Depremlerden etkilenen 10 ilde resmi verilere göre 13 milyon 418 bini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, 1 milyon 762 bin de mülteci yaşıyordu. 15 milyona ulaşan bu nüfus Türkiye nüfusunun yüzde 16,84’üne karşılık geliyor. Verilere göre Türkiye’deki kayıtlı mültecilerin yüzde 36,20’si bu illerde yaşıyordu. Kayıtdışı yaşayanlar dahil edildiğinde oran çok daha yükseliyor. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Nisan 2022’de bir televizyon programında, “Reyhanlı’da 12 ilçemizin nüfusundan daha fazla Suriyeli yaşıyor” demiş ve demografik yapıya dikkat çekmişti.
Deprem bölgesinde büyük bir yıkım var, korku var, panik var. Depremden etkilenen kentlerden göç ise sürüyor. Artçı sarsıntılar da göçü tetikliyor. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat tarihli iki depremin ardından, Hatay’da 20 Şubat’ta 6.4 ve 5.8, Malatya’da 27 Şubat’ta 5.6 büyüklüğündeki depremler, korkuları artırdı. Doğal olarak herkes bir şekilde başka kentlere gitmeye çalışıyor. Devlet gitmek isteyenleri ise adeta teşvik ediyor.
Hürriyet Gazetesi’nin 24 Şubat tarihli haberine göre o tarihe kadar depremin vurduğu illerden yaklaşık 1 milyon kişi göç etti. Habere göre AFAD koordinesinde hava, kara, deniz ve demiryoluyla 474 bin 520 kişi tahliye edildi. 105 bin 683 kişi de AFAD’dan yol masrafı alarak kendi imkânlarıyla yaşadığı yeri terk etti. Kayıt dışı gidenlerle birlikte deprem bölgesinden 1 milyonun üzerinde göç oldu. Bu rakam bile Türkiye’nin 57 ilinin nüfusundan fazla.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Şubat’ta, bölgeden ayrılanların sayısının 2,2 milyon olduğunu açıklamıştı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, bölgede daha önce sinyal veren telefon numaralarından tespit ettikleri kadarıyla 2,5 milyon insanın diğer illere gittiğini söyledi. Bölgeden göçün devam ettiği ise bir başka gerçek. Bölgedeki hareketliliği değerlendiren sosyologlar, demografik yapının değişebileceği uyarısında bulunarak, geri dönüşlerin izlenmesi ve teşvik edilmesi gerektiğini söylüyor.
Hatay’da demokratik yapı endişesi
Depremden en çok etkilenen ve iç göçün en çok yaşandı illerin başında sınır kenti Hatay geliyor. Bağımsız bir cumhuriyetken referandumla Anadolu’ya katılan son kara parçası olan Hatay’da göçün ardından demografik yapının değişmesinden endişe ediliyor. Hatay’daki mülteci sayısı uzun yıllardır tartışma konusu oluyor.
İYİ Parti tarafından İskenderun’da kurulan sahra hastanesinde uzun süredir çalışan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Başdanışmanı Turan Çömez, Hatay merkez ve civar ilçelerinde demografik yapının büyük ölçüde Suriyeliler lehine değiştiğini söyledi.
Sözcü Gazetesinden Ruhat Mengi’ye konuşan Çömez, “Bölgedeki demokratik yapı büyük ölçüde değişiyor. Özellikle Hatay merkez ve civar ilçelerde büyük bir iç göç var. İnsanların önemli bir kısmı Türkiye’nin değişik vilayetlerine göç ediyor. Onların yerine şu anda buraya göç etmiş yüzbinlerce Suriyeli – tabi onlarda kendi ülkelerine dönmediler- geçiyor. Şuanda demografik yapı maalesef büyük ölçüde Suriyelilerin lehine değişmiş durumda. Bu da güvenlik sorununu ve güvenlik kaygılarını artırıyor. Bu itibarla Türkiye’nin önümüzdeki dönemde önemli sorunlarından biri bu iç göç, bunun neden olduğu demografik yapı değişikliği ve ortaya çıkacak olan derin ve önemli güvenlik sorunları olacaktır. Umarım iktidar mensupları bunu iyi anlar ve gerekli tedbirleri alırlar.” dedi.
Savaş: Endişeliyiz
Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Nisan 2022’de katıldığı bir televizyon programında Suriyeli sığınmacıların kenti nasıl etkilediğini anlatmıştı. “Suriye sorunu milli bir meseledir… Reyhanlı’da 12 ilçemizin nüfusundan daha fazla Suriyeli yaşıyor” değerlendirmesinde bulunan Savaş, “Hatay, 1 milyon 671 bin nüfusa sahip. Suriyeli nüfusun 450-550 bin civarında olduğunu açıklayan resmi rakamlar var. Resmi olmayan rakamlarda ise 100 binden 300 bine kadar insanın olduğu konuşuluyor. Sadece Reyhanlı’da en son açıklanan Türk nüfusu 98 bin 500. Suriyeli nüfus ise 131 bin civarında. Suriyelilerin doğum oranı da oldukça fazla. Endişeliyiz” demişti.
