MHP kökenli yöneticilerinin de etkisiyle, tekrar karışmasına yol açar. Maalesef HDP’nin 6’lı Masa’ya desteği, ikinci turda “gönüllülük” esasıyla veya belki biraz iyimser bir ifadeyle “Selahattin Demirtaş nüansıyla” olacak gibi gözüküyor. Diğer sol partilerin de potansiyel oy oranları çok düşük. Ancak gerek “görüntü” olarak, gerekse Kemal Kılıçdaroğlu’nun tarzından hareketle, bu partilerden sembolik isimlerin HDP’den olmazsa CHP’den seçilebilecekleri yerlerden aday gösterilmeleri şaşırtıcı olmaz. Muharrem İnce ile Ümit Özdağ görünür şekilde 6’lı Masa’nın yanında yer alsalar tabii 6’lı Masa açısından çok güzel olurdu. Ama İnce’yi Kılıçdaroğlu ve CHP nedeniyle, Özdağ’ı da İyi Parti nedeniyle bu tabloda görmenin çok kolay olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki kendilerinin de bu yönde “çok istekli” olmadıkları ortada. Ancak yine bu iki ismin, iş o noktaya kalırsa, ikinci turda Kılıçdaroğlu’na destek vereceklerinden –iradelerine ipotek koymak, saygısızlık etmek oluyorsa kusura bakmasınlar – “zerre” şüphe etmiyorum.
GÖZLEM – Yayın Kurulumuzdan bir üyemiz “Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve partisini ikinci defa kurtardı. Meral Hanım’ın attığı ve sonra düzelttiği adım için ‘Asrın felaketinden sonra, asrın ihaneti” bile denilmeye başlanmıştı” dedi, siz ne diyorsunuz?
K – Meral Akşener’in, tüm doğallığı, dobralığı ve tecrübesine karşın, ilk seçimden beri maalesef yeni bir “merkez” parti olarak, partisindeki MHP uzantılarının etkisini yeterince indiremedi, indirecek ve partisini hakikaten hitap ettiği merkez, çağdaş sağ seçmen kitleye yönlendirecek adımları atamadı. Başlangıçta, Meral Akşener “Cumhurbaşkanlığı’na değil, başbakanlığa adayım” dediği dönemde, Kemal Kılıçdaroğlu kendisine yeterince güvenemediği, “tüm yıldızların sıraya girerek” her şeyin “mükemmel” olmasını istediği için fırsat varken adaylığını bastırmamasının da etkisiyle başlayan ve büyük bir gerginlik sonucu zirveye ulaşan “çatışma” sürecinde yine MHP kökenli yöneticilerinin “fazla” etkisinde kaldı ve Kılıçdaroğlu’nun baştaki tereddütlerinin bıraktığı açık kapıya adeta “ayağını” koyarak Mansur Yavaş’ı aday yapabileceğini sandı. Ancak bu olmayınca “içine düştüğü durumu” farkederek, “çok zorlanarak” da olsa ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklandığı gece ne kadar zorlandığı yüzünden de belli oluyordu, geri dönüşünü “olabildiğince kendini zorlamayacak” bir geçişle “ama hiç şüphesiz ciddi bir darbe alarak” gerçekleştirdi. Aslına bakarsanız, eğer sağduyusu bu kadar ağır basmayasdı, kendi Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayıp, 6’lı Masa’da kendisinin de tonunu belirlediği aynı “muhalif” çizgide bir kampanyayla üçüncü bir kol olarak seçimlere girebilirdi. Ancak bu durumda ilk turda alacağı oy oranı, söylediğiniz gibi attığı ayrılma adımı İyi Parti’nin şimdiki şehirli seçmeninde de büyük bir “ihanet” olarak algılandığı için, Kemal Kılıçdaroğlu’nu geçemezdi. Aslında bana sorarsanız, eğer bu adımı geçen yıl atmış olsaydı, HDP’nin aday çıkardığı bir Cumhurbaşkanlığı yarışında Meral Akşener’in ilk turdaki oyları Kemal Bey’i geçebilirdi. Ancak bu “gel-git”ten sonra bunun yaşanmasına olanak yoktu. Böyle de yapsa görüntü bozulmuş, muhalif cephenin “Türkiye’yi kurtarma” vaadi büyük yara almış olurdu. Şimdi, büyük bir darbe almış olsa da, büyük bir tecrübe edindi ve sağduyusuyla daha büyük bir yol kazası olmadan bu badire atlatıldı. “Hata yaptı, doğru sandığı şeyi denediği için suçlayamazsınız” deyip bundan sonraki sürece, önümüze bakmak lazım.
