Türkiye genelinde yağışlar, normaline göre yüzde 38 azaldı. Sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşmesi nedeniyle 2022 yılının Aralık ayı, son 52 yılın “en sıcak aralık ayı” olarak kaydedildi. Kuraklık en çok tarımı etkileyecek. Uzmanlar, gıda fiyatlarının rekolte azlığı nedeniyle de artacağına işaret ediyor.
Tarımda üretici fiyat endeksi yıllık yüzde 151, aylık yüzde 4,82 oranlarında artarak yine rekor kırdı. Çiftçinin bu maliyetlerle üretim yapması ve bu üretim faaliyetinden geçimini sağlaması neredeyse imkânsız hale geliyor. Dolayısıyla tarımsal gıda üretimi azalıyor. İthalat da tam anlamıyla bir çözüm olmuyor.
Bu maliyetler ister istemez gıda ürünlerinin fiyatını da artırıyor. Gıdada ucuzluk hayal haline gelirken, tüketicinin gıdaya erişmesi de her geçen gün zorlaşıyor. İktidarın zincir marketlerde özellikle gıda fiyatlarını sabitlemeye ve düşürmeye çalışması da sonuç vermiyor.
Birleşik Kamu İş’in halkın enflasyonu ocak ayı araştırmasına göre; gıda fiyatları son 12 ayda yüzde 152,6 arttı. Ocakta geçen yılın aynı ayına göre ekmek yüzde 113,5, et yüzde 94, süt ve süt ürünleri yüzde 104 zamlandı. Bir yıl öncesine göre meyve fiyatları yüzde 240, sebze fiyatları ise yüzde 343 oranında artış gösterdi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) tarafından yapılan araştırmaya göre, 2022’de girdilerde yüzde 100 ile yüzde 400 oranları arasında artışlar yaşandı. Tarımsal girdilerdeki devasa artışların yanında cüce kalan destekler ise anlamını yitirdi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre 2022 yılında bütçeden tarımsal desteklere 39,8 milyar TL ayrıldı. Bu tutar toplamda 2 trilyon 941 milyar liralık merkezi bütçe giderlerinin sadece yüzde 1,34’üne karşılık geliyor.
Küresel gıda fiyatları düşerken, ülkemizde ise artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı resmi verilere göre Türkiye’de gıda enflasyonu Aralık 2022 itibariyle yüzde 77,87 seviyesinde bulunuyor. Türkiye, bu oranla Dünya Bankası’nın 17 Ocak’ta açıkladığı Gıda Güvenliği Raporu’na göre gıda enflasyonunda Zimbabve, Lübnan, Venezüella ve Arjantin’den sonra dünyada beşinci sırada bulunuyor.
Kuraklık tarımda riski artırıyor
Türkiye, susuz bir kış mevsimini yaşıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye son yılların en kurak mevsimini yaşıyor. Yağışların mevsim normallerinin çok altında olması ve sıcaklığın ise mevsim normallerinin çok üstünde seyretmesi kuraklık kâbusunu büyütüyor. Karsız, yağmursuz, susuz kış mevsimi yaşanıyor. Asıl büyük endişe ilkbaharda yağışların az, sıcaklığın ise çok yüksek olması. Boşalan barajların dolmaması, susuz yaz mevsiminin de habercisi. Yaşanan kuraklık şimdilik en çok tarım sektörünü etkiliyor. Birçok bölgede kuraklık nedeniyle buğday ekim alanları filiz bile vermedi. Uzmanlara göre, kuraklığa bağlı olarak tarımsal üretimin zarar görmesi riski çok büyük.
