Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili görüşlerini cevapladı. Kışlalı, Ekrem İmamoğlu hakkında mahkemenin verdiği karar, kararın siyasete yansımaları, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı aday olma ihtimali, Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin geldiği nokta, AKP’nin Anayasa değişikliği önerisi, ABD Merkez Bankasının faiz kararı, zeytin alanlarıyla ilgili yapılmak istenen düzenleme konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
GÖZLEM – “Ekrem İmamoğlu kararı”, Türkiye’de “adalet ve yargı kavramlarının nasıl çürütüldüğünü” ortaya koydu; karar hakkında görüşünüz?
K – İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 2019 yerel seçimleri sonrası İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek” demesi üzerine, İmamoğlu’nun “Tam da 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” şeklinde verdiği yanıttaki “Ahmak” kelimesini Soylu’ya değil Yüksek Seçim Kurulu üyelerine dönük olduğu gerekçesiyle, YSK üyelerinin şikayeti de olmamasına karşın 2 Yıl 7 Ay 15 gün ceza verdi. Ceza 2 yılı geçtiği için eğer İstinaf Mahkemesi ve giderse Yargıtay’da da onanırsa İmamoğlu Belediye Başkanlığı’ndan alınacak. Yerine büyük ihtimalle, yerel seçimlerle ilgili çarpık kanun hükümleri nedeniyle Belediye Başkanlığını kaybettiği halde Belediye Meclisi’nde çoğunluğu elinde bulunduran Cumhur İttifakı’ndan birisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olacak. Kararı Sözcü ve Cumhuriyet’in hafta içi Perşembe günkü başlıkları çok güzel özetliyor: “İstanbul’u sandıkta alamadılar, yargı darbesiyle alıyorlar / İmamoğlu’na Saray darbesi”. Süreç çok konuşulmuştu ve gelmekte olduğu işaretlerini vermişti. Davaya bakan 7. Asliye’nin önceki hâkiminin önce Mahkemeden sürülmesi, sonra da yandaş basında FETÖ ile ilişkilendirilmesi ile mahkeme başkanı değiştirilmişti. Önceki Hâkim, “Ben de hükümete destek veriyorum. Hatta eşim, hükümetin desteklediği 2 No’lu Baroda çalışıyor. Ancak ben hâkimim. Tarafsızlığımı korumak zorundayım. Buna rağmen bazı savcılar aracılığıyla İmamoğlu’na iki yıldan fazla ceza vererek, onu siyasi yasaklı hale getirmem telkin edildi. Vicdani olarak böyle bir cezanın adaletsiz olacağını gördüm. İmamoğlu hakkında asgari sınırdan ceza verip, hükmün açıklamasını ertelemenin en doğrusu olacağına karar verdim. Bunu da birkaç kişiye söyledim. Durumdan haberdar olan ve adliyeyi yöneten bir isim, hükümetle görüşerek atamamı yaptırdı” ifadelerini yakınlarına dayanarak Cumhuriyet’ten Barış Terkoğlu haberleştirmişti. İmamoğlu’nun avukatları kararı İstinaf Mahkemesi’ne götürecekler. Buradan da onama çıkarsa kararın Yargıtay’a gidip gidemeyeceğine dair farklı fikirler var. Deneyimli hukukçu Turgut Kazan süreci “…İstinaftan sonra Yargıtay’a gider. İfade özgürlüğü kapsamında bir tartışma olduğu için. Cumhuriyet Gazetesi davası sonrasında kanun değişikliği yapıldı ve istinaftan sonra Yargıtay yolu açıldı. Ama Yargıtay’a gidecek diye 6 ayda bitmez demiş olmayayım. 3 günde i-İstinaf, 3 günde Yargıtay kararı çıkabilir. Türkiye’de yargı kalmadığı için istinaf da istinaf değil. Yargıtay da Yargıtay değil. O nedenle oralarda ne yapılacağını bilmiyorum. Planlı bir iş. Belli ki siyaset yasağı için amaçlandı. Sonuçta hem İstanbul Belediyesi ele geçirilecek, hem de İmamoğlu için siyaset yasası gelecek” şeklinde açıkladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e de İçişleri Bakanlığı tarafından biri 32 yıl öncesine ait bir konudan 3 ayrı izin verildiğinin ortaya çıkması, iktidarın bu yöntemi eğer tutturabilirse kullanmaya devam edeceğini gösteriyor.
