Doktor da, ilaç da, randevu da yok!

AKP’nin 20 yıllık iktidarında en fazla övündüğü sağlık sisteminde büyük çöküş yaşanıyor. Türkiye’den yurtdışına hekim ve sağlıkçı göçü sürerken, ilaç sektöründe de sıkıntılar baş gösterdi.

Vatandaş, muayene olmak için günler sonrasına randevu alabiliyor. Doktor muayenesinden sonda tomografi, MR veya ultrason gibi tetkikler için ise aylar sonrasına gün veriliyor. Bütün bu zorlu süreç aşıldıktan sonra bu defa da ilaç sıkıntısı ile karşılaşılıyor. Eczacılar ve hastalar, birçok ilacın bulunamamasından şikâyetçi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, temininde zorluk çekilen ilaçların üretiminin artırılacağını ve bu tür ilaçlarda ihracata sınırlama getirildiğini açıkladı. Kısacası, ülkemizde sağlık sistemi alarm veriyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın doktorlar için “Açık konuşuyorum, gidiyorlarsa gitsinler” açıklamasının ardından, Türkiye’den yurt dışına doktor ve hemşire göçü hızlandı. Türk Tabipler Birliği (TTB), Kasım ayında 264 hekimin ‘İyi Hal Belgesi’ için başvurduğunu, 2022’nin 11 ayında toplam başvurunun 2 bin 417’ye yükseldiğini açıkladı. Buna göre, 10 yılda hekimlerin yurt dışına göçmek için TTB’den aldıkları bu belgeye başvuru sayısı 7 bin 746 oldu.  Böylelikle 2022 yılının on bir ayında yurt dışına göç eden doktor sayısı rekor seviyeye ulaştı.

Sağlıkta alarm zilleri uzun süredir çalıyor. Sıkıntı her geçen gün artarak “Doktor da, ilaç da, randevu da yok” durumuna getirdi. İktidarın “sağlıkta çağ atlandı” savunmasının aksine gelişmeler yaşanmaya başladı. İzmir’de Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi’nde 19 Aralık günü muayene olan hastaya MR tetkiki için 30 Mart 2023’e gün verildi. Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde, 28 Ekim 2022 günü randevu başvurusunda bulunan bir hasta, ancak 5 Aralık 2022 gününe randevu alarak muayene olabildi. Hastanın kesin teşhisinin konabilmesi için kolonoskopi istendi. Ancak, hasta kolonoskopi için ilgili birime gittiğinde büyük bir şokla karşılaştı. Çünkü, kendisine 29 Mayıs 2024 günü saat 08.00’e randevu verildi. Bu sağlık skandalı sosyal medyadan paylaşılınca çok sayıda tepki yorumu aldı. Aynı hastanede, MR ve diğer tetkikler için de günler sonrasına randevu verildiği ileri sürüldü.

İlaç krizi yaşanıyor

Piyasada yaşanan ilaç krizi ise tırmanışını sürdürüyor. Eczacılar ve vatandaşlar, çok sayıda ilaca ulaşamıyor. Eczacılar, her dört ilaçtan birinin bulanamadığını belirtiyor. İlaç sorununun aşılması için ilaç fiyatlarında şubat ayında yapılması planlanan zam, döviz kurundaki artış nedeniyle tedarik ve üretimde yaşanan sorunları engellemek için öne çekilerek, İlaç fiyatını belirleyen euro değeri yüzde 36,77 oranında artırıldı. Uzmanlar bu adımın ilaç sorununu çözmediğini belirterek,  kalıcı çözümler beklediklerini ve ilaçta dışa bağımlılıktan kurtulmak için Türkiye’nin kendi ilacını üretmesi gerektiğini vurguluyor. Sağlık sisteminde sorunlar çizmeyi aşarken; devletin kalıcı çözümler üretmemesi tepki topluyor. Çanlar sağlık sisteminde yapıcı adımlar atılması için çalıyor.

“İlaçta dışa bağımlılık ciddi boyutta”

İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Süleyman Kaynak, sağlık sisteminde ciddi sorunların yaşandığını kaydetti. Önemli miktarda ilacın piyasada bulunamadığını, sorunun temel nedeninin ilaçta dışa bağımlılık olduğunu belirten Kaynak, piyasada kullanılan ilaçların yüzde 85’lik kısmının ithalatla karşılandığını anlattı. Kaynak, “İlaçlar ya doğrudan yapılı şekilde ithal ediliyor ya da birçoğunun hammaddesi ithal ediliyor. Hatta şişeler gibi bir takım ambalaj unsurları yurtdışından geliyor. Bu konuda çok ciddi bir dışa bağımlılık söz konusu” dedi. 