Ocakta tarlalar sulanıyor
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verileri yaşanan kuraklığın boyutlarını çok net olarak ortaya koyuyor. Meteorolojiye göre, yağışlar mevsim normallerinin altında, sıcaklık ise mevsim normallerinin çok üstünde. Yaşanan kuraklık, çiftçiden tüketiciye, sanayiciden ihracatçıya, tarımla ilgili herkesin kabusu oldu. Uzmanlara göre kuraklığa bağlı tarımsal üretimin zarar görmesi riski çok büyük. Asıl büyük endişe ise ilkbaharda yağışların az sıcaklığın ise çok yüksek olması.
Yağışsız geçen mevsim nedeniyle buğday ve arpa gibi hububat ekimi yapan çiftçi, ekimin filiz vermesi için daha önce görülmemiş şekilde ocak ayında sulama yapmaya başladı. Kuyulardan su çekilerek buğday tarlaları sulanıyor. Sulamada kullanılan elektrik veya mazot nedeniyle maliyetler artıyor. Sulanamayan alanlarda ise bazı bölgelerde tohum çimlenmedi, bazı bölgelerde toprakta çürüdü. Çimlenen alanların bir bölümünde ise sıcaklık nedeniyle filizlenen buğday ve arpanın bir kısmı yandı. Kuraklık nedeniyle üretimde, verimde kayıplar bekleniyor.
Yağışlar azaldı, sıcaklık arttı
Aralık ve Ocak aylarında birçok ilde sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. 2022 yılının Aralık ayı, son 52 yılın “en sıcak aralık ayı” olarak kaydedildi. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün (MGM) 1 Ekim 2022-31 Aralık 2022 dönemini kapsayan üç aylık alansal kümülatif yağış raporuna göre Türkiye geneline yağışlarda normaline göre yüzde 38, geçen yıl aynı dönem yağışlarına göre yüzde 29 azaldı. Yağışlar normaline göre Marmara’da yüzde 53, Ege ve Akdeniz’de yüzde 42, İç Anadolu’da yüzde 45, Karadeniz’de yüzde 25, Doğu Anadolu’da yüzde 40, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 26 azaldı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre Aralık ayı yağışlarında, Bingöl, Muş, Van, Hakkari, Erzurum, Konya, Karaman ve Osmaniye çevrelerinde normallerine göre yüzde 80’den fazla azalma gerçekleşti.
Toprak Mahsulleri Ofisi’ne göre İç Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin buğday ekilişinin yüzde 37’sini, Marmara Bölgesi yüzde 11, Karadeniz yüzde 10, Akdeniz ve Doğu Anadolu yüzde 9, Ege Bölgesi yüzde 8’ini karşılarken, Güneydoğu Anadolu buğday ekilişinin yüzde 15’ini, kırmızı mercimek ekilişinin yüzde 90’ını karşılıyor.
Tarımda en büyük endişe ilkbahar yağışların da yetersiz kalması. Çiftçiler, uzmanlar yağışlardaki azalmanın devam etmesi durumunda ilkbaharda mısır, patates, şekerpancarı, yem bitkileri, sebze başta olmak üzere birçok üründe ekim yapılamayacağını ifade ediyor. Sorun sadece susuz tarım yapılan alanlarda değil, yağışlar olmadığı için barajlardaki su seviyesi de çok düşük ve yeraltı su rezervi de azalıyor.
Türkiye en hassas bölgede
Türkiye içerisinde yer aldığı Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden birisi. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne göre iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek olan Akdeniz Havzası’nda bulunan Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yüzde 20 ile yüzde 40 arasında, İç ve Batı Anadolu bölgelerinde ise yüzde 40’ı aşan oranlarda yağışların azalacağı öngörülüyor. Bu durum gelecekte bugünkünden daha uzun ve şiddetli kuraklıkların sıklıkla yaşanması olasılığını artırıyor. Yapılan kuraklık riski çalışmalarında Türkiye nüfusunun 50 milyonluk kesimini barındıran 30 şehrin büyük oranda kuraklıktan etkileneceği görülüyor.