GÖZLEM – Ankara’da siyasi kulisin içinde olan bir gazeteci arkadaşımız, Akşener’in beklenmedik “ağır” bir açıklamayla 6’lı Masa’yı terketmesi konusunda GÖZLEM’e şunları söyledi: “Meral Akşener’in parti yönetimindeki MHP’den gelen ‘milliyetçi ve ülkücü’ yöneticilerin de baskısı ile Kılıçdaroğlu’na bayrak açar ve Ekrem İmamoğlu’nu ön plana çıkarırken, gizli bir senaryo vardı. İmamoğlu’nun ‘hakkındaki soruşturma ve dava sebebi ile 6’lı masadan çıkmayacağını’ biliyorlardı. Onun için arkasına Mansur Yavaş’ı koydular. Senaryoya göre, ‘İmamoğlu olmayacağına’ göre, aday Mansur Yavaş olacaktı. İmamoğlu’nun anketlerdeki oy oranı, zaten ‘hakkındaki davadan her an karar çıkarılabileceği ve adaylığının iptal edilebileceği” için, Erdoğan’ın da gerilerine düşmüş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Akşener’in ‘Seçilecek olan aday’ tarifinden çoktan çıkmıştı. Bunu elbette bilen ve değerlendiren Akşener’in bastırması ile nasılsa “İmamoğlu’nun ardındaki” Mansur Yavaş aday olacak, ‘Bir Aleviyi aday yaptırmadık, bir ülkücüyü, milliyetçiyi aday yaptık’ propagandasına sarılacak olan İyi Parti’nin Genel Başkanı Akşener ‘MHP’nin bütün ülkücü ve milliyetçi tabanı ile AKP’den kopmaya başlayan ‘Müslüman tabanı’ partisinde toplayacak’ ve ‘seçimden birinci parti olarak’ çıkacaktı. Bu tablo da ‘parlamenter sisteme dönüşte’, Akşener’i ‘başbakan’ yapacaktı.”Bu senaryo hakkındaki görüşünüz?
K – Kılıçdaroğlu’na yönelik “Alevi nefreti” içeren bölümü hariç, kendi içinde gayet “makul” bir değerlendirme. Beni kimse, Meral Akşener’in seçim stratejisini “Alevi”lik ile ilgili böyle “nefret söylemi” içeren bir temele oturtacağına ikna edemez. Belki hakikaten kazanamayacağını düşündüğü için –ki bu da yanlış çünkü Mansur Yavaş’ı Tayyip Erdoğan’a karşı “en açık ara” kazanacak gösteren kamuoyu yoklamaları, Kemal Kılıçdaroğlu’nu da aynı oranda olmasa bile “kazanacak” olarak gösteriyor– özellikle sağ seçmene daha makul bir aday çıkarmak için, bu arada da Partisi’ni de 1. parti yapmak amacıyla böyle bir strateji düşünülmüş olabilir. Söylediğim gibi bu değerlendirme “makul” bir değerlendirme ve Ankara’da bu senaryoyu destekleyen başka senaryolar da konuşuluyor: “Mansur Yavaş’ın televizyona yaptığı ‘Cumhurbaşkanı adayı olabilirim’ açıklaması öncesi Meral Hanım’la görüştükleri ve Meral Hanım’ın ‘Mansur bey seni ittifakın adayı olmana zorlayacağım, yaptıracağım olmazsa ben Masa’dan ayrılacağım seni İyi Parti’nin adayı yapacağım, sen İyi Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı olacaksın zaten yüzde 60 oy oranın var CHP de arkamıza takılır gelir sen de Cumhurbaşkanı olacaksın’ diyerek 1. parti olma stratejisi kurduğu” ileri sürülüyor. “Akşener’in Yavaş teklifi 6. Masa’da kabul görmeyince