Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili görüşlerini cevapladı. Kışlalı, Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener görüşmesi, İYİ Parti üst yönetiminin Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığında takındığı tutum, CHP ve HDP tabanının oy vermeyeceği bir “sağcı” bir adayın seçimi kazanıp kazanamayacağı, – Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınmasına yönelik atılan adımlar, iktidarın seçime yönelik hamleleri konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
GÖZLEM – Onca olumsuz görüntüye ve karşılıklı söz atmalardan sonra Kılıçdaroğlu’nun yemek davetinde buluşma, pürüzleri ortadan kaldırarak “6’lı Masa’nın ilk günlerindeki birlikteliğe dönülmeyi” sağladı mı?
K – Meral Akşener ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında adaylıkla ilgili dallanıp budaklanıp gittikçe gerginleşen demeyeyim ama elektriği artan bir ilişki var. Bu “elektriklenmeye” zaman zaman 6’lı Masa’nın diğer liderlerinden gelen açıklamalar da katkıda bulunmuyor değil. Hafta içindeki yemek, 6’lı Masa’nın dağılmayacağını göstermesi açısından, özellikle Saraçhane mitingi sonrası tekrar toparlayıcı, birleştirici bir fotoğraf vermek ve böyle bir algı yaratmak açısından çok önemliydi. Zaten ikisinin de karşılıklı ama yalnız bir araya gelip oturması, büyük resmi doğru görmek ve göstermek açısından da çok önemli. İkisi de saygın, sağduyulu, mantıklı ve akıllı liderler. 6’lı Masa’yı bundan sonra iki büyük ortak olarak ve sadece bu iki ortak kalsa bile “Masa” olarak dağıtmazlar, dağıtamazlar. Bu hem kendileri açısından büyük bir yıkım hatta bir “son” olabilir, hem de bunun millet açısından, ülke açısından ne kadar büyük bir yanlışlık olacağını en iyi kendileri biliyorlar. Bu konuda da çok ciddi sorumluluk hissediyorlar, bu sorumluluğun gereğini de yaparlar. Bu iki “insan”dan Türkiye’nin aleyhine olacak bir karar çıkmaz. Ama siyasetin gereği itişme çekişme, kabaca “it dalaşı” dediğimiz restleşmeler oluyor olacaktır. Bu da ortamı biraz gerecektir. Ama nihayetinde bu iki lider “arkadaş” olarak veya “ağabey-kardeş” olarak bir arada değiller, çok daha büyük bir emel için, ülkenin “iyiliği” için bir aradalar. Egolarını bir kenara koyup gün geldiğinde diğer “küçük kardeşlerini” de “hizaya” sokarak ortak hedef doğrultusunda almaları gereken doğru kararları alacaklarından şüphem yok. Buradaki en büyük teminat her ikisinin de yurtseverliğini, dürüstlüğünü öne çıkaran karakterleridir. Ama ilişkileri de herhalde hiçbir zaman Masa’nın ilk günlerindeki kadar “saf ve temiz” olmayacak. Sanırım her iki tarafta da Kemal Bey’in tereddütlerinden ve ani kararlarından, Meral Hanım’ın da dobralığından ve siyasi fırsat koklama becerisinden kaynaklanan yanlış anlaşılmalar ve küçük kırıklıklar var ve bunlar ilişkilerinin bundan sonraki bölümüne de yansıyacaktır.
GÖZLEM – Kulislerde Akşener’in İmamoğlu’nun adaylığının imkansız hale geldiğini görerek şimdi de Mansur Yavaş üzerine oynamaya başladığı iddiaları var. Görüşünüz?
