Dünya Kadınlar Günü 8 Mart’ta kutlandı. Bu vesile ile kadın ve ekonomi konusundaki düşüncelerimi siz okurlarımla paylaşmak istiyorum. Nüfusumuzun yaklaşık yarısı kadınlardan oluşuyor. Maalesef kadınlarımızın çalışma hayatı, ekonomik faaliyetler ve sosyal yaşamdaki rolleri istenilen düzeyde değil. Ülkemizde yaklaşık 65 milyon çalışma çağında kişi var. Bu kişilerin yaklaşık yüzde 50.5’u 32.8 milyon kadınımızdan oluşuyor. Kadın nüfusumuz daha fazla. Ancak kadınlarımızın işgücüne katılımı yüzde 36.3 iken erkeklerin oranı yüzde 72. Kadınların işgücüne katılımında OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyoruz. İstihdam oranı da. Erkeklerde işsizlik oranı yüzde 8.3 iken kadınlarda yüzde 13.6. Türkiye gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere geçişini hızlandırmak istiyorsa kadınlarımız ekonomik ve sosyal hayatta daha fazla yer almalılar. TÜİK istatistiklerine göre on milyon ev kadınımız mevcut. İşgücüne dahil olmayan toplam nüfusun yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor.
Dünya Ekonomik Forumunun yayınladığı son Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2022 raporunda ülkemiz 146 ülke arasında maalesef 124. durumda. Ekonomik katılımda ise 134. Eğitim, sağlık, hayatta kalma, siyasi katılımda sıralamamız 99-112. sıralarda. Söz konusu sıralamalardaki yerimiz Bangladeş, Etopya ve Nijerya gibi ülkelerin gerisinde. Atatürk Türkiye’sine bu ayıp yakışmıyor. Dünyada ve Türkiye’de yapılan son araştırmalar gösteriyor ki tüm ülkeler kadınları daha fazla istihdama katmaya çalışıyor. Zira kadınların istihdama ve üst yönetimlere katılımları ekonomik büyümede ve şirketlerin kârlılıklarını artırmada çok etkin. Şirketlerin üst yönetimlerinde ne kadar çok kadın varsa finansal performansları o ölçüde artıyor. Kadınların işgücüne (ekonomiye) katılımları erkeklerin oranlarına yakınsadığında küresel GSYH da inanılmaz artışlar olacağı belirtiliyor. IMF başkanı Christine Lagarde, kadın çalışan sayısının erkeklerle aynı seviyeye geldiği durumda Amerika GSYH’nin yüzde 5, Japonya’nın yüzde 9, Hindistan’ın ise yüzde 27 yükseleceğini belirtiyor. OECD ise kadın ve erkek işgücüne katılımlarının birbirine yaklaşması durumunda 2030 itibarıyla itibari ile Türkiye’nin de dahil olduğu OECD ülkelerinin toplam ekonomilerinde yüzde 12’lik bir potansiyel kazanç sağlanacağını öngörüyor.
Gidilecek yol uzun kuşkusuz. Çünkü ülkemizde kadınların yüzde 65’i, erkeklerin yüzde 61’i kadınların asli görevlerinin çocuk bakımı ve ev işleri olduğunu ifade ediyor. (TÜİK). Bunun için başta eğitim olmak üzere birçok yapısal düzenlemelere ihtiyaç var. Bu olguyu gerçekleştirebilirsek sadece ekonomiye değil demokrasimize de çok katkı sağlayacağız. Zihniyet değişimine ihtiyaç var. Bunun için yine eğitim, iletişim, rol model kadın sayısının artırılması ve “cam tavan” gibi bariyerlerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Cam tavan, ülkemizdeki orta ve üst düzey kadın yöneticiler için terfiinin önündeki görünmez engeller olarak tanımlanıyor. Yüksek Öğretim camiasında da benzer cam tavan var. Doçent kadrosunda görev yapan kadın oranı yüzde 40.1, öğretim grevlisi kadrosunda görev yapan kadın oranı ise yüzde 50.6 iken 2010-2011 öğretim yılında yüzde 27.6 olan kadın profesör oranı 10 yıl sonra sadece yüzde 5 artarak yüzde 32.4 olabildi.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Dünya sürdürülebilir Kalkınma Raporu (2022) 17 gösterge tablosundaki kriterlere göre 163 ülke arasında 71. sırada yer alıyor. Fakat bu göstergelerden “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği” karnemiz en zayıf halkalarımızdan birini oluşturuyor. Ör; Alınan eğitimin kadın-erkek ortalama yılı; işgücüne katılımda erkek kadın oranı, ulusal meclisteki kadın vekil oranlarında 2019 yılından bu yana yatay seviyede kalıp ilerleme kaydedilmemişken cinsiyet ücret farkı (ortalama erkek ücretinin yüzdesi) kriterlerinde aşağı yönlü negatif gelişme var.
Özetle eğer çağdaş ülkeler seviyesine gecikmeden gelmek istiyorsak toplumun farklı kesimlerinin cinsiyet eşitsizliğinin kaldırılması yönünde katkı sunması gerekiyor. Eğer kadınlarımız ekonomik ve sosyal hayatta daha fazla yer alır ve onların üretkenliği etkin hale getirilebilirse eşitliği ve refahı artırdığımızla kalmayacak demokrasimize de katkı sunmuş olacağız. Aksi halde Dünya Kadınlar Gününde eşit ücret, eşit haklar ve fırsatlar ile eşit temsil talepleri istekleri karşısında kadınlarımıza sadece çiçek sunarak kendimizi avutmuş gibi olacağız.