Günümüzde hayatın birçok alanında insanlar hak kaybı ve hukuk sorunu yaşıyor. Sıkça seslendirilen ‘hak-hukuk-adalet’ taleplerinin altında, önemli sorunlar ve beklentiler var. Tahmin edilebileceği gibi bu sorunların içinde, geniş kesimleri doğrudan etkileyen gelir adaletsizliği ile yoksulluk konusu başı çekiyor. Son olarak ülkemizde yaşanan deprem felaketi, bu sorunları daha da ağırlaştırıp derinleştirdi. Depremin yaralarının hakça ve gereğince sarılabilmesi için, bu temel sorunsalın öne çıkarılması ve mutlaka üstüne gidilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Küresel adaletsizlik
Son günlerde küresel düzlemde de benzeri gerçeklikler ve gelişmeler yaşanıyor. Birçok ülkede dar gelirli ve yoksul kitleler alanlara çıkıyorlar ve tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Küresel kapitalizmin kurum ve kuruluşları bile bu gerçekleri gizleyemiyor. Tam tersine uyarıda bulunmak zorunda kalıyorlar. Örneğin İngiliz uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, Davos Zirvesi – Dünya Ekonomi Forumu öncesinde, son yıllarda yaşanan krizlerle zenginlerin servetlerine servet kattıklarını ortaya koydu. Oxfam’ın verileri, son iki yılda dünya çapında ortaya çıkan 42 trilyon dolarlık servetin yaklaşık üçte ikisinin, en varlıklı yüzde 1’lik kesime gittiğini gösteriyor. Bu pay, dünya nüfusunun geride kalan yüzde 99’unun elde ettiğinin yaklaşık iki katını oluşturuyor.
Ülkemizde durum
Gelirin son derece adaletsiz dağıldığı ülkemizde ise 13 milyarderin serveti nüfusun yarısının varlığının toplamını aşıyor. Tüm kesimlerin çile çektiği 2022’de, bankaların kârlarını yüzde 366,4 oranında artırması da ekonomide ‘fakirden al, zengine ver’ politikası uygulandığını ortaya koyuyor.
İktidarın yanlış ve adaletsiz ekonomik politikaları nedeniyle toplumun büyük bölümünün alım gücü ve reel geliri düşerken, zengin azınlık ise servetini katlıyor. Oxfam’ın verilerine göre, Türkiye’de en zengin 13 milyarderin serveti 38,9 milyar dolara ulaştı. Buna karşın ülkemizdeki nüfusun yarısının serveti ise 38,5 milyar dolar. Her fırsatta çözüm üretmek yerine vatandaşa faizli kredileri işaret eden iktidar, faiz lobisinin pastadan en yüksek payı almasını sağlıyor.
Adaletsizlikle ve yoksullukla mücadele
Varlıklı kesime yönelik vergi afları, teşvik primleri, hibe ödenekleri ve kredi imtiyazları da Türkiye’deki gelir adaletsizliğinin nasıl derinleştiğini gözler önüne seriyor. Son olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bütçe sunuşunda yer alan sayısal veriler, durumun ciddiyetini ve vahametini ortaya koyuyor. Geçtiğimiz yıl itibarıyla, 85 milyonluk ülke nüfusunun 60 milyonunun, ekonomik ve sosyal yardım alabilmek için Bütünleşik Sosyal Yardım Bilgi Sistemi’ne (BSYBS) başvurmuş olduğu açıklanıyor. Bu veri, ülke nüfusunun neredeyse yüzde 70’inin ancak sosyal yardımla yaşamını sürdürebileceği gerçeği ile yüz yüze bırakıyor.
Enflasyon ve hayat pahalılığı ile beli bükülen hane halkının alım gücü günden güne erirken, vatandaş krediye ve kredi kartlarına muhtaç hale getiriliyor.
Vatandaş karta yükleniyor!
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yayınladığı verilere göre vatandaşların bankalardan kullandığı tüketici kredilerinin miktarı bir yılda 331,5 milyar TL artarak 1 trilyon 105 milyar 895 milyon TL’ye ulaştı. Yine BDDK verilerine göre 2022’de bankaların toplam net kârı geçen yıla göre, yüzde 366,4 artışla 433,5 milyar TL’ye çıktı. Bir yanda geniş halk yığınları yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısıyla mücadele ederken, rantiye başta olmak üzere küçük bir azınlıksa servetlerini katlıyor.
Bütün bu veriler, gelir adaletsizliğinin ve geniş kitleleri etkisi altına alan geçim sıkıntısının boyutlarını çarpıcı biçimde gösteriyor.
Ekonomiye ve siyasete yeni bir bakış
Başta gelir adaletsizliği ve yoksulluk olmak üzere bütün bu sorunlarla baş edilebilmesi için, ekonomiye ve siyasete, yeni ve farklı bir bakış açısıyla bakmak ve yaklaşmak gerektiğini düşünüyoruz.
Bu da elbette günümüzde ekonomi/politiğin temel gerçekliğini ve gündemini oluşturuyor. Ülkemizin ilerici yurtsever güçlerinin ve toplumcu insanlarının, bu sorunsalı aşmanın yollarını arayıp bulacaklarına ve sonuçta başarıya ulaşacaklarına yürekten inanıyoruz.