K – Bu ihtimal Ankara’da çok konuşuluyor ama ben gerçekleşeceğine ihtimal vermiyorum. Bunun birkaç nedeni var. Bir defa HDP ve Kürt seçmenden oy alamayan bir muhalif adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi çok zor. Yavaş’ın aşırı ırkçı bir söylemi olmamasına karşın daha önce üst düzey HDP yöneticileri de ifade etmişlerdi, Kürt seçmenden ciddi miktarda oy alması zor gözüküyor. Kürt seçmen ona vermedi diye gidip Tayyip Erdoğan’a da verecek değil ama sandığa gitmez, bu da durumu zorlaştırır. Ayrıca Mansur Yavaş’ın İmamoğlu kadar güçlü bir “mağduriyet” kartı yok. İmamoğlu Kürt seçmen nezdinde de sağ seçmen nezdinde de oy alabilecek potansiyele sahip. Ayrıca Yavaş’ın Ankara’da yürüttüğü belediyecilik, dikkat ederseniz, Cumhurbaşkanı ile uyumlu, Erdoğan’ın ona karşı İmamoğlu’na olduğu gibi bir açık sert çekincesi gözükmüyor. Bunun nedeni de dediğim gibi Erdoğan ile uyumlu bir yönetim anlayışı sürdürüyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi de hakikaten bir CHP belediyesi görünümünde değil, kadrolarda hep sağcılar, muhafazakar kökenliler hâlâ etkinliğini koruyor. Dolayısıyla Yavaş’ın CHP tabanında çok büyük bir desteği yok. CHP tabanı Yavaş’ı benimsemekte zorlanır, Yavaş’ın da Cumhurbaşkanı olsa da ne derecede bugünkü 6’lı Masa’nın çizgisini takip eder, ne derece, özellikle eğer 6’lı Masa partilerinin genel seçimlerde hatırı sayılır bir üstünlüğü olmazsa, AKP ile mücadele eder, yolsuzlukların, kadroların üstüne gider bu da tartışmalı. Mansur Yavaş’ın hakikaten sakin, dürüst, farklı kesimleri nisbeten uyum içinde tutan bir yaklaşımı var ama ülkeye güçlendirilmiş demokrasiyi getirecek, AKP’nin eski yaptıklarının üzerine gidecek, sert ve kararlı bir tutumu olabilecek birisi değil. Nihayetinde İmamoğlu tercihi seçimi kazanabilmesi açısından “mantıklı” bir tercih olurdu, hem sağdan, hem soldan oy alabilecek birisi. Ama Kemal Bey’den izni yok ve o izni alsa ve Cumhurbaşkanı olsa bile “kariyer”inin bu genç döneminde sembolik bir Cumhurbaşkanı konumunu kabul edecek yapıda değil. Mansur Yavaş tercihi sol ile, özellikle Kürt seçmen nezdinde sıkıntılı ve seçilse bile Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi ne derecede uygulamaya sokabilir belli değil. Ayrıca Mansur Yavaş’ın aday yapılmayacağını düşünmemin en önemli nedeni de Kemal Bey aday olmak istiyor ve her ne kadar 6 lider birlikte karar verilecek dense de Kemal Bey’in 6’lı Masa’nın adayı olmaması durumunda CHP’yi tutması mümkün değil. Ayrıca açık bir şekilde “Ankara ve İstanbul’u kendi elleriyle iktidara teslim etmeyeceklerini, başkanların Ankara ve İstanbullulara hizmet etmeye devam edeceklerini” kaç defa ifade etti. Buradan artık geri dönemez. Eğer Kemal Bey’in adaylığı kabul görmezse de 6’lı Masa’dan birden fazla aday çıkabilir, ki bu ihtimali de düşük buluyorum. Eninde sonunda Kemal Bey 6’lı Masa’nın adayı olarak açıklanacak ancak bu süreçte de çok yıpranmış olacak. Oluyor.
GÖZLEM – İYİ Parti üst yönetiminin, tabandan gelen “Solcu ve Alevi bir aday desteklenmemeli” baskısını karşılayamaması” sebebiyle “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ‘Hayır’ durağına geldiği” açık açık konuşuluyor. Ne diyorsunuz?
K – Doğru o noktaya geldiler. Ama işin bu noktaya gelmesinde Kılıçdaroğlu’nun adaylık konusunda “kararlı” bir görüntü vermemesinin, kendi tereddütlerinin ve bunun özelde İyi Parti’nin ve genelde sağın belli bir kesiminde bir fırsat penceresi olarak görülmesinin etkisi büyük. Dolayısıyla mesele Kemal Bey adaylığını açıklamak istediğinde İyi Parti ve 6’lı Masa’da bu durumun nasıl karşılanacağıdır? Kemal Bey kabul görmeyeceğini düşünürse ya adaylığını Masa’ya getirmez ya da “Hodri meydan” diyerek bir dayatma yapar. Zamanı geldiğini düşündüğünde eğer Kılıçdaroğlu 6’lı Masa’da “Adayım” derse, diğerlerinin buna karşı çıkma olanaklarının olduğunu düşünmüyorum. Çünkü o noktadan sonra Kemal Bey’e “Hayır” demeleri tamamıyla bir güvenoyu eksikliğini gösterir ki, bu durumda 6’lı Masa eskisi olduğu gibi birlikte bir görünüm verip seçimlere gidemez. Dağılmaya kadar gider. 6’lı Masa’nın liderlerinin Kemal Bey’in adaylık isteğine “Hayır” demeleri durumunda; Kemal Bey bunu kabul ederse CHP’yi ve büyük ölçüde siyaset kariyerini elinden kaçırır. Bunu olası görmüyorum. Eğer 6’lı Masa liderlerinden onay almamasına karşın “Ben yine de adayım” ısrarını sürdürürse, bence diğer liderler onun adaylığını büyük ihtimalle kabul ederler. Küçük bir olasılık ama etmezlerse de Masa’dan başka aday ya da adaylar çıkabilir.