“Türkiye kendi endüstrisini oluşturmalı”

Türkiye’nin kendi ilaç endüstrisini mutlaka kurması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Süleyman Kaynak, ilaçta dışa bağımlı olunduğu sürece sorunların çözülemeyeceğine işaret ederek, “Sağlık sektörünü ayakta tutmak için kendi ilaç endüstrimizi geliştirmeliyiz. Geçmişte bir takım yerli, devlete de ait fabrikalar vardı. Mesela SSK başlı başına bir ilaç üreticisiydi. Çok basit bir takım ilaçları, günlük kullanımı yüksek, ağrı kesici, ateş düşürücü gibi temel ve tüketimi çok olan ilaçları üretirdi. Bunların hepsi kapatıldı ve bu konudaki dışa bağımlılığımız çok hızlı şekilde arttı.” diye konuştu

Türkiye’de ilaç fiyatlandırmasını yapan Sağlık Bakanlığının döviz fiyatını da belirlemesini eleştiren Kaynak, “İlaç konusunda ve tıbbi teçhizat ve donanım konusunda döviz fiyatı Sağlık Bakanlığında, Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası veya serbest piyasadan çok farklıdır. Sağlık Bakanlığı olarak euroyu yarı fiyatından sayamazsınız. Dolar, euro kuru, Sağlık Bakanlığında ayrı, Merkez Bankasında ayrı olamaz. Bunun gereği neyse onun yapılması lazım” diye konuştu.

“SGK bütçesi artırılmalı”

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK), ilaç kalemleri için ayırdığı yıllık bütçenin yetersiz olduğunu belirten Kaynak, “SGK’nın ödüyorum dediği ilaç kalemleri için yıllık bir bütçe ayrılması gerekiyor, fakat bu bütçe gerek ilaç fiyatları gerek döviz fiyatları gerek tüketimin artışı gibi faktörlerle karşılanamıyor. Maliye, SGK’ya gerçekten ilaç ihtiyacına karşılık gelecek miktarda bir bütçe vermiyor. SGK’nın bütçesinin artırılması gerekiyor. İnsanların sağlığı için, SGK’nın bütçesi, özellikle ilaç alanında artırılmalıdır” dedi. 

Sağlık sisteminde bir diğer önemli sorun olan hastaların randevulara ulaşamaması sorununun çözümünün zor olduğunu belirten Kaynak, nedeninin sağlıkta dönüşüm programı diye ifade edilen ve son 20 yıldır uygulanmakta olan sağlık politikası olduğunu söyledi. Bu sağlık politikası ile kamu yönetiminin sağlığın ticari bir faaliyet haline gelmesini hedeflendiğini dile getiren Kaynak, “Hastaneler işletme, hastalar müşteri olarak değerlendirilmiş durumdadır. Ticari bir sistemde ne kadar çok müşteri varsa o kadar başarılı sayılırsınız” dedi.

“Kamu yönetimi tarafından 20 yıldır, hasta sayısını artırmak, her yönüyle bunu teşvik etmek suretiyle kışkırtılmış hasta potansiyeli diye tarif ettiğimiz bir sürece gidildi” diyen Kaynak, “Bu süreç Türkiye’de olması gerekenden çok daha fazla sayıda sağlık sistemine müracaatı getirdi. Türkiye’de şu anda 1,3 milyara yakın hasta sağlık sistemiyle yıllık olarak temas etmektedir. Bu çok yüksek bir rakamdır. Yaklaşık olarak her 20-25 gün içerisinde Türkiye nüfusu kadar insanın sağlık sistemi ile temasa geçmesi demektir. Böyle bir sistem hiçbir şekilde çalıştırılamaz. Mümkün değildir” ifadelerine yer verdi.