*******
“OCAK AYINDA SULAMA YAPILIYOR”
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, yaşanan kuraklığın en çok tarım sektörünü etkileyeceğini söyledi. DW Türkçe’ye konuşan Remzi Suiçmez, kuru tarım yapılan alanlarda bazı bölgelerde bitki çıkışlarında düzensizlik görüldüğüne dikkat çekti: “Ya tohum çimlenmedi ya da çimlenen alanların bir bölümünde sıcaklık nedeniyle filizlenen buğday ve arpanın bir kısmı yandı. Sulama olanağı olan yerlerde ocak ayında buğdayda sulama yapılması, sulama maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle yaşanan sorunun çözümü için yetersiz kalıyor.”
Suiçmez’e göre, ilkbahar yağışlarının normale dönmemesi halinde sadece kuru tarım alanlarında değil sulu tarım alanlarında sulama yapılacak mısır, şeker pancarı, yonca, sebzeler de dahil birçok üründe verim düşüklüğü ve rekolte azlığı yaşanabilir.
ZMO Başkanı, kış ve ilkbahar aylarında kar ve yağmur olarak yeterli ve dengeli yağışların olmaması durumunda ürünlerde oluşacak ciddi verim düşüklüğü ve üretim miktarı azalmasını, çiftçinin üretimden çekilmesinin takip edeceğini vurguluyor. Gıda arz açığını kapatmak üzere daha yüksek fiyatlarla dışalım yapılmasının söz konusu olabileceğine işaret eden Suiçmez, “Dışalım bağımlılığının artması, tüketicilerin daha yüksek fiyata gıdaya erişimi yani yüksek gıda enflasyonu bizleri yakın dönemde bekleyen sorun alanları” uyarısı yapıyor.
“Gıda enflasyonu yüksekliğini sadece kuraklığa bağlamak kolaycılıktır ve asıl sorunların çözümünü ötelemektir” diyen Baki Remzi Suiçmez, tarımsal girdi fiyat endeksinin Kasım 2022’de yüzde 121, tarım ürünleri üretici fiyat endeksinin de yüzde 151 olduğuna işaret ediyor.
*******
“KURAKLIK, TÜKETİCİ FİYATLARINA OLUMSUZ YANSIYACAK”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar, beklenen yağmur yağışlarının düşmemesi sonucu ekim alanlarında özellikle de İç Anadolu Bölgesi’nde buğday ve arpa üretiminin olumsuz etkilendiğini dile getirdi. Bayraktar, Bu durumun tüketici fiyatlarını etkileyeceğini dile getirdi.
Ege ve Marmara bölgesinde devam eden yağışların özellikle kuru alanlarda üretim yapan üreticileri sevindirdiğini ve bu bölgelerde kuraklık riskinin şimdilik azaldığını belirten Bayraktar, “Fakat yağış almayan İç Anadolu Bölgesi’nde ise kuraklık riski devam ediyor. Önümüzdeki günlerde beklenen yağışlar gerçekleşmezse üretimi ve üreticilerimizi zor günler bekliyor” dedi.
Bayraktar, “2022-2023 yılı tarımsal üretim ve pazarlama dönemi ekim ayı itibarıyla başladı. Başta kışlık hububat olmak üzere, bazı baklagiller, kanola ve bazı sebzelerin ekimleri yapıldı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün Türkiye’de son üç ayda yağışlar uzun yıl verilerine göre yüzde 38, geçen yıla göre de yüzde 29 azalma göstermesiyle kış kuraklığı yaşanıyor. Beklenen kar yağışlarının yeterince gerçekleşmemesi durumunda, ilkbaharla birlikte ekimleri gerçekleştirilecek diğer ürünler için de sıkıntılı bir döneme girilecek” diye konuştu.