Savaş, demografik yapı hakkında şunları söyledi:
* Hatay’da demografi giderek aleyhimize değişiyor. 31 Mart 2019’dan 1 Mart 2021’e kadar 13 aylık süre içerisinde seçmen sayımız yüzde 3,8 iken Suriyelilerin seçmen sayısı yüzde 38 artmış durumda. Onlarınki bizden 10 kat artmış durumda.
* Demografik yapı bizim aleyhimize değişiyor ve iktidarın bundan rahatsız olduğunu düşünmüyorum. Bu Hatay’da böyleyse İstanbul’da, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te de böyle olacaktır.
‘Deprem göçü hızlandırabilir’
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezinin hazırladığı ‘Deprem Sonrası Göç ve İnsan Hareketlilikleri’ raporunda depremin yıkıcı etkilerinden kurtulmak için insanların imkanları doğrultusunda bölgeden uzaklaştıkları belirtildi.
Raporda, “Bu hareketliliğin ne kadarının geçici ne kadarının kalıcı olacağını değerlendirmek için henüz erken olmakla beraber bölgenin deprem öncesi var olan ‘göç verme kabiliyetinin ve eğiliminin’ daha da hızlanabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir” denildi.
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Göç Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ali Zafer Sağıroğlu, hazırladıkları raporu ve deprem sonrası hareketliliği Gazete Duvar’a değerlendirdi. Sağıroğlu, bu depremin etkilediği bölgenin yaygın olması ve şiddetinin fazla olması nedeniyle geri dönüşlerin az olabileceğini söylüyor. “Bu depremde insanların gittikleri yerlere yerleşme oranları daha yüksek olacaktır” diyen Sağıroğlu, “Bölge zaten dışarıya göç veriyordu. Depremle birlikte daha da hızlandı. Ankara, Mersin, İstanbul, İzmir, Bursa gibi şehirlere doğru kayma var. Hem büyükşehir olmaları hem de sanayiden dolayı iş gücünün olması insanları bu bölgelere yönlendiriyor.” dedi.
Beşeri sermayenin bölgeden kaybolmamasının önemli olduğunu belirten Sağıroğlu, “Kentlerin kültürünün devam etmesinde en önemli şey nüfus. Geri dönüşlerin izlenmesi ve teşvik edilmesi gerekiyor” diye konuştu.
*****
“DEMOGRAFİK YAPIMIZIN BÜYÜK BİR TEHDİT ALTINDADIR”
Soner Aydın (Emekli Albay) – 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketi ülkemizi derinden etkiledi. Depreme maalesef hazırlıksız yakalandık ve bu durum etkiyi daha da artırdı. Ülkemizde baştan aşağı bir şaşkınlık ve panik hali dikkat çekiyor. Sorumlu makamlardakiler neler yaptıklarını, nasıl koşturduklarını kanıtlama çabası içinde siyasi pozisyonlarını korumaya çalışıyor. Bunun sonu nereye varır, daha başka ne gibi sorunlar çıkar, bunları nasıl önleriz diye düşünen var mı bilemiyoruz.
Deprem, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde; köyleri, kasabalarıyla birlikte 11 ilimizde çok büyük bir yıkıma neden oldu. Binlerce insanımızı kaybettik, milyonlarca vatandaşımız evsiz-barksız kaldı, sanayi, tarım, hayvancılık onarılması güç yaralar aldı. Çaresiz kalan vatandaşlarımız yaşamlarına daha güvenli bölgelerde devam edebilmenin telaşına düştüler ve iç göç hızlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adıyaman’da yaptığı konuşmada; “Tüm binaları yeniden yapacağız, şehirlerinize sahip çıkın, asla terk etmeyin” diyerek soruna dikkat çekti ama çözümünü vatandaşlarımıza havale etti. Göç etmek zorunda kalan vatandaşlarımızı geri döndürmenin ulusal çapta planları yapılıyor mu, gereken önlemler alınıyor mu bunu da bilemiyoruz.
