Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili görüşlerini cevapladı. Kışlalı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olma girişimleri, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “ön kesme” girişimleri, Ekrem İmamoğlu’na verilen mahkümiyet kararı, gelişmelerin ardından Altılı Masanın geleceği, TRT’nin medreselere yaptığı özel belgesel, hayat pahalılığı ve asgari ücret konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
********
GÖZLEM – İYİ Parti Kılıçdaroğlu’nun önünü kesmeye mi uğraşıyor? Meral Akşener’in “seçilecek aday” şifresinin içinde “Aday Sağcı ve Sünni olmalı” talebi mi yatıyor?
K – Kemal Bey fırsat varken adaylık hamlesini yapmadı, yapamadı veya yapmak istemedi. Bunun altında kimine göre “ürkek”, kimine göre “tedbirli olması” yatıyordu. Bana göre mükemmeliyetçi bir anlayışla “en uygun zamanı kurgulamayı ve bunun taşlarını döşemeyi” hedefliyordu. Ancak zaman içinde bu yaklaşım 6’lı Masa’da tereddütlerin ve fırsat pencerelerinin belirmesine yol açtı. Adaylık konusunu çok fazla ortada bıraktığı için, 6’lı Masa’daki liderlerin ötesinde partilerinin önde gelen eğilimlerinin de iyice dillenmeye başlanmasına neden oldu. İyi Parti’de dillenmeye başlayan “Seçilecek aday” süreci böyle başladı. Son gelinen noktada, İmamoğlu’nun önünün kesilmesine dönük mahkeme kararı sonrası, art niyeti olduğunu düşünmüyorum, ama Meral Akşener siyasi olarak bir fırsat penceresi, bir rüzgâr yakalandığını görüyor olacak ki artık açıkça ifade etmese Ekrem İmamoğlu’nun Millet İttifakı ve 6’lı Masa’nın Cumhurbaşkanı Adayı olması gerektiğini düşünüyor. Eğer sağcı olmaksa, Kemal Bey’in bazı söylem ve politikaları sağa Ekrem İmamoğlu’nun şimdiye kadar gösterdiğinden daha fazla göz kırpıyor. Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasının zaten bu yüzden ona oy vermeyecekler dışında özellikle kararsız kesimden oy almaması veya insanların kararlarını olumsuz olarak değiştirmesi için ciddi bir etken olacağını sanmıyorum. Mesele daha çok Akşener’in, İmamoğlu’yla ilgili Belediye Başkanlığı’nın elinden gitmesine yol açacak yargı süreci sonrası oluşan büyük “haksızlık” ve “mağduriyet” ortamını bir fırsat olarak görmesinde. Kemal Bey’in de tam kararlılık göstermediğini gördüğü ve bunun bir fırsat olabileceğini düşündüğü için olsa gerek rüzgârı arkasına alıp sadece İyi Parti için değil Millet İttifakı ve 6’lı Masa için bir ivme yakalamak ve iktidar ile birlikte Cumhurbaşkanlığını elde etmek istiyor. Biraz “it dalaşı” ve blöf yapma üzerine gidecek bir siyasi döneme giriyoruz. Ekrem İmamoğlu’na “ahmak” cevabı için 2 yıldan fazla ceza vererek hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı, hem de olası Cumhurbaşkanlığı adaylığını elinden almaya yönelik iktidar stratejisinin baştan itibaren Erdoğan tarafından kurgulandığı bir gerçek. Erdoğan, İstanbul belediye başkan adayı olan İmamoğlu’nun Ordu Valisi’ne hakaret ettiğinin iddia edildiği dönemde “Yasalarımızda bir ilin valisine küfürlerin karşılığı belli. … Bu ise daha belediye başkanı olmadan bir ilin valisine küfür ediyor. Siz Vali’ye ‘İt’ derseniz bunu kimse yemez. Yargı bu şeyi (kararı) verdiği takdirde, vermesi halinde zaten bu (belediye başkanlığı) düşer. Hele hele belli bir konu var ki özellikle yargı süreci içinde