Yeterli sulama yapılamaması durumunda birçok üründe verim kaybı yaşanabileceğini söyleyen Bayraktar, “Su yetersizliği ürün tercihlerini de etkileyecek, üretici daha az su isteyen ürünlere yönelecektir. Üretim düşüklüğü gıda arzının gerilemesine neden olacak ve neticede ise yaşanan bu olumsuz durum tüketici fiyatlarına olumsuz yansıyacaktır. Önümüzdeki aylarda yağışların yetersiz olması ve sulamanın yeterli düzeyde yapılamamasıyla mısır, pamuk, şekerpancarı gibi çok su isteyen ürünlerde de sorun yaşanabilir” ifadelerini kullandı.
Bayraktar, ne yapılması gerektiği ile ilgili ise şunları aktardı:
“Kuraklık riskini yönetebilmeli, en az zararla bu afetten çıkmanın yollarını bulmalıyız. Gerek tarım, gerek sanayi sektörleri ve gerekse evde tüketilen suyun tasarruflu olarak kullanılmasını sağlayacak önlemler alınmalı. Basınçlı sulama imkanlarının artırılması sağlanmalı. Bölge bazında kuraklığa ve soğuğa toleranslı tohum çeşitleri daha fazla geliştirilmeli ve hastalıklara dayanıklı çeşitlerinin kullanım alanları yaygınlaştırılmalı. Yeni gölet ve baraj yatırımları başlatılmalı ve devam edenler bir an önce tamamlanmalı. Yer altı sularımızın bilinçsizce ve aşırı bir şekilde tüketilmesi önlenmeli. Güneydoğu Anadolu Projesi, Konya Ovası Projesi, Doğu Anadolu Projesi gibi büyük sulama yatırımlarını içeren projeler bir an önce tamamlanmalı. Acilen eski ve atıl vaziyette olan sulama sistemleri yenilenmeli, kapalı sistemlere geçilmelidir. Yeraltı sularını tutmak için yeraltı barajları inşa edilmeli.”
***********
“ETE VE SÜTE HASRET KALINAN BİR ÜLKE OLDUK”
Mehmet Şakir Örs (Gazeteci-Yazar)- Türkiye çok ilginç bir dönemden geçiyor. Bir zamanlar ‘kendine yetebilir’ olmakla övünen, hatta birçok tarımsal üründe önemli ihracat ülkesi olan Türkiye, bu temel özelliklerini giderek kaybediyor. Başta et ve buğday olmak üzere, birçok tarımsal ürünü ithal eden ülke haline geliyor. Bunun acınası sonucu olarak da et öğrenci çocuklarımıza ancak ‘karne hediyesi’ olarak alınabilen bir ürün haline geliyor. Günümüzün bir başka çarpıcı göstergesi de marketlerde süte ‘alarm’ takılmak zorunda kalınmasıdır. Bütün bunlar tarımda ve hayvancılıkta gelinen olumsuz durumu, acı biçimde gözler önüne sermektedir.
Dünyada gıda fiyatları düşerken maalesef ülkemizde yükselmektedir. Dünya Gıda Örgütü’nün verilerine göre, ülkemiz dünya gıda ürünleri enflasyon oranları sıralamasında, gıda enflasyonunun en yüksek olduğu beş ülke arasındadır. Üstelik bu sıra TÜİK’in yüzde 77’lik resmi gıda enflasyonu oranı temel alınarak yapılmaktadır. Gerçekte gıda enflasyon oranının daha da yüksek olduğu uzmanlarca ifade edilmektedir. Vatandaş günlük yaşamında bu gerçeği bizzat hayatın içinde, çarşıda, pazarda, markette ve mutfakta yaşamaktadır.
Bu hale gelinmesinin temel nedeni 20 yılı aşkın süredir iktidarda bulunan siyasal anlayışın yanlış ve tutarsız tarım politikalarıdır. Tarımın önemsenmemesi ve üretici kesimin sorunlarına çözüm bulunmamasıdır. Birçok üründe ithalata yönelerek, geçici ve günlük kararlarla sorunların geçiştirilmeye çalışılmasıdır. Üreticinin, çiftçinin kendi kaderine terk edilmesi ve bunun sonucu olarak da çiftçinin üretime ve toprağa küstürülmesidir.
