Anadolu takılarının gizemli gücü

Hatırlar mısınız? Bundan 50 yıl kadar önce demir 50 kuruşlar vardı. Üzerinde halktan bir kadının Anadolu takılarıyla profilden çekilmiş bir silueti bulunuyordu. Bu sadece ülkemizde değil dünyada bile bir ilkti. O paranın üzerinde görüntüsü olan Sabiha Tansuğ geçtiğimiz günlerde 88 yaşında aramızdan ayrıldı. Önümüzdeki Haziran ayında adına açılacak müzesinin bitişini göremeden hemen bitişiğindeki Bademler köyü mezarlığında toprakla buluştu. Alevi değildi ama vasiyetiyle yıllardır araştırmalarını yaptığı süslerle gömüldü.

Yunanistan’ın Gümülcine kentinde doğdu ama çocukluğu Milas, Tire, Manisa, Akhisar, Bergama yörelerinde geçti. Anadolu’nun günlük yaşamına, giysilerine, takılarına tutkusu da bu yaşam döngüsü içinde şekillendi. 1960’lı yılların başında Meydan Dergisi için turizm yazıları hazırlamak için eşi Haluk Tansuğ ile Bodrum’a giderken otobüsün bozulması ona yeni ufuklar açtı. Yaşam öyküsünden şu satırları okuyalım:

“Çevreyi dolaşırken, çocukluğunda giydiği ve unutamadığı ‘eğribaş’ı bularak satın alan Sabiha Tansuğ’un başlığa olan hayranlığı, onu inceledikçe daha da arttı ve bu da onu hayatını adadığı yöresel kıyafetlerle başlıkları araştırmaya götürdü. Eşiyle yaptığı etütler sonucu, zengin bir koleksiyon oluşturdu. Bu koleksiyonla çok sayıda yurtiçi ve yurtdışı sergiye katıldı.”

 

Etnografik Zenginlik

Sabiha Hanım Anadolu’nun güzelliklerini, kadınların el emeklerini yayma çabalarından hiç vazgeçmedi. Hep geleceğe dönük yaşadı. 200’ü aşkın makale ve çok sayıda kitap yazdı. Kitapların adları bile bir anlam taşıyor: “Türklerin Çiçek Sevgisi ve Sümbülname” “Türkmen Giyimi”, “Geleneklerimiz Göreneklerimiz”, “Anadolu Giyim Kültürü”…  Bu çalışmalarda fotoğraflarıyla birlikte etnografya alanında yurdumuzdaki zenginliklerin tanıtımları var. “Anadolu Takılarının Gizemli Gücü” kitabında anlattığı anıyı size de aktarayım:

“Doğumdan ölüme kadar inançla kullanılan ve bazen soydan soya geçen bu takılar, özellikle kadınların maddi ve manevi desteği olmuştur yüzyıllardır. Bodrum’un Mazı köylerinde halı dokuyan kızlar yağmurdan sonra makilerle kaplı tepelere takı toplamaya giderlerdi. Çünkü Türkmen ve Yörükler sürüleriyle dağlarda konar göçer yaşarken ölülerini çalıların içine gömerlermiş. Zaman aşımıyla yağmur ve sellerin ortaya çıkardığı ve sürüklediği takıları taş aralarından arayıp bulan kızlar sevinçten uçarlardı. Böyle bir takıyı ben de edinip koleksiyonuma katmıştım.”

Sabiha Tansuğ’un 1964 yılında İstanbul’daki Pierre Loti kahvesini işletmeye açan girişimci olduğunu da anmak isterim. Gökhan Akçura, Everest yayınlarından çıkan “Hamini Gırtlak” adlı kitabında Sabiha Tansuğ’un ağzından bu girişimi şöyle anlatıyor:

“Açılış seçkin bir davetli topluluğu önünde yapıldı. Milli kıyafetli genç kızlar, delikanlılar pırıl pırıl parlayan kahve tepsileriyle, altın gibi yanan çay bardakları içinde tavşankanı çaylar, kallavi fincanlarla kahveler, beraberinde lokumlar, simitler, kâğıt helvaları sundular. O gün hayallerimi gerçekleştirmenin mutluluğu ile birlikte maddi ve manevi yorgunluğumu yaşıyordum.” (Yazının tamamı Akçura’nın ‘facebook’ sayfasında bulunabilir)

Ne yazık ki yerel yönetimle başı derde giren Tansuğ turistlerin çekim noktası olan bu ünlü mekanı 1978 yılında terk etmek zorunda kalır. Yetkililerden gördüğü ilgisizlik nedeniyle Şevket Süreyya Aydemir’in bu olumsuzluklar hakkında söylediklerini hiç unutmamış: “Bu topraklarda deve dikeni yetişiyor, adam yetişmiyor, seni anlamazlar Sabiha kız.”

 

Sabiha Tansuğ Vakfı ve Müzesi

Neyse ki onu bağrına basanlar da var. İBB Meclis Üyesi İnşaat Mühendisi dostumuz Mustafa Şafak Baran ve eşi Dua, onun bu yüce tutkusuna sahip çıktı; onun elindeki zenginliklerimizi koruyacak “Sabiha Tansuğ Vakfı”nın kurulmasına öncülük etti. Vakıf ilk iş olarak 2 kitap yayınladı. İBB Başkanı Tunç Soyer’in önsözüyle “Anadolu Takılarının Gizemli Gücü” ile Lütfü Dağtaş’ın önsözüyle “Ege’de Renklerin Cümbüşü”.

Mustafa dostumuz daha sonra Urla Bademler’de Sabiha Tansuğ ve amcası arkeolog Musa Baran adına bir müze binası ve çevresine de etkinlik alanı inşa etmeye girişti. Arkeolojiye meraklılar bilir. Musa Baran İzmir’deki Arkeoloji Müzesi müdürü iken topladığı eserlerle Bademler’de “Oyuncak Müzesi” oluşturmuştu. Mustafa Baran onun notlarından oluşan 4 cilt kitabı basmanın yanısıra bu oyuncak müzesini de yeniliyor. Burası Sabiha Tansuğ koleksiyonunu içeren müzeye komşu olacak.

Sabiha Tansuğ iki yıl önceki bir söyleşide şöyle diyor: “Bademler Kültür ve Sanat Vakfı koleksiyonumu kırsal Bademler Mahallesi’nde kurulacak müzede sergileyecek. Müze uluslararası bir müze olacak. Benim koleksiyonlarım da açılan bu müzede yer alacak. Halk kültürü ağırlıklı bir müze olacak”

Haziran ayını merak ve heyecanla bekliyorum.