Manşetler Türkiye ve Suriye’yi çalkalayan depremle yıkılırken, ABD basınının altını çizerek sorduğu bir soru var: “Bu yapılar kağıttan evler gibi nasıl yıkılır?”
Yıkılma şekillerinden arkada bıraktıkları enkaza, Türkiye’nin “inşaat dolandırıcılığı” artık tüm dünyanın gözleri önüne serildi ve kelimenin tam anlamıyla ‘rezil’ olduk. İnsanlarımızı bile bile enkaza gömdük, gözümüzü kırpmadan sağlam olmadığını bildiğimiz binalar yaptık. Bugün yaşananlar da buna göz kırpan herkesin tuzu var.
“Yasalar var, problem uygulamada” diyor Economist. Türkiye’nin zaten birçok alanda en büyük problemi kuralları uygulamada değil mi? Yasa var yürütme yok.
Bir gün İstanbul trafiğine Hıncal amcayla (Uluç) takıldığımızda trafikteki kural tanımazlığa yakınırken halkın çoğunu saygısızlıkla, sorumsuzlukla yargılamış, kuralların yetersizliğini eleştirirken bunu kendimce Türkiye’nin eğitim seviyesine bağlamıştım. Hıncal amca “yanılıyorsun” diyerek anlatmıştı. “Bundan 6 sene kadar önce bir araştırma yaparak bir kamyon şoförünü takip ettiler. Konya’dan Berlin’e giden şoför, Konya’dan Edirne il sınırına kadar 62 trafik kuralı ihlali yaparken, Edirne sınırından Berlin’e yalnızca 4 ihlal yapıyor.
Sorun kurallar da değil. Kurallar, Türkiye’de de var Avrupa’da da. Sorun onların uygulanması. Cezası olmayacağını bilen insan ihlal eder, cezası olduğunu bilince bak aynı şoför bir anda nasıl uymaya başlıyor.’’ demişti.
“Yaşanan hadiseler yetersiz uygulamada ve denetimde yatmaktadır. Türkiye’de görünen o ki inşaat izinlerinin alınması kolay ve denetimler ise zayıf. Bunları yürütmekle yükümlü şirketlere geliştiriciler tarafından ödeme yapılır. Şehir planlamacısı Murat Güvenç, ‘projelerin genellikle inşaatın başlangıcında devlet standartlarına uygun olduğunu, ancak inşaatın sonunda uygun olmadığını’ söylüyor. Müfettişler ayrıldığında, geliştiriciler istedikleri takdirde kullandıkları demir miktarını azaltıyor veya üzengi demirlerinin, yani kirişlerin ve kolonların basınç altında bükülmesini önleyen çelik halkaların sayısını azaltıyorlar. Fazladan bir kat bile kimi zaman çıkıyorlar. Daha sonra yerel makamlarla gayrı resmi müzakerelere girerler. Güvenç, ‘Sonunda çok para el değiştiriyor’ diyor.
‘Mükemmel bir yolsuzluktan bahsediyoruz.’
Gazetelerin dikkat çektiği bir önemli detay ise Türkiye’deki anlamlandıramadıkları “imar affı” meselesi… Dünyanın pek çok yerinde ki biz deprem bölgesiyiz, böyle bir kavram dahi olmadığını biliyor muydunuz? Erdoğan pek çok konuta imar affı verdiklerini 2019’da büyük bir gururla açıklarken, seçmenleri mutlu etmesi dolayısıyla muhalefet dahi ses çıkarmamış, bu kararları desteklemişti.
Seçim öncesi oy toplama piyonu olan bu af da önemini artık yitirmiş olsa gerek. Keza, o seçmenlerin çoğu şu an ya enkaz altında can verdi, ya da evsiz kalan milyonlarla beraber çaresizce başlarını sokabilecek bir yer arıyor.