Ülkemizde hemen her gün öyle ilginç olaylar yaşanıyor ve kabul edilemez gelişmeler oluyor ki, doğrusu insan bunları izlemekten bile yoruluyor. Hani ‘artık bu da olmaz’ denilenler, maalesef ardı adına oluyor, olduruluyor!..
Tabii bu arada asıl olan, kökleri derin bu büyük ülkeye, asırlık cumhuriyete ve kadim halkımıza oluyor! İnsan doğrusu, bu yaşananlar karşısında ne diyeceğini ne yazacağını bilemiyor! Yaralanan ve giderek tümüyle örselenen de adalet duygusu oluyor. Vatandaşın, halkın adalete olan inancı giderek kayboluyor.
Millet iradesi ve ‘ahmak’ tartışması
Bu konuda son çarpıcı örnek, İstanbul halkının iradesiyle belediye başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun başına gelenler oldu. İstanbul’da kaybettikleri yerel seçimi iptal ettirip yeniden yaptıranlar ve sonra da buradan çıkan ezici farkı bir türlü içlerine sindiremeyenler, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başarısını ve başkanlığını bir türlü kabullenemediler.
Buradan hareketle; kendisine yöneltilen ‘ahmak’ sözcüğünü, gazetecilerin sorusu üzerine siyasal muhatabına aynen iade eden başkanın bu değerlendirmesini, hedef değiştirterek YSK’ya yönelikmiş gösterip hakaret davası açtırdılar. Bu davayı da bugünlere taşıyıp, Ekrem İmamoğlu’na hem hapis cezası verilmesini ve hem de siyaset yasağı getirilmesini sağladılar.
Vicdanları kanattı
Ancak bu haksız karar, toplumun vicdanında karşılık bulmadı. En başta oylarıyla Ekrem İmamoğlu’nu başkan seçen İstanbullular olmak üzere, büyük çoğunluğun vicdanlarını kanattı. Bu cezalandırma, aynı zamanda Ekrem İmamoğlu’na oy veren milyonlarca İstanbullunun seçmen ve sandık iradesinin de ayaklar altına alınması anlamına geliyor. Sonuçta İstanbullular ve seçmenler cezalandırılmış oluyor.
Yerel yönetimlerde muhalefete karşı izlenen otoriter, baskıcı ve ayrımcı tutum; pratikte, hayatın içinde büyük mağduriyetlere yol açıyor. Muhalif belediye başkanları ve onları seçerek göreve getiren kentler ve seçmenleri mağdur ediliyorlar. Bu yanlış ve taraflı tutum, aynı zamanda bu kesimlerin cezalandırılması anlamına geliyor… Sanki içimize doğmuş gibi büyük bir siyasal öngörüyle, önceki hafta bu köşede yer alan ‘Muhalif belediyelerle uğraşmayın’ başlıklı yazımızda; işte bunları yazıp, İstanbul’a ve Ekrem İmamoğlu’na dikkat çekmiştik.
İstanbul ve Ekrem İmamoğlu
“Bu haksız ve hukuksuz uygulamalardan en çok da uzun süre siyasal iktidar tarafından yönetilip son yerel seçimlerde muhalefete geçen büyük kentlerin belediyeleri ve başkanları nasibini alıyor. Bunların içinde de özellikle Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, iktidarın tam boy hedefinde bulunuyor.
Uzun süre ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ yaklaşımını dile getiren iktidar sözcüleri; İstanbul’un yerel yönetimini kaybetmeyi bir türlü içlerine sindiremiyorlar. Bu nedenle de her fırsatta Ekrem İmamoğlu’nu engellemenin, itibarsızlaştırmanın ve cezalandırmanın fırsatını kolluyorlar.” İşte önceki hafta yazdıklarımızın neredeyse daha dumanı tütüyor!Yazılanların mürekkebi kurumadan, ülkemizde böylesi gelişmeler yaşanıyor!..
İktidarın sorumluluğu
İşte bütün bu siyasal gelişmelerin arka planında ve ülkemizde yaşanan sosyal / toplumsal olayların gerisinde iktidarın siyasal sorumluluğu vardır. Vatandaşın adalete olan güveninin sarsılmasından ve halkın geniş kesimlerinin ‘bu mu adalet’ diyerek sorgulamasından, en başta yıllardır ülkeyi yönetenler sorumludur.
Bu sorumluluk, uzun süredir kamuoyunun gündeminde yer alan ve vicdanları yaralayan ‘6 yaşındaki kız çocuğuna istismar’ olayında da kendini göstermiştir. Konunun uzun süredir bilindiğini ifade edip, gereğini yapmayan yetkililer; kamuoyunun duyarlılığı ve tepkileri üzerine harekete geçmek zorunda kalmıştır. İstismar davasının duruşma günü öne çekilip, sorumluları için adli takibat başlatılmıştır.
Cemaat-tarikat sarmalı
Aslında bu olumsuz örnek bile, adalet kavramının içinin boşaltılıp anlamını kaybetmesinde nerelere gelindiğinin somut işaretidir. Artık bir yerlerden işaret alınmadıkça, en acımasız konuların ve olayların üzerine bile maalesef gidilmemektedir. İşte son tarikat skandalında da böyle olmuştur.
Ayrıca bu olay, son dönemlerde ülkemizi ve halkımızı kıskaca alan cemaat-tarikat sarmalının, toplumsal yaşamda hangi boyutlara ulaştığını göstermesi bakımından da ilginç ve uyarıcı olmuştur. Günümüzde çağdaşlığı ve laikliği savunmanın önemi, bir kez anlaşılmıştır.