ikinci planın devreye girdiği Mansur bey Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde (ABB) bu çağrıya uyarak adaylığını açıklayacağı, ama CHP’lilerden tepkilerin gelmesi, Belediye’nin kaynaması üzerine, İmamoğlu ile Adana Büyükşelir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın geldiği, çok sert tartışmalar, görüşmeler yaşandığı” iddia ediliyor. “Sonra Mansur Bey bakıyor ki CHP tabanı yanında değil, sadece İyi Partililer var CHP’liler çok kızgın, şimdi adaylığını açıklasa CHP’liler kendisini desteklemeyecek hatta tepki olacak. Cumhurbaşkanlığı adaylığı tehlikeye girecek, ABB’den de istifa edecek. AKP’liler de ayrılacağını öğrenmişler, haberler yayılınca Mamak Belediye Başkanı’nı ABB Başkanı olarak Pazartesi Büyükşehir Belediye Meclisi’nde seçmek üzere bir hazırlıklara başlıyorlar. Hatta Akp törenle ‘ABB’yi CHP’den geri aldık’ diye büyük bir şov yaparak seçim öncesi bir program ile ABB’yi geri almaya hazırlanıyor ve böyle bir ortam içinde Mansur Yavaş, Meral Akşener’in teklifini reddederek Kemal Bey’in yanında kalıyor” deniliyor. Şimdi Mansur Yavaş Kılıçdaroğlu’na rağmen adaylığını koymayacağını açıklamışken, Yavaş’ı da zor duruma sokan bu senaryo ne kadar doğru, ne kadar değil, tartışılır ama bu senaryoyu destekleyen olgular da var. Örneğin Meral Akşener’in masayı devirmesi sonrası İmamoğlu ile Yavaş, Akşener’i ziyaret edeceklerdi. Bunu Kemal Bey’in istemediği ama engelleyemeyince CHP’den yapılan “İki Büyükşehir Belediye başkanımız bu görüşmede iradelerinin Sayın Genel Başkanımıza bağlı olduğunu, aday olarak da Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu görmek istediklerini iletecekler” açıklaması ile buluşmanın gerçekleşmesi engellendiği de ifade ediliyor. Sonuçta burada tüm ana kesimlerde ciddi değerlendirme hataları yapılmış olduğu ancak “deneme-yanılma” yöntemiyle, ufak tefek kırıklar olmasına karşın ortak bir zeminde buluşulduğu anlaşılıyor.
GÖZLEM – Deprem sonrasında ve 6 Masa Krizi sırasında yapılan “Erdoğan’a mı, Kılıçdaroğlu’na mı oy vereceksiniz” anketinde (ORC anketi), “açık ara” Kılıçdaroğlu çıktı; ne diyorsunuz?
K – Karşılaştırma yapmak için önceki anketlerdeki duruma da bakmak lazım. Geçen yılın sonunda Artıbir Araştırma Şirketi tarafından yapılan ankette “Bu Pazar seçim olsa aşağıdaki adaylardan hangisine oy verirsiniz?” sorusuna yüzde 43,6 ile Kemal Kılıçdaroğlu, yüzde 39,4 ile Tayyip Erdoğan cevabı verilmişti. Şimdi ORC’nin 3 Mart’ta çıkan Masa krizinin hemen ardından 4-6 Mart tarihinde 28 ilde bin 850 katılımcı ile yaptığı son anketinde ise Kılıçdaroğlu yüzde 56,8 oy oranına ulaşırken, Erdoğan yüzde 43,2’de kaldı. Adaylar belirlenip seçimler yaklaştıkça seçmenin de tercihini vermeye başladığı anlaşılıyor.