Bildiğimiz şu ki; büyük yıkımların yaşandığı, ekonomik ve sosyal yaşamın büyük yaralar aldığı, insanların zorlu bir yaşam mücadelesine mecbur kaldığı böyle kriz dönemleri çok hassas dönemlerdir ve pusuda bekleyenler için büyük fırsatlar yaratır. Depremin hasarları giderilmeye çalışılırken bu durumun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Pusuda bekleyenler, 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana; Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarını parçalayarak güdüm altına alınabilir küçük devletçikler oluşturmanın, Akdeniz’e kıyısı olan “Büyük Kürdistan Devleti” kurmanın, bu şekilde Ortadoğu’yu ve Doğu Akdeniz’i kendi kontrolleri altına almanın planlarını yapmaktadırlar. Büyük Önderimiz Atatürk; yaşamının son günlerine kadar olağanüstü gayret göstererek bunu engellemiştir. Ölümcül hastalığına rağmen Hatay’ı Türkiye topraklarına katmayı başarmış, Doğu Akdeniz’de Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyetini sağlamıştır. O dönemde Atatürk’ün dehası ve kararlılığıyla baş edemeyenler son 40 yılda yeniden harekete geçmişler, Irak ve Suriye’de hedeflerine kısmen ulaşmışlardır. Sıradaki hedeflerinin Türkiye ve İran olmadığını düşünmek aşırı iyimserlik ve hatta gaflet olacaktır. Bunun emareleri depremden çok önce, Suriye’nin işgali döneminde görülmüştür. Milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etmeye zorlanmış, resmi rakamlara göre 3,6 milyon civarında Suriyeli ülkemize yerleştirilmiştir. Bu sayının kat kat fazla olduğu iddia edilmektedir. Suriyelilerin büyük çoğunluğu; Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Adana ve Mersin’e yerleştirilmiştir. Bu tablonun ABD, İngiltere ve bazı Avrupa ülkelerinde yayımlanan “Büyük Kürdistan” haritasıyla örtüştüğü dikkate alındığında tehlikenin boyutu daha iyi anlaşılacaktır. Depremin ardından Suriye’den Türkiye’ye göçün hızlandığı ifade edilmektedir. PKK’nın ve radikal İslamcı terör örgütlerinin ABD desteğiyle Suriye’de elde ettiği kazanımlar ve ülkemizi de içine alan yayılma çabaları tehlikeyi daha da büyütmektedir. Suriyeli göçünün içinde büyük miktarda teröristin olması kuvvetle muhtemeldir.
Savaş ve doğal afetlerin yarattığı yıkım ortamlarında insanlar güven içinde yaşayacakları bölgelere kaçmaya çalışmaktadırlar. Oysa ulusal bütünlüğün korunabilmesi için yapılması gereken vatandaşların yerinde kalmasını sağlayacak koşulların oluşturulmasıdır. Bu da devleti yönetenlerin görevidir. Deprem felaketini yaşayan bölgemizde vatandaşlarımızın yerinde kalmasını sağlayacak önlemler zaman kaybetmeden alınmalıdır. Bunun için depremden etkilenenlerin barınma, beslenme, sağlık sorunlarını ivedilikle çözüme kavuşturmakla birlikte ekonomik ve sosyal sorunları da çözülmeli, istihdam olanakları yaratılmalı, bölgenin sanayi, tarımı, hayvancılığı, ticareti iyileştirilerek geri dönüşler teşvik edilmeli, cazip hale getirilmelidir. Hatta cazip istihdam koşulları yaratılmalı ve istihdamda kendi vatandaşlarımıza öncelik verilmeli, yabancı istihdamı engellenmelidir.
Bunun yanında Suriye ile ilişkilerin normalleştirilmesi adımlarına da hız verilmelidir. İçinde bulunduğumuz zorlu koşullarda uzun süre daha fazla misafir ağırlayacak durumumuz yoktur. Demografik yapımızın nasıl büyük bir tehdit altında olduğu da düşünüldüğünde misafirlerin zararı faydasından çok daha fazla olacaktır. Suriye ile ilişkiler süratle normalleştirilerek misafirlerin geri dönüşleri hızlandırılmalıdır. Buna paralel olarak deprem bölgesinde yabancıya toprak satışının engellenmesi için yasal düzenlemeye de süratle ihtiyaç vardır. Çünkü çaresizlik içinde doğup büyüdüğü topraklardan kaçan insanlar, gittikleri yerde yeni bir yaşam kurmak için varını yoğunu satmanın yollarını arayacaklardır. Sığınmacılara vatandaşlık verilmesi de satışları kolaylaştıracak ve sorunu büyütecektir. Bu da engellenmelidir. Bunlar, pusuda bekleyenler için bulunmaz bir fırsattır.
Özetle: Sadece inşaat yapmak, sadaka ve maddi yardımlarla yetinmek soruna çözüm olmayacaktır. Daha geniş düşünülmeli, devletin bütün kurumları kendi alanında gereken önlemleri almalı, devleti yönetenler ve yönetmeyi düşünenler; siyaset üstü bir anlayışla, birlik ve beraberlik içinde, öngörülü, sistemli, planlı, programlı, koordineli hareket etmelidir.