GÖZLEM – CHP ve HDP tabanının oy vermeyeceği bir “sağcı aday” seçimi kazanabilir mi?
K – Hayır. Ekmeleddin İhsanoğlu örneği bunu çok açık gösterdi. Abdullah Gül gibi bir aday kabul edilemez ama CHP tabanı sağ tandansı olsa da Mansur Yavaş gibi bir adayı kabullenebilir. Ancak sadece CHP tabanının kabullendiği bir sağcı adayın HDP seçmeninden oy almadan seçimi kazanabilmesi çok zor olur. Bu noktada da iş Selahattin Demirtaş ve onun çizgisindeki seçmenin sağduyusuna kalıyor. HDP’nin, Tayyip Erdoğan’ın iktidardan gitmesi için Mansur Yavaş veya Meral Akşener gibi bir adaya oy verebilecek bilinçte ciddi bir seçmen kitlesi olduğunu düşünüyorum. Ama HDP yönetimi değil Selahattin Demirtaş buna “yol” verirse. Çünkü HDP yönetimi, seçimde kazandığı tüm belediyeleri “kayyum” atayarak elinden alan, Selahattin Demirtaş başta olmak üzer üst düzey pek çok yöneticisini haksız bir şekilde hapse atan, hatta HDP’yi kapatmayı bir baskı unsuru olarak sürekli gündemde tutan iktidara karşı ideolojilerine tamamen aykırı olmasına karşın, bir Anayasa değişikliği önerisini dinlemek içtin AKP’li yöneticilerle aynı masaya oturup, bu öneriyi kabul edebilecekleri havasını vermekten bile imtina etmiyorlar. Bütün bu haksızlıklara karşı böyle davranabilmeyi içine sindiren bir yönetim yeri gelirse, ciddi kazanım sağlayacaklarını düşünürlerse, seçmenlerinin muhalefet yerine iktidarın yanında olmalarına yol açacak bir söylem içine bile girebilir.
GÖZLEM – Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınması mümkün mü? Bu hamle nasıl bir tepkiye sebep olur ve sandığa nasıl tesir eder?
K – Görevden alınması tabii ki teknik olarak mümkün. Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan geçen hafta bunun nasıl gerçekleşebileceğini şöyle anlattı: “Hem istinafta hem de Yargıtay ile ilgili daire başkanlarının dosyaları öne alma yetkileri var” Buna göre Erdoğan isterse bu safhaları hızla bitirtip İmamoğlu için seçimlerden önce “en uygun zamanda” yasak kararının onanmasını çıkartabilir. Buradaki belirleyici kelime “isterse”. Bunun cevabı da sizin ikinci sorunuzda yatıyor. “Bu hamle nasıl bir tepkiye sebep olur ve sandığa nasıl tesir eder?” İlginç ama sürpriz olmayacak bir şekilde, bu soruyu şu anda Türkiye’de en fazla düşünen kişinin Tayyip Erdoğan olduğunu düşünüyorum. Eğer Erdoğan kendisi açısından bunun diğer alternatife göre daha doğru olduğunu düşünürse, gerekli adımları attırıp İmamoğlu’nu görevden aldırabilir. Burada Erdoğan açısından sadece ve sadece “fayda” kıstası önemli olacak.
GÖZLEM – Bir de “çoklu aday” denilerek “6’lı Masa’dan Kılıçdaroğlu’na karşı bir adayın sahaya sürülmesi” karşı taraftaki “tek aday” Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürer. Büyük seçmen kitlelerinde “6’lı Masa’da birlik ve beraberlik yok” algısını yaratmaz mı?