GÖZLEM – AKP kanadından bile tepki alan, Dünya’daki tepkilerin TC adına çok üzücü olduğu, ülke çapındaki “halk tepkisinin de süreceği” görünen “bir Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin verdiği” bu kararın Erdoğan’a ve AKP’ye “çok şey kaybettirecek” ve “6’lı Masa’yı ve Masa dışında kalan partilerle bile kenetleyecek” bir tabloyu ortaya çıkardığı anlaşılıyor; ne diyorsunuz?
K – Bir defa eğri oturup doğru konuşalım. Bu kararı o Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi vermedi. Bu kararı kimin verdiğini Türkiye’yi biraz izleyen, Türkiye’de biraz yaşayan herkes biliyor. Erdoğan’ın böyle önemli bir kararla ilgili bir bilgisi, düşüncesi olmayacağını düşünmek mümkün mü? Demek ki bu kararın Erdoğan’a veya AKP’ye çok şey kaybettireceği düşünülmüyor, bilakis faydalı olacağı düşünülüyor. Böyle büyük bir mağduriyet her zaman, bizim toplumun yapısı ne kadar değişmiş olsa da, iptal edilip yenilenen İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde 14 bin oy farkın 800 bin oya çıktığında görüldüğü gibi mağdurun lehine olur. Bu kararla ben Ekrem İmamoğlu’nun önünün illa çok yakın dönemde olmasa da son derece açıldığını, siyasi geleceğinin daha da parlak bir hale geldiğini görüyorum.
GÖZLEM – “Bu kararın gölgesinde” Ekrem İmamoğlu’nun “aday olma ihtimali” var mı; 6’lı Masa “İmamoğlu’nun aday olarak seçime katılamama ihtimalini ‘yok sayarak’ onu aday gösterme” kararı alabilir mi?
K – Söylediğim gibi bu karar ile İmamoğlu’nun belki çok kısa dönemde olmasa bile orta dönemde CHP’nin başına geçmesinin ve çok daha etkili bir siyaset yapmasının önü açılmış oldu. Bu kesin. Ancak sizinle aynı şeyi düşündüm, 6’lı Masa’dan, daha da ötesinde temkinli olduğu bilinen Kemal Kılıçdaroğlu’ndan İmamoğlu’nun inadına Cumhurbaşkanı adayı yapılması kararı çıkar mı? Ona sanırım kendileri de konuyu enine boyuna araştırdıktan sonra karar verirler. Mesele şu; İmamoğlu bu karara karşın aday yapılırsa ve Turgut Kazan’ın işaret ettiği gibi karar, İstinaf ve Yargıtay’da hızla onanırsa, yarış sürecinde bir defa hukuki olarak muhalefetin Cumhurbaşkanlığı adaylığı ne olacak? Hukuki olarak İmamoğlu’nun adaylığı düşerse, Millet İttifakı’nın yerine bir aday ataması mümkün olacak mı? Mümkün olursa zaman kaybı, bu mağduriyetin bir avantaja dönüşmesini engelleyecek mi? Hukuki olarak mümkün olmazsa Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığı’na aday çıkarması engellenmiş mi olacak? Bunlar büyük belirsizlikler. Öte yandan İmamoğlu bugün aday yapılsa sadece tepki oylarıyla Cumhurbaşkanı olur.
GÖZLEM – “6 yaşındaki çocuk” olayının dehşet verici gerçeğinin yurt çapında ortaya çıkardığı tepkiler, “Tarikat ve Cemaatlerin, şirketleri, Dernekleri, vakıfları, TV’leri, yayın organları, 50 milyar doları aşan ekonomik güçleri ile Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi bazı bakanlıklarda etkin hâle gelmeleri” iddialarını, ülke gündeminin başına taşıdı. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı’nın ekibiyle birlikte hazırladığı rapora göre, Türkiye’de sadece İstanbul’da 445 “tekke” açıktan faaliyet yürütüyor. Türkiye’de 30 tarikatın 400 kolu bulunuyor ve bu tarikatlarla doğrudan ilişki halinde 2.6 milyon kişi var, bunların 1 milyonu aktif üye. Türkiye’de 3 bin 331 tarikat yurdu bulunuyor ve öğrenci sayısı 10 milyonu buluyor. Ne diyorsunuz; bu gidiş nasıl durdurulabilir?
