Altılı masada yakalanan “çoğulculuk ve uzlaşı olgusu” çağın ruhunu oluşturduğu kadar; aynı zamanda tüm toplumsal sorunların çözüm platformudur da. Uygarlığın geldiği bugünkü aşamada, toplumsal yapılar çeşitlendi, çoğulculaştı ve herkes sesini gerektiğinde sokakta bile duyurabiliyor. Çeşitlenmiş toplum yapısında farklı sosyal tabakalar ve çeşitli sosyal gruplar toplumsal karar süreçlerine katılmak isterler. Bunun tek yolu çoğulcu ve de katılımcı demokratik sistem, özgürlük ve adaletin sağlandığı bir toplum düzeni inşa etmektir. Çağdaş toplumsal sorunlar, ortak ve katılımcı çözümler ister. Oysa AKP iktidarı son on yıldır tam tersi bir rotaya girdi. Kişi egemenliğine dayalı olarak getirdiği saltanat sistemi ve uygulamaları ile adeta bir karşı devrim yarattı. Cumhuriyetin büyük zorluklarla getirip kurumlaştırdığı tüm sistemler, parlamentodan yargı, hükümet ve bakanlıklara kadar tüm kurumlar işlevsizleştirildi. Bütün bu yetkiler tek kişinin keyfi kararlarına bırakıldı. Toplumu uçuracağı iddiası ile gelen düzenleme, evet toplumu uçurdu; ancak uçuruma uçurdu. Yaşanan ekonomik kriz, yoksullaşma, yolsuzluk, enflasyon, işsizlik, adaletsizlik, hukuksuzluk ve keyfilik toplumun günceli oldu. Orta tabaka eridi, yok oldu. Bu gelişme karşısında, aklıselimini kaybetmemiş liderler, siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun bir araya geldiler. Toplumu uçurumdan çıkarmak ve geleceği yeniden kurmak için ortak bir mutabakat metni hazırladılar. Bu uzlaşı olgusu, liderlerin ve partilerinin kendi rızaları ile bir ortak metinde buluştu. Bu durum bizim toplumumuzda bir ilki oluşturuyor. Bu büyük uzlaşı olgusu kurtuluş savaşındaki M. Kemal Atatürk’ün bin bir zahmet ve uğraş içinde, karşı isyanlara rağmen, oluşturdu Misak-ı Milli ve Kurtuluş Savaşı kadar değerlidir. Zira AKP’nin kesintiye uğrattığı çağdaş uygarlık çizgisindeki rotaya yeniden dönüş bir zorunluluktur. Aksi durumda ülke Orta Doğu bataklığında Orta Çağ toplumu olarak süper güçlerin oyuncağı olmaya adaydır.
Yaşanan Uzlaşı bu boyutta ilk kez yaşandı. Zira bizim insanımız “kişisel” olduğu için genelde uzlaşmayı bilmez. Karşı tarafı biat ettirmek ve kendine bağlamak ister. Oysa “bireyci” Batı insanı bile, karşısındakini de birey olarak gördüğü için Uzlaşmaya yatkındır. Atılan adıma karşılık verir. Beş yılın üstünde yaşadığım Almanya’nın dünyada fark yaratması, “bütüncül dünya görüşü” içinde, çatışma yerine uzlaşma kültürünü etkin kullanmasından kaynaklanır. Çatışmacı sendikacılık olmadı; uzlaşmacı sendikacılık oldu. Almanya hep koalisyonlarla yönetilir. Siyaset ortak ilkelerde uzlaşır. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi ortak tabandır. Sosyal piyasa ekonomisi ortak değerdir. Çevreci Sosyal Piyasa ekonomisinde uzlaşılır. Toplumda sosyal kesimler dışlanmaz. Bu uzlaşı kültürü sinerji yaratıyor.
Altılı masa mutabakatının, bozulan kurumları yeniden ve daha işlevsel kurma gayretinde olduğu kadar geleceği de, uygarlık rotasında yeniden yapılandırma amacı taşıyor. Ancak yol biraz zorlu ve büyük çaba gerektirir. Siyasi çoğunluk sağlanınca yasal düzenlemeler daha kolay getirilir. Oysa zor olan ise yerleşik duruma gelmiş bazı değer, alışkanlıklar ve bozulan sosyal dengelerin yeniden sağlıklı olarak kurulmasıdır. Yoksulluk ve gelir dağılımını, örneğin bugünkü gibi yüksek ve sürekli enflasyonla hızla bozabilirsiniz. Ancak aynı hızda düzeltemezsiniz. Gerçi Altılı Masa Uzlaşmasında; Kalkınma, yenilikçi sanayileşme, çöken tarımı ayağa kaldırma, Milli Eğitim ve çağdaş Üniversite eğitimi yanında; Sosyal Yardım ve sigorta sistemlerinden çalışma hayatı ve engellilere, kanayan yara konut sorunundan sağlık sorunlarına, Aile, çocuk, gençlik ve kadın sorunlarına kadar çok değerli bir uzlaşı ve ortak akıl belgesi ortaya konmuş bulunuyor. Bu bütüncül ve çok yönlü yaklaşım, uzlaşı ve ortak akılla uygulanmalıdır. Zira söz konusu bu Güzel Vatan ve Vatanın yükünü çeken vefakar ve cefakar, iyi yürekli insanlarımızdır. Katkı koyan ve uygulayacak olan herkese şimdiden şükranlarımızla…