“Basamaklandırılmış sistem uygulanmalı”

Sorunun çözümü için dünyada bilinen basamaklandırılmış sağlık sistemi modelinin uygulanması gerektiğini ifade eden Kaynak, “Bu model Türkiye’de bilerek uygulanmadı. 1. Basamak olan sağlık ocakları yatırım yapılmadığı için gerek insan gücü gerek donanım olarak çok çalıştırılmadı. Hiç yatırım yapılamayan bir alan halinde bırakıldı ve birinci basamak çok iyi çalışmadığı için de iş diğer basamaklara kaldı. İkinci basamak olan, hizmet hastaneleri dediğimiz kamu hastaneleri de düzgün çalıştırılmadı” sözlerine yer verdi.

Tüm yatırımın, üçüncü basamak denilen eğitim ve araştırma hastanelerine yapıldığını söyleyen Kaynak, “Türkiye’de 2013 yılından itibaren 34 hastanelik bir şehir hastaneleri projesi yapıldı. Bu inanılmaz pahalı bir yatırımdır. Bunun yerine 1. ve 2. Basamak desteklenmiş olsaydı 3. basamağa bu kadar yüklenmek gerekmeyecek ve bu şekilde randevu tıkanıklıkları ile karşılaşılmayacaktı. Dolayısıyla hastalanan her vatandaş kalkıp üçüncü basamaktan randevu almaya çalışıyor. Ve bu nedenle de şu anda MHRS dediğimiz randevu sistemi dolmuş taşmış demektir. Kamu yönetimi eskiden kuyruklar oluşuyor diyordu. Şimdi kuyruk çok daha fazla ama ortada görünmüyor çünkü elektronik ortamda kaç kişinin beklediğini bilmiyoruz” diye konuştu.  

“Aile hekimliği merkezleri, tercih edilebilir kılınmalıdır”

Devletin birinci basamak olan aile hekimliği merkezlerini, kamu adına inşa etmesi gerektiğini vurgulayan Kaynak, “Hekimlere biraz daha yüksek maaşlar verilip, orası daha cazip hale getirilirse hekim, birinci basamakta görev yapabilir ve böylelikle büyük hasta kitlelerinin özellikle önleyici ve basit hastalıkların tedavisi açısından hastanelere yönelmeyeceği bir sistem kurulur. Öteki türlü sağlık sistemini 3. basamakla çözemezsiniz. Kamu yönetimi birinci ve ikinci basamaktan vazgeçmiştir. Sadece üçüncü basamakta sağlık hizmeti verdiğini düşünmektedir ve çok büyük bir yanılgı içerisindedir. Şu anki çıkmazın nedeni de budur. İster 5 dakikada hasta baktırsın, ister yeni hekim alsın, ister mesai sonrası hasta baktırsın üçüncü basamakla bir sağlık sisteminin çözülmesi mümkün değildir. Ve tıkanmaya mahkûmdur, zaten şu anda da tıkanmıştır” ifadelerini kullandı.

“Olumsuz koşullarda çalışılıyor”

Sağlık sisteminin en büyük sorunlarından biri olan hekimler göçüne dair konuşan Kaynak, Türkiye’de hekimlerin olumsuz koşullarda çalıştırılmasını eleştirerek şöyle dedi:

 “Özlük hakları çok kötü, çalışma şartları çok kötü sağlıkta şiddet hatta terör dediğimiz olay son derece yaygın. Günde 80 tane beyaz kot veriliyor. Liyakatsizlik, mobbing tüm bunlar sağlık sisteminde artık insanların çalışmak istemediklerini gösteriyor. Masa başından sağlık sistemini dizayn edemezsiniz. Sağlık bakanlığının yaptığı gibi. Veya bir özel sektör patronunu getirip kamu hastanelerini yönetmekten sorumlu sağlık bakanlığı koltuğuna oturtamazsınız. Ama bu Türkiye’de oldu. Özel hastane patronu olup aynı zamanda sağlık bakanlığı yapıp, kamuyu işletmezsiniz. Onun yerine özel hastaneciliği özelilikle kendi kurumunuzu geliştirmeye çalışırsınız. Türkiye’de sağlık bakanlığı maalesef böyle çalışıyor. Dolayısıyla hekimler de bu ortamda hayatlarını sürdürmek istemiyorlar. Yurtdışında fırsat bulan gidiyor.”