Yaşanan bu gerçekler bağlamında, üreticinin mağduriyeti artıyor ve tarımla/gıdayla ilgili sorunlar giderek daha da ağırlaşıyor. Bu durum, tarımsal faaliyetin ve üretimin azalmasını, üreticinin tarımsal üretim faaliyetinden çekilmesini ve verimli tarım alanlarının giderek yok olması ile başka amaçlarla kullanılması sonuçlarını da beraberinde getiriyor. Son dönemde bu olumsuz gelişmeleri tetikleyen bir başka önemli sorun da kuraklık ve iklim koşullarındaki olumsuzluklardır. Çiftçi, toprağını ekemez/işleyemez ve ürününü yetiştiremez duruma düşüyor. Üretici, üretim giderlerini karşılayamaz ve tarımsal girdilerin maliyetleriyle baş edemez hale geliyor.
Kısacası ülkemizde, özellikle son dönemlerde, üreticinin ve tarımla uğraşan insanların mağduriyeti yaşanıyor. Dolayısıyla, para kazanamayan, maliyetlerini bile karşılamakta zorlanan çiftçi, tarımsal üretimden çekiliyor. Buna koşut olarak tarımsal gıda üretimi azalıyor. Gıdaya ulaşmak ve erişmek daha da zorlaşıyor. Ortaya çıkan rakamsal veriler de bu gelişmeleri doğruluyor. Konunun doğrudan muhatabı olan ilgililer ve yetkililer bile, bu verileri kabul etmek zorunda kalıyorlar.
Mecliste kabul edilen 2023 bütçesi ile ilgili rakamlar da tarıma, üreticiye, tarımsal üretime ne denli sınırlı kaynak ayrıldığını ortaya koyuyor. Öyle ki tarımsal desteklemeye yalnızca 54 milyarlık bir kaynak ayrılırken, bununla kıyaslanamayacak büyüklükteki bedeller faize, kur korumalı mevduata ve garanti ödemelerine gitmektedir. Yaşanan bu süreç, bir anlamda üreticinin, çiftçinin ve üreten insanların cezalandırılması anlamına gelmektedir.
Oysa tarım kanununun 21’inci maddesine göre, her yıl milli gelirin yüzde 1’i oranında tarıma ve üreticiye destek verilmesi gerekmektedir. Maalesef bu yasa sürekli göz ardı edilmekte ve yok sayılmaktadır. Bırakın yüzde 1 oranını, bu destek yüzde yarımı bile bulmamaktadır. Tarıma, tarımsal üretime ve çiftçiye böylesine olumsuz ve yetersiz yaklaşım, sonuçta tarımın ve üreticinin kaderine terk edilmesi anlamına gelmektedir.
Bu konuda defalarca yazdık ve uyardık. Bir kez daha yinelemek istiyoruz. Tarımdan, tarımsal üretimden ve gıda sektörlerinden yükselen seslere kulak verilmelidir. Tarım sektörü, üretici kaderine terk edilmemeli ve başta girdi maliyetlerinin düşürülmesi olmak üzere, birçok yönden desteklenmelidir. Yoksa bu olumsuz gidişatın faturası, gün geçtikçe daha da ağırlaşacak ve tümüyle içinden çıkılmaz hale gelecektir. Aslında yapılması gereken, tarımın ve tarımsal alanın tepeden tırnağa ele alınarak, tüm yönleriyle yeniden yapılandırılmasıdır. Tarımdaki olumsuzlukların/sorunların çözümü, böylesi bütünsel yeni bir yaklaşımdan ve yapılanmadan geçmektedir. Seçime ve seçim sonrasında ülkeyi yönetmeye hazırlanan muhalefet, tarımda yeniden yapılanma sürecine de şimdiden hazırlanmalıdır.