Enerji, sağlıklı yaşam ve zehir yönetimi

Ömrünün önemli bir kısmını enerji dünyasına vakfetmiş birisi olarak “Vücut enerjisinin yüzde 60’ının sindirim sistemi tarafından emildiğini” öğrenmek benim için yılın uyanışı oldu.

Bunun anlamı şu: “Az yiyerek, mümkünse bir süre oruç tutarak, her daim sindirimi zor ağır gıdalardan uzak durarak sindirim sisteminin çalışmasını yavaşlatabilir, açığa çıkan enerjiyi başta beyin olmak üzere başka organlarımıza aktarabiliriz.”

Aynen enerji verimliliğinde olduğu gibi vücut enerjisini gereksiz yerlerden tasarruf edip en çok ihtiyaç duyulan organlara göndermek ve bunu bilinçli, sistematik şekilde yapmak önem taşıyor. Sağlıklı yaşamın en büyük sırlarından birisi bu galiba.

Zehir yönetimi

Günümüzde arabamıza, evimize, kıyafetlerimize, vücudumuza gösterdiğimizden daha fazla özen gösteriyor, daha fazla para harcıyoruz. Eğer motora doğru yakıt koymayıp, motorun yağını düzenli değiştirmeyip, filtreleri ihmal etseydiniz ve karbüratörün kurumla dolmasına izin verseydiniz neler olacağını düşünün.

Yakıt, kötü kokulu zehirli atıklar ve gazlar üreterek randımansız bir biçimde yanar; motor çok kısa sürede homurdamaya, yağ sıçratmaya başlar; önemli hareketli parçalar tutukluk yapar ve arabanızı en yakın tamirciye çektirmek, yüklü bir fatura ödemek zorunda kalırsınız.

Vücudumuz da öyle.

Çoğumuz farkında değiliz belki ama vücudumuz zehirler ve ağır metaller ile yüklü. Bunlardan kurtulmanın yolu belli. Farklı detoks yöntemleri ile arınmak günümüzde mümkün, ister paranız varsa özel merkezlerde ister kendi evinizde, doğal ortamınızda.

‘Ferrarisini satan bilge’

Bu konularda sohbet edilecek ilk isim bence doğru yolu kendisinin 2003’te başlayan bir uyanış ile 18 yılda bulabildiğini söyleyen Ersin Pamuksüzer. Kurduğu LifeCo detoks merkezleri dünyanın en iyileri arasında. Tayland’ın Phuket adasında başlatıp bu yeniliği Bodrum ve Antalya’ya da taşımış. Keyifli bir sohbet yaptım kendisiyle.

Doğru söylüyor, milyarlarca dolarlık şirketleri, devasa ülkeleri yönetiyor olabiliriz ama kendi yaşamımızı, enerjimizi, düşüncelerimizi, sağlığımızı yönetemiyoruz çoğu zaman. Her şeye vakit buluyoruz ama iş kendi beden ve ruh sağlığımıza gelince hep erteliyoruz, geri plana atıyoruz.

Bunca yaşanmışlık ve deneyimler ışığında Pamuksüzer’in bilgece değerlendirme ve tavsiyelerini alıp sizlerle paylaşmak istedim. Bakın neler söyledi:

 

  • 46 yasında emekli ettim kendimi, sağlıklı yaşamı bilinçle uygulamayı Koh Samui adasında bir programda öğrendim. Başarılı bir işadamı olmaya çalışırken yemeği çiğnemeyi, doğru yürümeyi, nefes almayı yeterince bilmediğimi orada fark ettim.
  • Ondan sonra yaşamımı hep kendime göre planladım. Ofisim ile evimin arasının ulaşım için 10 dakikayı geçmemesine özen gösterdim. Her gün kendime dört saat bakım zamanı ayırıyorum. Vücudun doğa ile uyum ve denge içinde olması lazım.
  • Fiziki ve zihinsel zehirlenmelere açığız hep. Bugün dünyada ölümlerin yüzde 7’si doğal, ama yüzde 93’u zehirlenmeden dolayı. Vücut, önlem almazsanız kendi kendine sürekli zehir biriktiriyor, kanda, bağırsaklarda, organlarda ve tolerans noktası asıldığında da hayatınız son buluyor dramatik şekilde. Aslında yavaş yavaş oluyoruz.
  • Eskiden evlere, işyerlerine genellikle yürüyerek gidilirdi, yollarda bir elin parmaklarını geçmezdi yeni tanıştığımız insanlar. Yandaki komşular, akrabalar, arkadaşlar zihinsel kirlenmelerden arındırmada olumlu rol oynarlardı, dayanışma duygusu ağır başardı. Bugün çok sayıda dış faktör var çevresel, gıdasal, zihinsel, manyetik sürekli bizi zehirleyen, ağır metalleri yükleyen. Binlerce insanın negatif enerjileri de bize sınıyor. İlişkilerde ötekileştirme, taraf tutma, kendi doğrularına aşık olma durumları yaşanıyor. Su, toprak, hava kirleniyor sürekli.
  • Bugün yüzde 95 sahte, yüzde 5 hakiki gıda ürünleri ile besleniyoruz. Ocak ayında yediğiniz domates gerçek olamaz.
  • İyi yaşamaya 100 puan verirsek, çoğu insan ne yazık ki 20’de yaşıyor. İyi yaşamın farkında bile olmadan göçüp gidiyor bu dünyadan. İki kat merdiven çıkınca nefes nefese kalıyorsanız, gün içinde 1 saat bile keyifli vakit geçiremiyorsanız, sürekli kilodan şikayet ediyor, dişçiye uğramıyorsanız hangi yüzde içinde yer aldığınıza siz karar verin.
  • Aslında vücudun mükemmel bir yaşam ve hataları ortadan kaldıran bir doğal tahliye sistemi var. Yüzde 70 sağlıklı, yüzde 30 zehirli yaşama alışkın. Ama bu oran çoğu zaman tersine dönüyor, yani yüzde 70 zehirli, yüzde 30 nispeten sağlıklı. O zaman da vücut tıkanıyor, pes ediyor.