belli bir süreyi aşan bir cezayı alması halinde bu düşecektir. Göreve gelmeden bu işi yapması suretiyle o cezayı aldığı anda bir defa bu benim kanaatimdir, yargı da bu kararı verirse, belediye başkanlığım benim nasıl düştüyse, onun da düşer” demişti. Şimdi her ne kadar mahkemenin istinaf ve Yargıtay ayakları olacak olsa da, Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan İmamoğlu’na verilen 2 yıl 7,5 aylık hapis ve siyaset yasağı kararının önce istinaf, ardından Yargıtay’daki temyiz aşamasında öne alınabileceğini “Hem istinafta hem de Yargıtay ile ilgili daire başkanlarının dosyaları öne alma yetkileri var” diyerek açıkladı. Buna göre Erdoğan bu safhaları hızla bitirtip İmamoğlu için seçimlerden önce “en uygun zamanda” yasak kararının onanmasını çıkartabilir. Eğer İmamoğlu, Akşener’in istediği gibi Cumhurbaşkanı adayı yapılırsa olabilecekleri Aktan şöyle ifade etti: “Dava Yargıtay tarafından onanmadıkça, görev suçu değildir. Ceza kesinleşmeden aday olunur, adaylık devam ederken listelerin kesinleşip kesinleşmediği tarihe bakmak gerekecektir. Listeler kesinleşmeden önce hüküm verilirse İmamoğlu’nun yerine yeni bir aday gösterilebilir. Ancak aday listeleri kesinleştikten sonra cezanın kesinleşmesi halinde artık yeni bir aday gösterebilme imkânı yoktur.” Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muharrem Akkaya ise konuyla ilgili “Adayken ceza alırsa adaylığı düşmez, isterse yarışabilir ama seçilmesi durumunda mazbatası verilmez” dedi. Dolayısıyla her iki senaryoda da İmamoğlu’nu aday göstermek çok riskli bir hamle olur. Ama Erdoğan halkta ortaya çıkacak mağduriyet tepkisini ve İmamoğlu’nun arkasına aldığı rüzgârın fırtınaya dönüşebilme ihtimalini göre göre bu karar almak için her zaman olduğu gibi havayı koklayacak ve en uygun zamanı bekleyecektir. Böyle bir durumda iddialaşma nasıl sonuçlanır belli olmaz. Ancak İmamoğlu’nun adaylığı elinden alınsa bile oluşacak tepki, oyların bir başka adaya gitmesine yol açar. Öte yandan İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı adayı yapılırsa, Kemal Bey artık CHP’yi tutmakta çok zorlanır. Çünkü Cumhurbaşkanı olduğunda İmamoğlu kendi kadrolarını oluşturacak ve devreye sokacaktır. Siyasi hayatının hedeflediğine göre başlarında en güzel çıkışını yakalamış, zirveye doğru gitmekte olan İmamoğlu da niçin kendisini “sembolik” bir konuma getirecek Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme yol versin o da ayrı bir soru. Dolayısıyla sonuçta olacak olan kanımca Kemal Bey’in adaylığının bir aydan kısa bir sürede açıklanması ve 6’lı Masa’nın muhtemelen zamanından bir iki ay önce yapılacak seçimlere birlik görüntüsünü güçlendirmiş, adaylık konusunu geride bırakmış ve geniş halk kitlelerine yıllardan beri ilk defa çok büyük umutlar verecek şekilde hazırlanmaya girişilecek olunmasıdır. Sonuçta bu sürecin atlatılmasıyla sorunlar bitmeyecek, bu sefer de 6 parti arasındaki seçimlere dönük anlaşmalar, uzlaşmalar, ödünler ve ideolojik sorular masada çözülmesi gereken konular olarak tüm ağırlığınca yer alacaktır.
GÖZLEM – Ekrem İmamoğlu’nun mahkumiyet kararı çıktığında Akşener’in, İmamoğlu ile kucaklaşmasının, “Adayımız o” anlamına geleceğinin ve bu hamlenin “CHP içinde de, 6’lı Masa’da da bölünme yaratacağının düşünülmemesi” mümkün mü?
