Depremin ekonomik ve sosyal maliyeti

Depremde onbinden fazla can kaybı var. İnsan hayatı maliyet hesaplarına sığmaz. Dahası insan kaybı, yalnızca bizim ve Suriye’nin değil tüm insanlığın acısıdır.

Depremde yıkılan ve hasar gören bina ve altyapı, servet, varlık, kaynak kaybıdır. Deprem kurtarma ve faaliyetleri ise katma değer yaratır. Söz gelimi iş makinelerinin çalışması, akaryakıt harcaması, iş gücü, bütün bunlar katma değer yaratır. Büyümeyi pozitif etkiler. Buna rağmen depremde kurtarma faaliyetlerinin fırsat maliyeti var. Aynı makine daha yüksek katma değer yaratmak için yeni bina yapımında kullanılabilirdi.

Deprem bölgesindeki üretin faaliyetlerinin durması, büyümeyi olumsuz etkiler.

Depremde kurtarma, barınma ve onarım faaliyetlerinin finansmanı genel olarak halkın ve diğer devletlerin yardımları ile sağlanır. Özel ve tüzel kişiler bu yardımları genel olarak tasarrufları ile karşılar. Tüketimde düşme sınırlı olur ve büyümeye negatif etkisi sınırlı olur. Dış yardımlar ise kaynak girişidir. Büyümeyi değil iç varlıkları etkiler.

Depremin bir maddi hasarı var, bir de sosyal maliyeti var. İnsan kaybımız hiçbir maliyete sığmaz. Siyasi iktidar, 850 bin kişilik öğrenci yurtlarının kullanılmasına ve uzaktan eğitim yapılmasına karar verdi. Bu şekilde eğitimin aksaması, ilave bir sosyal maliyet demektir.

Zaten iki yıl pandemiden dolayı, şimdi bir yıl da iktidarın uzaktan eğitim kararı ile öğrenciler bir yıl kadar ancak okula gitmiş olacaklar. İnsan gücü kalitemiz düşecek. Zaten vasıflı iş gücünü Türkiye’de tutamıyoruz. Cumhuriyet tarihinin en büyük beyin göçünü yaşıyoruz.

Gerçekte ise bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için, insan sermayesi maddi sermaye kadar önemlidir. Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra elinde vasıflı eleman olduğu için hızla kalkındı.

Türkiye’de, AKP öncesi ve AKP döneminde Üniversiteler popülizmin birer aracı olarak kullanıldı. AKP iktidarı bir adım ileri giderek, Üniversiteleri de devlet gibi parti üniversitesi yaptı ve ideolojik tuzağa düşürdü.

Liseler teknik eğitim yerine imam hatip ağırlıklı oldu. Üniversite önünde birikimi azaltmak ve günü kurtarmak için, hem açık öğretimi hem de örgün eğitimde uzaktan eğitimi artırdılar.

Siyasi iktidar eğitime hem ideolojik çizgiden bakıyor, hem de öğrencinin bir arada olmasını istemiyor. Bu iktidar döneminde eğitim sisteminde düzelme olmayacağı açıktır.

Türkiye’nin gerçeği ise siyasi iktidarın gerçeğinden çok farklıdır.