Türkçe anlamı ‘Yanlış giden bir şeyler var” anlamına gelen bu kalıp şubat ayının ilk haftasından bu yana yaşananları özetliyor.
İngiliz televizyonlarında ve basında, Türkiye’de bir şeylerin yanlış gittiğini sıkça duyuyoruz. On üç milyondan fazla kişinin yaşadığı büyük bir alanda, modern yapılarla eski yapıların birbirleriyle ahenkli görüntüler verdiği şehirlerin güzel sokaklarında yaşam enerjisinin ve yaşanabilecek alanın kalmamış olması, insanın kanını dondurduğu gibi, bu aşamaya gelene kadar geçilen yollarda yaşananlar ise insana kendini aptal yerine konmuş hissettiriyor. Milyonlarca insanın, milyarlarca para harcayıp aldıkları, döşedikleri evlerinden çıkamadan, o binaların altında kalarak yaşam mücadelesi vermeleri ve çoğunun da yaşamını kaybetmesi doğanın suçu değil elbette, bunu hepimiz biliyoruz! Binlerce yıkılan binanın yanında dimdik duran hatta camı bile kırılmayan yapıları görünce, insan kendini daha da aptal yerine konmuş hissediyor. İstenince gayet sağlam binalar yapılabiliyormuş, peki diğerleri neden yapmadı diyorsunuz! Hele bir de ülkeyi terk etmek üzere olan müteahhitleri görünce, sinirlerinize hakim olmakta zorlanıyorsunuz, gerçekten.
Kurtarma çalışmalarına kapsamlı ve donanımlı ekiplerin uzun bir süre sonra dahil olması, binlerce insanın “pisi pisine” ölmesine neden olmadı mı? Bunun aksini söyleyebilecek kimse var mı?
İşte tüm bunlar İngiliz medyasının baş konusu! Türkiye’de bu sene yapılacak genel seçimlerle ilgili, iktidar partisinin artık hiçbir şansı kalmadığını söyleyen dünya basınına ben de hak veriyorum ve sanırım milyonlarca Türk seçmeni de benim gibi düşünüyor!
Gelelim yapılan yardımlara… Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak, Türk Öğrenci Birliklerinin kurduğu “yardım toplama merkezinde” koli yaptı, paket yaptı, gençlere omuz verdi, elimizden ne geliyorsa yapacağız dedi ve sözünü de tuttu. Yardım kuruluşlarının çağrılarıyla 5 milyon Sterlin hedef konulmuş ve devletin de 5 milyon Sterlin koyacağı açıklanmıştı. Bağış çağrısı başladıktan 48 saat sonra toplanan para 33 milyon Sterlini, bir hafta sonra da 65 milyon Sterlini geçti. Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde ise rakam 74 milyon Sterline ulaşmıştı. Halkın duyarlılığına bakar mısınız? Semtlerde sık sık karşınıza çıkan “yardım toplama” noktalarında canla-başla çalışan insanları görünce hepsine gidip sarılmak geliyor içinizden.
Türkiye’de yaşanan “hızlı organize olamama” haline, kaybedilen zamana, ortalık yerlerde bırakılan yardım kolilerine ama en çok da moloz yığınına dönen enkazların altında yatan canlara içimiz çıka çıka ağlıyoruz. İngiliz Kraliyet Ailesi’nin, başta Kral Charles olmak üzere, Türk Toplumunun derneklerini ve toplanma merkezlerini ziyaret ettiğini, ayrıca Londra Belediye Başkanı Sadıq Khan’ın da Londra’daki Türklerle ve yaptıkları yardım çalışmalarıyla bir hayli zaman geçirdiğini de belirtmem lazım. Hepsi çok güzel, çok duyarlı, çok anlamlı.
Güzel Ülkem Türkiye’de, gelen yardım ve bağışların, hakkaniyetiyle dağıtıldığını ve kimsenin aç, susuz, giysisiz, evsiz kalmadığını ve bunların en ivedi şekilde yapıldığını hepimiz gibi ben de görmek istiyorum. Bunun bir zaman alacağını biliyoruz hepimiz ve bu zamanı hep birlikte sabır içinde, işin içine politika, siyaset, parti karıştırmadan yürütmeliyiz. Bir yandan da, kendimiz ve kentlerimiz “gelecek” için hazır mıyız? Bunu da sormalıyız.
Türkiye “asrın felaketi” büyüklüğünde depremler yaşarken, Birleşik Krallık uluslarından İskoçya’da da siyasi deprem yaşandı. Ülkeyi yöneten “First Minister” Nicola Sturgeon aniden, ortada hiçbir şey yokken istifa etti! Yirmi dört yıldır siyasette olan, son 8 yıldır da İskoçya’yı yöneten, ülkenin ilk kadın “First Minister”ı, “Artık yoruldum, benden bu kadar, işimin gerektirdiklerini daha fazla yerine getirebileceğimi sanmıyorum, kafam da kalbim de aynı şeyi söylüyor, bu yüzden de ayrılıyorum” dedi. Britanya adasında günün konusu, gündemin birinci maddesi oluverdi! Peki bu siyasi depremi nasıl okumalıyız? İskoçya’nın, “bağımsızlık” çığlıkları atmaktan vazgeçtiğini, merkez hükümetin yani Rishi Sunak yönetiminin gücünü kabul ettiğini söyleyebiliriz ancak daha fazlasını söyleyebilmek için göreve gelecek yeni First Minister’ın kim olacağına bakmak lazım.
2023 yılı çok da ahım-şahım gelmemişti, bunu hepimiz biliyoruz ve maalesef hiç de keyifli ilerlemiyor, aksine dünyamızı ufalayıp- parçalamaya ve bizleri sınamaya devam ediyor, hem Britanya’da hem Türkiye’de.
Birleşik Krallık’tan sevgiler.