Birleşik Krallık’tan gelen sinyaller!

Britanya Adası’nda yaşayan halkların, ulusal bütünlükleri ve merkez hükümetle olan bağlarında, 2023 başından bu yana önemli adımlar atılıyor.

Enflasyonun düşmeye başladığı, işsizliğin her ay azaldığı, ekonominin düzlüğe çıkma “hamleleri” yaptığı gün gibi ortada!

Yaklaşık dört ay önce başlayan “grev” fırtınası da, yavaş yavaş yerini “sulh” olmaya, tarafların karşılıklı el sıkışmaları ile sonlanmaya başladı. İşin güzel tarafı, sendikaların hükümet tarafından dikkate alınması ve “çözüm odaklı” adımlar atılarak, grevlerin birer-ikişer sonlanması, toplum genelinde rahatlama ve hükümete karşı güven oluşmasına neden oluyor. Domino etkisi misali, piyasalar da, ekonomi de siyaset de rahatlıyor, gerginlikler azalıyor.

Türk medyasına da zaman zaman yansıyan süpermarketlerdeki “sebze” reyonlarının boşalması konusundaki “minik kriz”in ise, Avrupa Birliği ülkelerinden gelen ürünlerle ilgili olması Brexit ile ilgili konuları yeniden gündeme taşıdı. Hele bir de 2 yıldır düğüm haline gelen Kuzey İrlanda Protokolünün de Avrupa Birliği ile imzalanıp imzalanmayacağı belli değilken, Brexit yanlıları bile homurdanmaya başlamıştı.

Ancak, Yeni Model Lider örneğinin temsilcilerinden Başbakan Rishi Sunak, Avrupa Birliği ve İrlanda Cumhuriyeti Liderleri ile masaya oturup, Boris Johnson Hükümetinin darmadağın ettiği kriterleri birer ikişer toplamaya başlayınca, Kuzey İrlanda Protokolündeki kriz çözüldü ve taraflar el sıkışarak anlaştı.

Uzun lafın kısası, Sunak halkın oylarıyla seçilen bir Başbakan olmamakla beraber, akıllı, sağduyulu ve samimi icraatlar yaparak, iktidar partisinin düşen oylarını yeniden yükseltmeye devam ediyor ancak İngiliz halkı “balık hafızalı” olmadığı için son 3 yıldır Boris Johnson’ın yaşattıklarını unutmuyor ve Rishi Sunak “iyi bir şeyler” yapsa da Ana Muhalefet Partisi Labour’ın ve hemen onun ardından gelen Liberal Demokratların oyları artıyor.

Başka bir deyişle, birkaç güzel icraat yapınca halkın rotası birden bire değişmiyor.

Gelelim bizdeki duruma!

Güzel Ülkem Türkiye deprem faciasının yaralarını sarmaya çalışırken, hükümetin arka arkaya yaptığı büyük hatalar nedeniyle iktidar partisine kamuoyu desteğinin değil azalması “yok” olması gerekmiyor mu? Sağduyumuz bunu söylüyor! Öyle değil mi? Peki öyle mi oluyor?

Konuya yine Britanya’dan bakalım! İngilizler, Türklerin yaşadığı sıkıntıların belki yüzde belki binde birini yaşarken hem de öyle 10-20 değil son üç yıldır, “unutmuyor” ve iktidarı değiştireceklerinin sinyalini veriyorlar. Kamuoyu yoklamaları bunu gösteriyor. Bu neyin göstergesi? Toplumsal Sağduyu’nun.

Peki ya Güzel Ülkem Türkiye’de durum ne?

Üç değil yirmi yıldır,  öyle bir-iki değil onlara-yüzlerce “hatadan” sonra, kamuoyu yoklamaları iktidar partisinin halkın çoğunluk desteğini kaybettiğini gösteriyor ama aradaki fark hala çok “küçük”!

Hele bir de böyle bir Yüzyılın Faciası’nı yaşadıktan sonra, iktidar partisinin oylarının “0” noktasına inmesi, toplumun geneline hakim bir sağduyunun baskın rejimin sesini kesmesi gerekmez mi?

İngiliz televizyonlarında Türkiye son bir aydır ilk sıralarda gündemde. Konu deprem olmakla beraber, hükümetin halka yaklaşımı, devletin yardım kuruluşlarının aldıkları pozisyon, askerin bu süreçlerdeki görevi vb. daha pek çok konu, enine-boyuna tartışma programlarında konuşuluyor.

Güzel Ülkemin, doktoru, mühendisi, yönetmeliği, yardım gönüllüsü insanları yere göğe sığdırılmazken, uygulama ve icraatlardaki yetersizlik, hükümet kanadından gelen açıklamalar, halkın deprem bölgesindeki feryatları hala gündemdeki yerini koruyor.

Yüzyılın faciasının, iktidar partisinin de sonu olacağına işaret ediliyor. Tüm bunların uzantısı olarak “fikir-ifade özgürlüğüne” getirilen yasaklar, televizyon kanallarına, sosyal medyaya, internet platformlarına getirilen kısıtlamalar ve cezalar da gündemde yerini alıyor çünkü İngiliz halkı da, İngiliz medyası da söz konusu “baskı-baskılama-ötekileştirme-yasaklama” söz konusu olduğunda adeta “atmaca” kesilen bir zihniyete sahipler. Belki de Birleşik Krallık’ın bu kadar çok “yaşanılmak istenen ülke” olmasının nedeni de budur!

Adı “Krallık” olup, demokrasiyi bu kadar iyi yaşatan ve uygulayan bir ülkede toplumsal sağduyunun güçlü çıkan sesi beni çok ama çok umutlandırıyor ve çok ama çok özendiriyor. Neden benim Güzel Ülkemin Güzel İnsanları da “gerçek demokrasiyi” yaşamasın ki, bizim neyimiz eksik, diyorum!

Ben toplumsal sağduyunun 2023 yılında hiç görmediğimiz kadar güçlü, gümbür gümbür kendini göstereceğine “artık” inanmak istiyorum. İçimdeki “masum çocuk” bunu fısıldıyor kulağıma. Yüzyılın Faciası gibi çok ağır bir bedel ödediğimizin hepimiz farkındayız, değil mi?

Sayıların 50 binler olarak açıklandığı ancak 200 bin binanın yok olduğu bir faciada gerçek can kaybı sayısının 50 binin çok çok üstünde olduğunu sanırım söylememe gerek bile yok, acı matematik ortada! Ülkemin güzel insanları bari buna inanmayın diyorum, sağduyulu olanları tebrik edip, diğerlerinin de uyanmasını dileyerek, sevgilerimi gönderiyorum.

Birleşik Krallık’tan sevgiler.