Nasıl yani Sayın yönetenler?

Memleket olarak felaketimiz bitmiyor… 6 Şubat depremi 40 bini aşan resmi açıklamalı depremden kaybettiğimiz insan sayımız… Binlerce yaralı ve mağdur… Daha kim bilir bu sayı neye varacak…

Millet neyi var neyi yok ortaya koymuş deprem mağdurları için koşturuyor… Belki bir küçük dokunuş da olsa fayda sağlamak için felaketten kurtulan yurttaşlar için…

Evini, battaniyesini, yatağını, yorganını, tek geçim kaynağı olan emeklisini ortaya koyuyor yurdum insanı… Diline, dinine bakmadan yardımlar toplanıyor bölge insanına…

Konteyner kentler, yaşam merkezleri kurmaya çalışıyor gücü yetenler… İstihdam yaratmak için formüller geliştiriyor iş insanları… Göç etmesin kalanlar diye bölgedeki sanayicilerin ayakta kalmasına çaba gösteriyor Ankara’dan sanayiciler…

Ne varsa güzel, yapmaya çalışan yüzlerce sivil toplum kuruluşu… Sanayiciden, sanatçıya elini taşın altına koymuş günlerdir herkes, işini gücünü, çoluğunu çocuğunu geri plana atmış depremin yaralarını sarmaya koşturan insanlar… Dayanışma, gün birlik günü diyerek her yerde…

Tüm bunlar yaşanırken yönetenlere “Nasıl yani? dedirtecek sözde çözümler…

Yapılan yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığını, devlet tarafından geride kalanlara hangi koşulların sağlandığına ya da sağlanacağını izliyoruz… Yurt içinden, yurtdışından gelen kaynaklar, ekranlarda toplanan kampanya paraları… Felaketi yaşayanlarımıza yeniden yurt, yuva kurulsun biran önce diye… Yüreklere birazcık da olsa ferahlık veren destekler…

Bölgeden gelen yüzlerce insan var Başkent’te de birçok ilde olduğu gibi… Gerek geçici ve gerekse kalıcı olsun çevremizde yaşamaya başlayan insanlarımız var… Diyalog içindeyiz bizler de destek için, ellerinden tutmak için… Günlerdir yaşadıklarını dinliyoruz elbette… Siyaset olsun diye değil, derman olabilir miyiz? diye… Yalan mı söylüyor ekranlarda yürekleri paramparça olmuş insanlar… Elbette çadıra ulaşan çokça insan da var… Yardımlara ulaşan… Olmasın mı o kadarı üç saniyede bir bölgeye yardım tırları giderken…

Biraz öz eleştiri yapsa yönetenler kavgasız, küfürsüz… Öfke kusmadan… Bölgede insanlar gelmediğini, ulaşmadığını haykırıyor kimselerin… Dertleri yönetenleri karalamak değil… Mağduriyetleri giderilsin, çoluk çocukları sıcak bir yerde barınsın diye… Temiz hijyen ortamda yaşamak beklentileri… Daha fazla duyarlılık ve eşit yurttaşlık eşit hizmet, eşit destek bekledikleri en doğalından yardıma ulaşamadığını söyleyenlerin… Kurgu mu yapıyor günlerce sağ ya da değil yakınını enkaz başında bekleyenler? Böyle bir rol olabilir mi? Hayatta kalan ancak enkazın altından çıkaramadığı hayvanına yem yedirmeye çalışan köydeki kadın yalan mı söylüyor? Bekliyor memleketi yönetenleri gelsinler, derman olsunlar diye…

Bunlar yapılsın diye beklerken, görüyoruz ki yönetenlerin derdi; mağduru bir kez daha mağdur etmek… ‘Pardon nasıl yani?’ dedirtecek türden açıkladıkları çözümler… Konut yapılacağını ve de yapılacak konutların yüzde 40 gibi bir oranını depremden kurtulan evsiz, barksız, işsiz yurttaşa satmaya çalışan bir anlayış…

Bugünkü ekonomik koşullarda, işi gücü olan vatandaşın bile yanına yaklaşamayacağı konut fiyatları karşısında, acaba yönetenler kaça mal edip de depremzedeye ev satacak ve hangi parayla o evin yüzde 40’lık kısmını depremzededen alacak? Bu şaka mı? Depremzede için gündeme getirdiğiniz borç ötelemelerini, bir yıl sonra hangi iş, hangi para ile ödeyecek depremden çıkan insanlar? Daha ne kadar mağduriyet, travma yaratmayı düşünüyorsunuz bu insanlara Sayın yönetenler?

Gün birlik günü, gün sorumluluk alma günü… Hakaret, öfke günü kesinlikle değil… Ekran karartarak, pet şişe fırlatarak yol alınamayacağı net… Gün çözüm üretme günü… Hele ki birbirine sahip çıkan, kenetlenmiş bir millet varken, işiniz bu kadar kolayken!