“İLAÇ KRİZİNİ AŞMAK İÇİN AYAĞI YERE SAĞLAM BASAN YÖNTEMLERE İHTİYAÇ VAR”

İzmir Eczacılar Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, yaşanan ilaç krizinin önüne geçmek için ilaç fiyatını belirleyen euro değerinin bir miktar artırılmasının kısa süreliğine bir rahatlama yaratacağını belirtti. Sayılkan, Türkiye’nin ilaçta ciddi oranda ithal ürünlere teslim olması nedeniyle gelecek ile ilgili kaygılarının arttığını söyledi. Kalıcı ve ayağı yere sağlam basan yöntemlere ihtiyaç duyulduğunun altını çizen Sayılkan, Türkiye’de ilaç üreten firmaların teşvik edilip desteklenmesi gerektiğini vurguladı ve “İlaç üreticileri, ithalatçıları ve eczacılar ile ortak akılla bir çözüm üretmek gerekiyor” dedi.

Sayılkan, yaşanan ilaç sıkıntısının giderilmesi amacıyla yapılan düzenlemeyle yüzde 36.77’lik artışla ilaçta euro sabit kurunun 10,75 TL olarak uygulanmasına dair, “Türkiye’de üretilen ilaçların hammaddesi de dahil ilaçta ne yazık ki dışa bağımlıyız. Keşke ülkede kur artmasa, enflasyon olmasa da bunları konuşmasak ama Türkiye’de ekonomik bir tablo var. Bu tabloya göre de eğer talepler karşılanmadığında, eczacılar ve vatandaş hep beraber iş birliği içinde ilaç arıyor, ilaç bulmaya çalışıyor. Geçtiğimiz hafta düzenleme yapıldı ama bugün beklenen ilaçların piyasaya çıkması ile ilgili rahatlık henüz olumlu noktalarda değil. Zaten ithal ilaçlarda çok bir şey beklemiyordum ama Türkiye’de üretilen ilaçlarda bir rahatlama olur, fakat kısıtlı miktarda ilaç geldiğini söylüyorlar. Bu da tabloya yakın bir zamanda yansır ama yine de hammaddelerde sorun olduğunu öğrendim. Bunların temininde bir takım sıkıntılar var. Bu yapılan, sorunları ortadan kaldıran bir düzenleme değil. Sadece kısa süreliğine bir rahatlama yapacak” dedi.

İlaç sorununun çözümüyle ilgili köklü bir takım değişikliklerin yapılması gerektiğine vurgu yapan Sayılkan, “Bu işi, euro kurunu bir miktar artırarak çözme şansı yok. Köklü bir takım değişikliklerin yapılması gerekiyor. Özellikle ilaç fiyat kararnamesinden vazgeçmek gerekiyor, başka bir yöntem bulmak gerekiyor. Kalıcı ve ayağı yere basan sağlam yönteme ihtiyacımız var. Türkiye’de gerçekler var; personel giderlerindeki artıştan, hammadde teminindeki sıkıntıya kadar. Bunların tamamı gözden geçirilip ilaç üreticileri ile ithalatçıları ile ortak bir çözüm bulmak gerekiyor. Eczacıların da masada olduğu, ortak akılla bir çözüm üretmek gerekiyor. Geçmişte olduğu gibi maliyet artışını gerektiren unsurlar değerlendirilip bunlara paralel olarak bir oransal zam yapılmalı ama senede bir defa değil” diye konuştu.

“Yok dediğimiz için çok mutsuzuz”

Eczacıların ve vatandaşların ilaca ulaşamadığı için yaşadığı sorunları dile getiren Sayılkan, “Bu çözümü bu kadar zor bir şey değil. İnsan sağlığı ile ilgili bu kadar önemli bir konuda insanlar mağdur oluyor. Bu işin iki mağduru var, biri eczacılar biri de vatandaşlar. Biz ilacı bulamadık, ilacımız yok demek zorunda kaldığımız için ciddi anlamda çok mutsuzuz. Umarım bizim sesimizi duyarlar, çözüm ile ilgili taleplerimizi değerlendirirler ve bu işi bir an önce çözeriz çünkü bu Türkiye’nin çözemeyeceği bir sorun değil. İlaç alırken de muayene ücreti, farkı ve katkı payı ödeyen bu ülkenin değerli insanlarının daha nitelikli şekilde hizmet alması gerekiyor. Her sene klasikleşen ilaç kıtlığı dönemini bir şekilde ortadan kaldırmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.