K – Sadece kucaklaşma da değil, mahkemeden sonraki Saraçhane mitinginde Akşener İmamoğlu’na “85 milyon Türkiye senin yanında olduğunu buradan görüyoruz” diyerek İmamoğlu’nu Türkiye’ye mal ederken, Kılıçdaroğlu’nun ise “16 milyon İstanbullunun iradesine bir yargıç aracılığıyla darbe vurulmuştur” ve “Kimse İmamoğlu’nun İstanbul’a hizmet etmesini engelleyemez” ifadeleriyle İmamoğlu’nu İstanbul ile “sınırlandırması” da niyetleri ortaya koyan ifadelerdi. Akşener, Kılıçdaroğlu’nun aday olmak istediğini bilmesine karşın, onun tereddütlerinden bir fırsat penceresi görerek, arkasına büyük bir rüzgâr aldığını düşündüğü İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istiyor. Bunda ısrarcı olursa; Kemal Bey bu baskıyı kabul ederse, elinden sadece Cumhurbaşkanlığı adaylığı değil CHP de gider. Kabul etmezse, iş 6’lı Masa’nın bozulmasına veya İmamoğlu olmasa da birden fazla aday çıkmasına kadar gidebilir ki bunun İyi Parti’de konuşulduğunu biliyoruz. Ben Meral Akşener’in bu kadar ısrarcı olacağını düşünmüyorum. Üzerindeki sorumluluğun farkında, Kılıçdaroğlu’nun adaylık sürecini tereddütlü, ürkek yürütmesinden yola çıkarak bir fırsat gördü ve “Olur mu?” diye zorluyor. Kılıçdaroğlu da kapalı bir şekilde “Olmaz” dedi ve diyor. Bundan sonrasında Kemal Bey’in, eğer İmamoğlu’na yol vermeyecekse, artık adaylığını bir an önce Masa’ya kabul ettirmesi gerekmektedir.
GÖZLEM – Ankara kulislerindeki “Akşener’in bu tavrının ve İYİ Parti yöneticilerin Saraçhane buluşmalarından sonra yaptıkları açıklamaların, 6’lı Masa’yı böleceği” yorumları konusunda ne düşünüyorsunuz?
K – İhtimal vermiyorum. Kemal Bey de, Meral Akşener de, bu noktaya kadar 6’lı Masa’nın oluşması ve topluma bir çıkış umudu olması yönünde gösterdikleri çabalar ve aldıkları büyük sorumluluk dikkate alındığında, hem karakterleri ve görev anlayışları gereği Masa’nın devrilmesine neden olacak bir şey yapmazlar. Hem de masayı devirme vebalini üstlerinde taşıyamazlar, taşımak istemezler. Adaylık nedeniyle bu muhalif cephe bozulursa ikisini de bu toplum affetmez.
GÖZLEM – Kılıçdaroğlu’nun “Baba – Oğul” açıklaması konusunda yorumunuz; “Ben Cumhurbaşkanı olayım, Sen CHP Genel Başkanı” görüşünün şifresi olmasın?
K – Kesinlikle. Öncelikle Kemal Bey’in bu ifadesi İmamoğlu’nun samimi ortamlarda “Abla” diye ifade ettiği Meral Akşener’e de bir gönderme olduğunu düşünüyorum. Esprili bir şekilde “Artık baba oğul arasına girme” demek istiyor. Ama onun dışında kendisiyle bu kadar haber yapmış ve düşünce yapısını biraz olsun bilen birisi olarak Kemal Bey’in aklında olan Cumhurbaşkanı seçilip, yeterli çoğunluğu sağlarsa hemen, sağlayamazsa büyük ölçüde icraatlarıyla çizgileri çizecek şekilde Cumhurbaşkanlığını “sembolik” bir makama indirmek ve siyaset hayatından Türkiye’yi kurtarıp olması gerektiği ayarlarına döndüren ve insanları barıştıran lider mirasını bırakarak döneminin sonunda çekilmek olduğunu düşünüyorum. Bence zaten son yargı kararından sonra CHP’nin sıradaki genel başkanının, pek çok haklı adayın olmasına karşın, İmamoğlu olduğu ortaya çıktı. O da Cumhurbaşkanı olmak yerine icraatta kalıp bu ülkeyi fiilen yönetmenin kendisi için daha iyi olacağını, şu son şaşaa günlerinin ardından sakin bir şekilde düşündüğünde görecektir.
GÖZLEM – 1924’de çıkarılan ve “medreselerin kapatılmasını” sağlayan Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu’na (Eğitim Birliği Yasası) rağmen… Yurttaşların vergisiyle yayın yapan TRT’de medreselere özel bir belgesel serisi yapıldı. TRT Kürdi’de “Seyda beşa” isimli bir programda 200’ü aşkın medrese belgeseli yayına girdi. Programda medrese temsilcileriyle röportaj yapılırken medreseler ve medreselerin faaliyetleri tanıtıldı. Dahası, Medrese mezunlarının icazet töreni de TRT ekranlarında yayımlandı. Görüşünüz?