K – Haklısınız, bu ihtimal de 6’lı Masa’daki partiler içinde sıkça dillendiriliyor ve konuşuluyor. 6’lı Masa’nın sağ eğilimli 5 partisi bunu bir seçenek olarak değerlendirirken, CHP’de de böyle bir olasılığın olduğunu ve bunu dikkate almak gerektiğini düşünenler var. Eğer 6’lı Masa’dan bir liderin –ki bu lider ya Kemal Kılıçdaroğlu olabilir, ya da her seferinde ısrarla reddettiği için benim ihtimal vermediğiım ama buna rağmen ismi hep dillendirilen Meral Akşener olabilir– adaylığı üzerinde anlaşılamayacağı ortaya çıkarsa, bu durumda ara çözüm olarak Kemal Bey’in adaylığı ve 6’lı Masa’nın bir zaman ifade edildiği gibi üç muhafazakâr partisinin ortak bir adayı ortaya çıkabilir. Ben bu ihtimali düşük görüyorum ama evet, böyle bir ihtimal var. Doğru, bu durum bir taraftan “birlik ve beraberlik görüntüsü” sorunu yaratabilir, ama öte yandan ilk tur için ayrı, ikinci tur için ortak bir seçim stratejisi ortaya konabilir. İlk turda Kemal Bey’e oy vermeye “içi sinmeyen” ama Tayyip Erdoğan’a da karşı olan dindar, muhafazakâr seçmen kitlesi, onun karşısındaki örneğin genç, dürüst, bilgili muhafazakâr lider Ali Babacan’a oy verebilir. Bu durumda şartlar oluşursa ilk turda Muharrem İnce’nin de kurulması beklenen yeni ittifakla aday olabileceği düşüncesindeyim. Böylelikle muhafazakâr seçmen kitlesi ilk turda içine sinerek muhafazakâr adayına, CHP’nin “sağcılaştığını” ve “gericiliğe yeterli tepki göstermediğini” düşünen katı laik seçmen kitlesi de İnce’ye oy verdikten sonra, ikinci turda bu “alt” kitleler hasbelkader “ülkeyi kurtarmak adına” Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermeyi “içlerine sindirebilirler”. Ama tabii bu çok “karmaşık” şartların tamamen muhalefetin istediği şekilde yönetilmesi ve sonuçlandırılması çok zor olacak ve gereksiz bir risk ve karışıklık ortamı yaratacak. En doğrusu bir an önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olarak belirlenip açıklanmasıdır.
GÖZLEM – İktidarın “asgari ücret / zam yağmuru / Emekli-Memur maaş zamları / EYT kıskacından kurtulup, bu kıskacı seçim sandığına olumlu yansıyacak bir hamleye dönüştürmesi mümkün mü?
K – Aslında sonradan maliyeti çok yıkıcı olacak olmasına karşın, iktidar bu alanlarda atabileceği tüm adımları atıyor ve atmaya da devam edecek. Bu konularda geniş halk kitlelerini hayal kırıklığına uğratacak “beceriksizlikler”, örneğin “dağ fare doğurdu” dedirtecek bir EYT çözümü veya emekli memur zam oranı açıklanmasını beklemiyorum. Bunlarla beraber, Şubat ayından itibaren kredi musluklarının tekrar açılacağını da düşünüyorum. Kredi musluklarının açılmasının etkisi ve Mart gibi bir ara dönem maaş düzenlemesiyle beraber, baz etkisi nedeniyle yüzde 40’lara düşecek enflasyon rakamlarının da desteğiyle ekonomide nispeten “olumlu” bir havanının yaratılacağı bir iki-üç aylık döneme girilmesi mümkün olabilir. İktidar seçime bu “sahte” olumlu ortamın yaratacağı havada girmek istiyor. Ancak bu son iki yılın dar gelirli büyük seçmen üzerinde yarattığı yıkıntı ile beraber geleceğe umutla baktıkları bir dönemi hatırlamayan gençlerin etkisiyle, yani sadece ekonomik değil, sosyal ortamdaki kutuplaşmanın, haksızlıkların, ümitsizliklerin etkisiyle iktidarın yaptığı iyileştirmelerin tek başına tekrar iktidarda kalmalarına olanak tanımayacaktır.