K – Ancak bu iktidar değişirse durdurulabilir. Çünkü tarikatlardan oluşan bu yapı dindar değil “dinci” bir yapı. Dolayısıyla bu yapı, rant ve çıkar ilişkileri ile iktidarın arka bahçesini oluşturuyor. Erdoğan’ın ifade ettiği “kindar nesiller” bu yapılar sayesinde yetiştiriliyor. Buna karşı da iktidar bu yapılara devlet kaynaklarını aktarıyor. Bu kadar öğrenci bu akıl yıkama sisteminin içinde eğitim, öğretim gördükten sonra laik, çağdaş bir düşünce yapısına kolay kolay geri dönemezler. Öte yandan eğer iktidar değişirse, zaten 1997’de getirilen 8 yıllık zorunlu eğitim kapsamında, devletin normal işlemesi gereken süreciyle bu çocuklar 6 yaşlarından itibaren devlet okullarında eğitim almak zorunluluğunda olurlar, aileleri tarafından yollanmazlarsa da bunun değişik yaptırımları olur. Ben çocuğumu ilkokulda özel bir okula yolladığımda, bana ilçemdeki en yakın ilkokuldan bir davet geldi ve çocuğumun bir özel okula başladıysa belgelerini, başlamadıysa ise niye başlamadığını resmi olarak sordular. Bu mağdurun durumunda çocuğun okula yollanmadığı, hatta bu isyanı yaşadığı 22 yaşında okuma yazmasının bile olmadığı Aile Bakanı tarafından açıklandı. Bu durumda bu mağdur kız, 7 yaşındayken okula gönderilmeyip sözde medreseye gönderildiğinde, nüfusa kayıtlı olduğu ilçede görev yapan, yükümlülüğü bulunan Kaymakam, Milli Eğitim Müdürü ya da onların altında görev varan kim varsa, bu kişilerin de sorumluluğunun araştırılması ve cezalandırılmaları gerekir. Tekke ve zaviyeler yasak. Bunların eğitim yapmalarının, öğrencilerin bu tür yapılar içinde yaşamalarının önüne geçilmesi gerekir. Üniversitelerde özel yurtların çok sıkı denetlenmesi, devletin hızla yurt yapımı ve yönetimi işine geri dönmesinin sağlanması gerekir. Bakın bugün İmamoğlu’nun görevden alınmasının ardında yatan en önemli iki sebepten birisi, AKP dönemindeki belediyenin rant kaynaklarının aktarımının İmamoğlu döneminde kesilmiş olmasıdır. Basit bir örnek, CHP’li İstanbul Belediyesi’nin müfettişleri AKP dönemindeki belediyenin Ensar Vakfı’na ayda 3 bin 600 liraya “öğrencilere bedelsiz barınma hizmeti” sağlamaları şartıyla kiraya verdiği ve kira ücreti bugün 10 bin 147 liraya çıkan 12 katlı 120 kişilik yurdunda, öğrencilerden senede 25 bin lira bedel aldığını ortaya çıkardı. İktidar değiştiğinde bu tür dernekler, Kamu Yararı Olan Dernekler listesinden çıkartılırsa, Eğitim Bakanlığı’yla protokoller ve anlaşmalar sonlandırılırsa, boş kalan imam hatipler yine eskisi gibi devlet okulları haline çevrilirse, devlet yurt yapımı ve işletimine ağırlık verirse ve de öğrencilerine işe başladıktan sonra geri ödemek kaydıyla belli başarıyla okudukları sürece veya belli bir süre boyunca maaş gibi kredi verirse bu düzen döndürülmeye başlanabilir. Tabii bunun için Milli Eğitim’in başına 20 yıldan sonra çağdaş bir bakanın ve kadroların gelmesi gerekir. Buna da ola ki iktidara gelirlerse, 6’lı Masa’nın muhafazakâr tarafı ne kadar onay verir, bu değişiklikleri yapmaya ne kadar destek verir, o da belli olmaz.
GÖZLEM – AKP’nin Anayasa değişikliği önerisini Meclis Başkanlığı’na vermesi ile “seçim sandıklarının yanına referandum sandığının konulması” ihtimalini de ortaya çıkardı. 6’lı Masa’nın bu konudaki görüşlerindeki aykırılıklar, “referandum ihtimalini” güçlendiriyor; çözüm ne olabilir?
