AKP’nin iktidar olduğu yıllar, Türk siyaset tarihine “kapkara” bir bölüm olarak geçecektir. Zira, hiçbir dönem;
- Dini değerlerimiz; milli, manevi ve toplum yapımız, bu kadar dejenere olmamış; (Bunların anlattıklarının ve yaptıklarının, gerçek İslamiyet’le, zerre kadar ilgisi yoktur.)
- Demokrasi, hukuk düzeni, ekonomi, tüm sektörler (tarım, sanayi, sağlık, eğitim vb.) böylesine tahrip edilmemiş; (Bu iktidar, zenginlerin ve yandaşların dostudur. Fakir halk umurunda değildir.)
- Yolsuzluklar, yokluklar, yasaklar, baskılar, iftiralar, hakaretler, yalanlar, dışlamalar, kutuplaştırmalar, bu boyuta ulaşmamış; (Kasıtlı olarak toplum kamplara bölünmüştür.)
- Rüşvet, fuhuş, uyuşturucu, kumar, yeşil kat katliamı, tecavüzler, cinayetler, sapıklar, ensest ilişkiler, kamu kaynaklarının yağması, (özelleştirme ve ihale yolsuzlukları) israf, torpil ve kayırmalar/partizanlık, liyakatsizlik, keyfi yönetim, hukuksuzluk, işsizlik, fakirlik, sefalet, gurur/kibir/kendini beğenmişlik, halktan kopukluk, acımasızlık, pervasızlık, çıkarcılık, şirk günahı, kul hakkına tecavüzler bu kadar zirve yapmamış; bu derece aleni hale gelmemiş;
- Milli dini değerlerimiz böylesine paspas edilmemiş; devletin ve mahalli yönetimlerin kadro ve kaynakları; cemaatlerini köle gibi kullanan, dünyevi çıkarların peşinde koşan, her türlü ahlaksızlığın irtikap edildiği, örnekleri ortaya çıkan din baronlarına peşkeş çekilmemiştir. (Bu din istismarcılarının tek derdi sekstir. Bu kadar, Cenab-ı Hak’tan (cc) korkmaz; kuldan utanmaz/rezil, iğrenç tipler görülmemiştir. (Halkımız kasten dinden soğutulmuştur. Ilımlı İslam ihaneti yaşanmıştır.)
- İslamiyet’te Ruhban sınıfı var mıdır? Bu tarikatlar ve cemaatler, hangi hakla kendilerini dinimizin temsilcisi olarak görebilmektedir? Pervasızca şirk günahı işlenmekte, lüks içinde yaşamakta; gönüllü köleleri sömürmektedirler. Bizim tek örneğimiz, Sevgili Peygamberimiz (SAV) değil midir? İktidar hangi hakla (başta, sağlık, içişleri ve milli eğitim bakanlıkları olmak üzere) devlet kadrolarını, bunlara peşkeş çekmektedir? Saçı bitmemiş yetim hakkı olan milyarlarca lirayı nasıl bunlara akıtmakta, kamu mülklerini tahsis etmektedir? (Sadece şeyhler ve Seyyid’ler her tarafı işgal etmiştir.) Hiçbir denetim yapılmamaktadır. Bölücülere fırsat verilmektedir.
- Ve AKP Genel Başkanı, her seçim öncesinde yaptığı gibi “Son defa” oy istemekte, pembe tablolar çizmekte, başarı masalları anlatmakta, hiçbir zaman tutmadığı vaatleri sıralamakta, her suçu muhalefete yüklemektedir. Ve en kötüsü de, her zaman olduğu gibi “Aşırı Gerilim Politikası”nı sürdürmekte, toplumu kin tutacak kamplara bölmekte, tehditlerini ve baskılarını tekrarlamaktadır. Yargı tam anlamı ile bağımlı ve tarafgir hale sokulmuştur. (AKP’liler, hâlâ “Adalet bağımsızdır” hikayesini anlatmaktadır.) Sanki bütün halkımız, yargının tam anlamı ile Saray’ın emrine girdiğini görmüyor? İktidarın işine gelmediği zaman, Anayasa Mahkemesi dahil yargıyı yok saydığımı ve kararlarını pervasızca uygulamadığını hatırlamıyor? Ve “Adalet dağıtmayan devlet yıkılır gider” deniyor?
- Son, İBB Başkanı ile ilgili olarak verilen; hukuka, akıllara ve vicdanlara sığmayan siyasi karar, bunun açık bir örneğidir. Halkın iradesi hiçe sayılmaktadır. En büyük günah irtikap edilmekte, gasp suçu işlenmekte, adalete engel olunmaktadır. Koltuğu vermemek için siyasi kumpaslara vb. her yola başvurulmaktadır. Meşruiyeti kaybetmenin, hezimeti hissetmenin hırsı ile, “Devlet benim. Her şeyin sahibi benim.” mesajı verilmektedir. “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var” özdeyişi akla getirilmemektedir. Halkın, “Açız, işsiziz”, “Yeter, söz milletindir”, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet”, “Hak, hukuk, adalet” feryatları, lüks sarayların duvarlarını, koruma ordularını, evet efendimcilerin çemberini aşamamaktadır. Gözler görmez, kulaklar duymaz, vicdanlar da titremez olmuştur. (RTÜK’ün kararları da tam anlamı ile zulümdür.)
- Neticede ne yapılsa fayda vermeyecektir. Bu kabusları yaşatan yönetim, başımızdan gidecek, zulüm ve haksızlıklar dönemi sona erecektir. İstanbul’un kaynaklarını tekrar sömürme fırsatı bulamayacaklardır. Altı yaşındaki yavruya tecavüz edilmesi ve benzeri yüz kızartıcı, mide bulandıran tablolarla dolu gündemi de değiştiremeyeceklerdir. Yüce Rabbim (cc) masumların dualarını geri çevirmeyecektir. “AKP’ye oy veren cennete gider” yalanları ile oy toplayamayacaklardır. (İnsanlarımız, iktidarın dindar değil, din istismarcısı olduğunu görecektir.) Biraz akıl ve inancı olanlar, aksine bu iktidara oy vermenin, o dehşetli mahşer gününde, çok zor hesap vermeye sebep olacağını idrak edeceklerdir. Dinimize verilen çok ağır zararları anlayacaklardır. Beyinlerdeki kelepçeler ve cehalet zincirleri kırılacaktır.
- Cenab-ı Hak (cc) ihmal etmez, ihmal eder. (Müddet verir.) İnşallah bu haksızlıkların, zulümlerin, zeval (sona erme) günü gelmiştir. (Millet İttifakına nifak sokma, Kılıçdaroğlu ile Akşener ve İmamoğlu’nun arasını bozma gayretleri boşa çıkacaktır.) Yaşlı ve hasta generallere yapılan zulümler, cezasız kalmayacaktır.
Çok önemli bir not: Yanmayan kefen dönemini yaşadık. Şimdi ülkemizi sömürenler sabırsızlıkla “Cepli kefen” üretimini beklemektedirler. Üreticilere duyurulur.
-Müslümanlığın “olmazsa olmaz şartları” baş örtüsü, sakal, sarık, cübbe, şalvar ve din baronuna kölelik etmek değildir. Güzel ahlak, şirk günahına bulaşmamak ve kul hakkına el uzatmamaktır.
– Ailece tanıştığımız, sevdiğimiz Vural Avar’ın (Zindanın kötü şartları içinde) vefat etmesine sebep olan merhametsizleri, Yüce Rabbimin (CC) şaşmaz adaletine havale ediyorum.