K – Bu iktidar Türkiye’yi pratikte bir Cumhuriyet rejiminden çıkarıp, kendi yapısında karma gibi gözükecek şeri bir rejime döndürmeye çalışıyor. TRT’de olanlar bu ana siyasetin bir tezahürü, meydana gelme şekillerinden birisi. Bu programların 6 yaşındaki çocuğunu bir müridiyle evlendirip yıllarca kendi çatısı altında ilişkiye girmesine neden olan bir Tarikat şeyhinin haberleriyle aynı zamanda yayına girmesi tesadüf olabilir mi? Toplum tarikatların yanlışlığını, kötülüğünü yaşananlardan görecekken, buna karşı önlem olarak Cumhuriyet kurumu TRT, tarikat reklamı yapıyor. Cumhuriyet’i, Cumhuriyet’in olanaklarıyla yıkmaya çalışıyorlar. Olan budur. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bahtsız bir şekilde gündeme soktuğu türban ile ilgili yasa önerisini şimdi iktidar Anayasa Değişikliği teklifi haline döndürerek bu sonuçlarını gördüğümüz adımları kurumsallaştırmaya, Cumhuriyet’i dönüştürmeye çalışıyor. İktidarın Şubat’ta Meclis’e gelmesi beklenen Anayasa değişikliği teklifinde kılık kıyafet ile ilgili yer alan “Hiç bir kadın, dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetlerden dolayı kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan men edilemez” ifadeleri “ve tercih ettiği kıyafetlerden” bölümü nedeniyle sadece türbanı değil, peçe, çarşafı da kapsıyor. Böylelikle bunlar da Anayasal hak olacak. Değişiklik teklifinde yer alan “Aile kadın ve erkeğin evliliğinden oluşur” ifadesinde ise kaç kadın ve kaç erkekten oluştuğu belirtilmediği için, bu maddeyle bir erkeğin birden fazla eş almasına olanak tanınıyor. Ayrıca nerede evlenileceği de ifade edilmediği için resmi belediye işlemi yapılmadan evlilik yapılabilmesine olanak tanınacak. Tüm bunlar Medeni Kanun’un ortadan kaldırılmasına ve Türkiye’nin karma, şeri bir rejime dönüştürülmesine dönük adımlar.
GÖZLEM – Gazetelerde “AKP’nin ‘ucuz’ dediği Tarım Kredi Kooperatifi marketlerinde ürünlerin fiyatları uçtu! İktidarın ucuz satış yapıldığını iddia ettiği Tarım Kredi Kooperatifi marketlerinde geçen yıl 134.30 liraya alınabilen 12 kalem ürün bu yıl 487.50 lira. TÜİK rakamlarına göre enflasyon yüzde 84.39, buna karşın kooperatif marketlerinde bir yılda oluşan fark yüzde 263” haberleri var; ne diyorsunuz?
K – TÜİK’in tüketici enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını bu ülkede yaşayan herkes biliyor. Ben daha gerçekçi bir rakam olarak ENAG’ın tüketici enflasyon rakamını alıyorum. ENAG Kasım sonu enflasyon oranı yüzde 170,7. Buna göre geçen yıl 134,30 liraya alınabilen 12 kalem ürünün, ENAG enflasyonuna göre bu yıl 309,83 TL’ye alınması gerekiyordu. Halbuki bu ürünlerin fiyatı yüzde 130,7 yerine yüzde 263 artarak 487,5 TL’ye çıkmış. Arada “gerçek” enflasyona göre 178 TL fark var. Demek ki “enflasonu arttıran!” ve fiyatları manipüle eden Erdoğan’ın suçladığı gibi küçük marketler değil, devletin bizzat yönettiği Tarım Kredi Kooperatifleri yani iktidarın kendisiymiş!
GÖZLEM – “Asgari ücret komisyonundan çıkan ama ‘Sırtımızda küfe var’ diyen Tek Adam’ın verdiği karar” hakkında görüşünüz? Bundan sonra konu nasıl gelişebilir?
K – Hafta içinde Türk-İş’in asgari ücret için teklifini 9 bin TL olarak açıklayıp “masayı terk etmesinden” sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “Herkesin her söylediğiyle adım atacak halimiz yok. Bakanım ve işveren sendikasıyla adım atarız” dedi. Ertesi gün de işçiye sormadan asgari ücreti 8 bin 506 TL olarak belirledi. Bir yıl öncesine göre yüzde 100’lük bir artışa işaret ediyor ve her ne kadar kimsenin inanmadığı TÜİK’in yüzde 84,4’lük yıllık enflasyon rakamını geçse de, gerçek fiyat artışlarına göre yine çok düşük kalıyor. Ama seçimler 6 ay içinde yapılacak olmasaydı, artış bu rakamın çok altında kalırdı.