‘Blue Zone’ insanları

Peki bu durum karşısında ne yapmak gerekiyor daha iyiyi yakalamak için? Pamuksüzer, işin kolayına kaçıyor biraz. Kendi şahsi tavsiyelerini sıralamak yerine “Gelin size uzun ve sağlıklı yaşayan ‘Blue Zone’ insanlarının reçetelerini anlatayım” diyor.

National Geographic dergisi, 5 yıllık çalışmanın sonrasında ortalama 100 yaşının üzerinde uzun ve sağlıklı yaşayan toplulukların bulunduğu ‘Blue Zone’ bölgelerini belirleyerek yayınladı. Ogliastra, Sardunya (İtalya), dünyanın en yaşlı erkeklerinin yaşadığı bir yer. İkaria (Yunanistan) adasında dünyadaki en düşük bunama oranları gözlemleniyor. Nicoya (Kosta Rika) dünyanın en yaşlı erkeklerinin bulunduğu ikinci bölge. Kaliforniya’nın Loma Linda kentinde yaşayan Yedinci Gün Adventistleri Hıristiyan mezhebine mensup huzur içinde yaşam süren bir grup. Okinawa’daki (Japonya) kadınlar dünyanın en uzun yaşayan kadınları.

Bunların ortak özellikleri şöyle:

-Doğal Hareketlilik. Doğaya yakın duran, beşeri etkilerin minimum düzeyde olduğu bu bölgelerde halk doğayla barışık yaşıyor. Günlük aktivitelerinde hareketlilik ön planda ve bu hareketlilik seviyesi bedeni zorlayacak ve yıpratacak düzeyde değil.

-Sebze Ağırlıklı Beslenme. Dünya’daki kanser oranıyla ve hastalık şıklığıyla et tüketiminin paralel ilerlediği bir gerçek. O yüzden sebze ağırlıklı beslenen; karbonhidrat, işlenmiş gıda, endüstriyel et tüketimini sınırlandıran kişilerin daha sağlıklı bir yaşam sürdürdüğü de bir gerçek.

– Amaca yönelik yaşam. Gelecek kaygısı, ne yapacağını bilememe, stres ve benlik kaygısı aşındırıyor hepimizi. Her biri sağlıktan ve huzurdan çalarken ömrü de kısaltıyor. Amaca yönelik, basit ve ölene kadar sevdiğiniz bir uğraşıyı bırakmadan yaşamak ise kendiliğinden getiriyor uzun ve sağlıklı yaşamı.

-İyi Arkadaşlar. Sosyal birer canlı olan insanlar için iletişim ve kurduğu ilişkiler hayatta büyük bir öneme sahip. ‘Blue Zone’ insanları hayatı sağlıklı yaşamaya önem verdikleri gibi ilişkilerinde sağlıklı davranışlar edinmeyi de önemsiyor. Bunu sağlayamadıkları kişilerden uzaklaşmayı da ihmal etmiyorlar.

-Önce aile. Doğumdan ölüme bir arada bulundukları insanlarla iyi ilişkiler kurabilmiş olmaları, birbirlerine destek olmaları ve karşılıklı güven ilişkisi onları hayatla daha barışık hale getiriyor.

-Rahatlamaya önem vermek. Elbette stres, olumsuz yaşanmışlıklar, kötü tecrübeler her insanın hayatında bulunuyor. ‘Blue Zone’ insanları karamsarlığa kitlenmektense psikolojik ve fiziksel olarak rahatlamayı öncelik haline getirerek yaşıyorlar. Kavga etmeden öfkelenmeden hayatı olduğu gibi kabullenme hali uzatıyor ömrü. Hayatta en büyük acı, isyandan, kabullenmemekten geliyor.

Pamuksüzer, bunlara bir de şunu ekliyor: “Şükretmeyi, affetmeyi bilmek de gerekiyor, tabii ki.”

Mevcut durum ile hayallerinizi dengeleyin

Para, iş, statü peşinde koşan, ancak iş işten geçtikten sonra yaşamın ileri safhalarında jetonu düşen işadamlarına neler tavsiye ettiğini de soruyorum. “Hayatınızın mevcut halinin fotoğrafını çekip bir düşünce haritasını çıkartmalı öncelikle, sonra da ne yapmayı istediğinizi, neler hayal ettiğinizi boş bir kağıda yazmalı” diyor.

Buradaki sır, ikisi arasındaki dengeyi kurmak, hangisinin yerine neyi koyacağınızın muhasebesini yaparak hayata devam. Neyi sıfırlayıp, neyi bırakıp, neye yeniden başlayabilirimin dengesini bulduğunuzda gerisi çok zor değil.

İlginç başka bir tavsiyesi daha var Pamuksüzer’in. Kendisi, son iki yıldır kaybetmeyi öğreniyormuş. Hep kazanmaya odaklı hayatımızda ilişkiyi, parayı, zamanı, dostları kaybetmeyi de bilmeli, onlara hazırlıklı olmalıyız.