K – Maalesef burada Kemal Kılıçdaroğlu’nun, muhafazakâr seçmenin CHP ile ilgili sorguladığı “İktidara gelirlerse türban yasağı geri gelecek” algısını ortadan kaldırmak için attığı yasal düzenleme adımının nasıl geri teptiğini görüyoruz. Başta “Gündemimiz bu değildi, bu konu nereden çıktı?” noktasında olan İyi Parti’nin bile şimdi buna en azından kısmi destek vereceği anlaşılıyor. Anayasa değişikliğinin Meclis’e Şubat ayında getirilmesi düşünülüyor. İki ayrı madde halinde oylanacak. Birisi Anayasa’ya kılık kıyafetle ilgili eklenecek hüküm. Diğeri evliliğin erkek ile kadın arasında olduğuyla ilgili. Oylamalar kapalı yapılacak. Meclis’te Cumhur İttifakı’nın 336 oyu var. Bu iki konuda da Saadet Partisi, Demokrat Parti ve Deva’nın 4 sandalyesini de cepte görüyorlar. İyi Parti’nin 37 milletvekili var. Hükümleri referanduma götürebilmek için 20 milletvekilinin oyuna ihtiyaçları var. Referanduma gidilirse, referandumun, Anayasa değişikliği teklifinin Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girmesinden sonraki 60 gün içerisinde yapılması gerekiyor. Eğer muhalefet erken seçimi kabul eder ve referandum genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birleştirilirse, bunun Millet İttifakı’na etkisi olumsuz olur. Genel seçimler için veya Cumhurbaşkanı olmak için kampanya yapılırken, bir bölümü referandum konusunda iktidar ile aynı noktada olduğu görüntüsü veren bir ittifak bundan kesinlikle zararlı çıkacaktır. Buna karşın muhalefet erken seçime karşı çıksa dahi, bu sefer de büyük olasılıkla referandumdan Anayasa değişikliği kararı çıkarmış bir iktidar, seçimlere bunun rüzgârıyla girecektir. Her şekilde konu çok istenmeyen bir noktaya geldi ve potansiyel olarak 6’lı Masa’yı daha da zorlayacak gözüküyor.
GÖZLEM – ABD Merkez Bankası (Fed) çarşamba günü politika faizini beklentilere paralel 50 baz puan artırdı. Banka fonlama faiz aralığını böylece yüzde 4,25-4,50 aralığına çekmiş oldu. Fed, Haziran, Temmuz, Eylül ve Kasım ayı toplantılarında ise faizi 75 baz puan artırmıştı. Fed’in beklentilere paralel verdiği faiz kararı sonrası küresel borsalarda kâr realizasyonu görülürken, altın fiyatları da bir miktar geri çekildi. Ons altın 1.800 dolar psikolojik bandına kadar çekilirken, gram altın ise 1080 TL’nin altına indi. Dolar/TL ise 18,60-18,65 bandında yatay seyrini sürdürdü. Faiz kararından hemen önce Euro, ABD Doları karşısında son 6 ayın en yüksek seviyesi olan 1,06848’i gördü. Dolar’ın yolculuğunda Bundan sonra nasıl bir seyir bekliyorsunuz?..
K – İktidar “dost” ülkelerden neyin karşılığında olduğu anlaşılmayacak şekilde bulduğu döviz kaynağını, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisinin fiilen yürütmeye sokulduğu Ekim 2021 başından itibaren ki son 14 aya bakıldığında yüzde 110 ile enflasyondan daha fazla değer kazanmış bir dolar kurunu seçimlere kadar sabit tutmakta elinden gelen çabayı gösteriyor. Kur Korumalı Mevduat’tan çıkan mevduat da dövize değil başta Borsa, altın olmak üzere başka adreslere yöneliyor. Bu durumda seçimlere kadar, hükümetin kredi musluğunu açmasıyla oluşacak TL bolluğunun dahi dolar kurunu ciddi biçimde yükselteceği beklentisinde değilim. Evet cari dengeden yani sürekli kanayan bir yara var. Bu döviz talebi bir baskı oluşturuyor ama büyük bir kriz olmazsa, iktidar yabancı ülkelerden gelen döviz kaynağını, kuru baskılamakta kullanacak gözüküyor. İlla bir tahminde bulunun derseniz, döviz seçimlere kadar 22 TL’yi geçmez diyebilirim.
GÖZLEM – AKP’nin iktidara geldiği yıllardan beri, “zeytinliklerin maden sahalarına açılmasını” sağlayacak önerilerinin Meclis’ten çıkarılmamasına rağmen, bu defa da “Torba Yasa ile kanunlaştırmak istenmesi”, yurt çapında halktan gelen tepkiler ve “protestolar için Ankara’ya gelen köylü otobüsleri” sebebiyle, “konuyla ilgili madde” yasa teklifinden geri çekildi. Ne diyorsunuz?
K – Keşke iktidarın bu tür, adını koyalım siyasi veya parasal “rant konularındaki kararlarının protestolar veya tepkiler nedeniyle değiştirebileceğine inanabilseydim. İktidarın karar verme rasyonelindeki tek denklem “fayda” denklemidir. Şu anda bu düzenlemelerin çıkmamasında seçimlere gidiş yolunda oy kaybına uğramama isteği ve olayların “saha”ya sıçrama ihtimalini dikkate alma kaygısı yol açıyor diye düşünüyorum. Seçimlerden sonra eğer iktidarda kalırlarsa bu değişiklikler en hızlı şekilde Meclis’ten geçer.