Economist, bu haftaki sayısında Türkiye’ye yer vermemiş. Bunun yerine Türkiye için özel bir ek sayı çıkarmış… Başlığı ise “Erdoğan’ın imparatorluğu.”
Türkiye’nin iç işlerinden Suriye politikasına, siyasi islamından yaklaşan seçimlere tam yedi alanda detaylı analizin yer aldığı sayıda Economist çok ilginç noktalara parmak basmış. Okurken keşke tamamı Türkçeleştirilse de Türkiye’de herkes okusa demeden edemedim! Özetleyerek raporun ilk yarısında önemli bulduğum noktaları bu hafta, ikinci yarısını haftaya paylaşacağım.
“Bu yaz Türkiye’yi belki de tarihinin en önemli seçimi bekliyor!”
2003’ten bu yana AKP’nin Türkiye’ye en büyük kazanımları değersiz bir Türk Lirası, güçsüz bir ordu, yüzlerce odalı bir saray, ve Türkiye’nin yeni ismi oldu. Erdoğan’ın ilk yıllarında korkulan Türkiye islam devleti olacak yorumlarının abartılı olduğu elbet ortaya çıktı, fakat bu süreçte Erdoğan ülkenin hem Başkanı, hem Başbakanı, hem Merkez Bankası başkanı hem de Yargıtay başkanı görevlerini kimisi arkadan da olsa yürütmeyi başardı.
Ekonomi kötüye gitse de, adalet kavramı pek kalmasa da, ülke de mutsuz çoğunluk artsa da Türkiye’de Erdoğan’a karşı bahis oynamak risklidir. Erdoğan on parlamento ve yerel seçim, iki cumhurbaşkanlığı seçimi ve üç referandum kazanmıştır. Kitlesel protestolardan, yolsuzluk skandallarından, Gülencilerden ve şiddetli bir darbe girişiminden sağ kurtulmuştur. Bunu da üstelik baskı ve sansür yoluyla, ama aynı zamanda acımasız pragmatizm, sağlam siyasi içgüdüler ve kendi karizması aracılığıyla yapmıştır.
Erdoğan, seçimlerin kendi şartlarına göre yapılmasını da sağlamıştır. Cumhurbaşkanı ve AKP, kampanyaları için devlet kaynaklarına el koymakta ve medyayı kamu propagandası olarak kullanmaktadır. Türkiye’deki haber kuruluşlarının yalnızca onda biri bağımsız veya muhalefet eğilimli olarak nitelendirilse de, onlar bile genellikle hükümetin yolsuzluğu veya Erdoğan’ın eleştirilmesi gibi resmi kırmızıçizgi aşmaktan çekinmektedir. Bir zamanlar eleştirel sesler için bir sığınak olan internet de artık pek kalmamıştır. 2014 yılından bu yana hakkında dört yıla kadar hapis cezasına çarptırılan ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla hakkında soruşturma açılan 200 bin kişi hakkında öne sürülen delillerin çoğu sosyal medya paylaşımlarından oluşuyor. ‘Sahte haberlerin’ yayılmasını suç sayan bu yasa, hükümete Twitter veya Facebook’u denetlemek için yeni yetkiler vermiştir.
Son olarak, Erdoğan mahkemeleri kullanarak desteleri kendi lehine çevirmiştir. Üç yılı aşkın bir süre önce, İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinde muhalefet lideri Ekrem İmamoğlu’nun zaferini çalmaya çalışmış, Aralık ayında ise, kendisine karşı en güçlü aday olabilecek İmamoğlu’na hapis cezası ve siyaset yasağı verdirtmiştir, (ancak her ikisi de temyizde bozulabilir). Yıllardır birçok lideri tutuklu olan HDP’yi de her an kapattırabilir.
Türkiye on yılda rekor sayıda mülteci, terör saldırısı, darbe girişimi, olağanüstü hal ve covid-19 gördü. Şimdi yeni sorunlar baş gösteriyor. En başta ekonomi.
Türk ekonomisine acil müdahale lazım!
Muhalefetin çözümü, merkez bankasının bağımsızlığını yeniden tesis etmek ve enflasyonu dizginlemek için faiz oranlarını yükseltmek. Daha zor olan soru ise Erdoğan’ın bir beş yıl daha iktidarda kalması durumunda ne olacağı. Geçmişte olduğu gibi ekonomik yerçekimi yasalarını kabul ederek merkez bankasının oranları artırmasına izin verebilir. Ancak bunu yapmayı reddedebilir. Geçen Ekim ayında “iktidarda olduğum sürece faiz düşmeye devam edecek” dedi. Aylar öncesinden, maliye bakanı merkez bankasının politika faizini alakasız kılmakla övünmüştü. Seçimi kazanmak, onları geleneksel para politikasını tamamen ortadan kaldırmaya teşvik edebilir.
Erdoğan, “böyle bir şey olmadığı için” yüksek faiz oranlarının enflasyona neden olduğu inancını desteklemek için hiçbir zaman ciddi bir ekonomik teori ortaya koymadı. Bazıları güdülerinin dini olduğunu düşünüyor. Ekonomist Arda Tunca, “Türkiye bu yolda ilerlemeye devam ederse bankacılık sektörü İslami finansa dayalı hale gelecek” diyor. Erdoğan bu tür şüpheleri ortadan kaldırmadı, faiz oranlarını düşürmek için sık sık tefeciliğe karşı İslamcı tedbiri kullandı. Yine de, yeni ekonomi her şeyden çok bir devletçilik alıştırmasıdır. Başka bir ekonomist, başkanın ekonomi danışmanlarının neredeyse tamamının solcu ve milliyetçi olduğunu söylüyor. “Kontrol altında olma fikrini seviyorlar” diyor.
“Yumruğunu masaya vur, kararı ver ve piyasa bizimle birlikte hareket edecek. Bu ekonomik cehalettir.”
Yine de kötü ekonomik var olan beyin göçünü hızlandırıyor. Türkiye’nin en parlak beyinleri, kendi ülkelerinde düzgün bir yaşam tarzını karşılayamayan, şanslarını başka bir yerde denemek için can atıyorlar. 2021’de en az 30.000 yazılımcı ve 1.400 doktorun göç ettiği söyleniyor. Geçen yaz yapılan bir anket, 17-30 yaş arası Türklerin %82’sinin imkanları olsa yurtdışına taşınacağını gösterdi. Türkiye’nin asıl çöküşü kaybettiği gençleri olacaktır.
Suriye iç savaşından Türkiye nasibini aldı
Zamanında kucak açtığı mültecilere bugün kapıyı göstermekle eleştirilen Türkiye, bu eleştirilere karşı elbet kayıtsız kalacaktır. Türkler ile Suriyeli mülteciler arasında gerilim her gün artarken Erdoğan hükümeti depremde Suriyelilerin bölgeyi terk etmesine izin vermemiştir. Bunun nedeni elbet hem güvenlik sebepleri, hem de artan gerilimi ve Suriyeli mültecilerle ilgili yaygın olan mutsuzluğu alevlendirmemektir. Kuşkusuz Suriye mülteci krizinin yönetimi, Erdoğan’ın en çok pişman olduğu alanlardan biri olmuştur.