“Sebep marketler” denilerek, AKP’ye oy veren seçmen kandırılmaya çalışılıyor!

Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili görüşlerini cevapladı. Kışlalı, CHP’nin İkinci Yüzyıl Vizyonu”, Meclis’teki bütçe müzakerelerinde yaşanan kavga, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’a yönelik açıklamaları, TÜİK’in enflasyon rakamları, Cumhur İttifakı ile marketler arasındaki kavga, Katar, Suudi Arabistan gibi ülkelerden gelen döviz konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…

 

GÖZLEM – Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı “İkinci Yüzyıl Vizyonu” konusundaki görüşünüz?

K – Büyük resme bakalım. AKP’nin söylemi dinci ve kutuplaştırıcıyken, CHP’nin söylemi bilimsel ve uzlaştırıcı. Kemal Kılıçdaroğlu “Ülkeyi bilimsel temeller üzerine ortak akıl ile yöneteceğini” ifade ediyor. Seçmenler bu iki alternatife oy verecekler. Bunu böyle açık bir şekilde ortaya koymak, CHP’nin ve dolaylı olarak muhalefetin çizgisini ortaya çıkarmak açısından önemli. Öte yandan ayrıntıya bakınca toplantının biraz sıkıcı, fazla akademik ve dağınık olduğu anlaşılıyor. Sadece akademisyenlerden kurulu 70 kişilik bir topluluğun pratikte Türkiye’nin mevcut ekonomi öncelikli problemlerine ne kadar cevap vereceği şüphelidir ama ne kadar verse kârdır ve pratikte işleyiş “kervan giderken düzülür” anlayışına göre kurgulanacak gözüküyor. Burada problem yok ama bir an önce çok da ileri teknoloji gerektirmeyen güncel ekonomik sorunların çözüm şekli halka basit bir şekilde anlatılmaya başlanmalıdır. Faizler enflasyonu düşürmek için arttırılacak. Bu süreçte dar gelirlinin mağduriyetinin giderilmesi için ücretlerde, sosyal yardımlarda önlemler alınacak. Kurumsal vergiler arttırılacak. Hazine garanti harcamalar başta tüm yolsuzluklar ve onun dışında da israflar gözden geçirilecek. Sanayi ve tarımın dönüşü sağlanacak. Bunların nasıl yapılacağının akademisyenlerin kendi tercihlerine bırakılmayacak açıklıkta halka anlatılması gerekiyor. Bir de tabii adayın belirlenmesi. 6’lı Masa’nın bir arada kalabilmesini bir tarafa koyarsanız, şu ana kadar Anayasa değişikliği olsun, akademik 3 Aralık toplantısı olsun “kararsız” kitlenin dikkatini çekecek büyük bir gelişme yok.

 

GÖZLEM – Meclis’teki Bütçe Müzakerelerinde ortaya çıkan ve İYİ Partili Hüseyin Örs’ün “Hayati tehlike var” teşhisi ile hastaneye kaldırılarak yoğun bakıma alınmasına kadar uzanan acı tablo konusundaki yorumunuz?

K – Bu adliyelik cezai işlem gerektiren adi bir vaka. Olmayacak sebeplerle birçok milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırmaya dönük fezlekeleri Meclis’e gönderen bu iktidardan bir AKP’li milletvekiline işlem yapmasını beklemek saflık olur. Meclis’teki bu görüntünün ardında Erdoğan’ın milletvekillerine “muhalefete yeterince karşılık veremedikleri hatta hadlerini bildirmedikleri” yönünde ilettiği mesajlara karşı, Erdoğan’a diyet borcu olduğunu düşünen milletvekili ve bakanların göstermek istediği çabalar yatıyor. Ayrıca MHP’lilerin bu tabloda AKPliler gibi “aktif” olmadıklarının altını çizmek lazım. Onların da çoğunluğu bu gidişin doğru olmadığını biliyorlar ve rahatsızlar.

 

GÖZLEM – Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’a seslenerek, “Sayın Erdoğan bu mu hayalinizdeki Türkiye? Zincir marketler tehdit ediliyor, hedef gösterilip taşlanıyor. TBMM’de milletvekili yumruklanıyor. Şiddetten başka bir şey bilmeyen ortağınız Bahçeli’nin esiri mi oldunuz? Yazık ediyorsunuz bu güzel ülkeye!” dedi. Siz ne diyorsunuz?

K – Tabii bunu diyen kişinin ülkeyi “Komşularla sıfır sorun” noktasından başlayıp başta Suriye politikası olmak üzere dış politikada bu sorunlu noktaya getirmede Erdoğan’dan sonra en sorumlu kişi olduğunu unutmadan cevaplamak lazım. Davutoğlu’nun sözleri tabii ki doğru, ama Erdoğan’ın bu temennilere uymasını beklemek saflık olur. Bu ortamı yaratan, buna yol veren en başta Erdoğan’ın kendisidir. Bence bu temennilerden ziyade devran döndüğünde bu yapılanların tamamının notunun tutulmasını sağlamak ve hesabının sorulacağını her fırsatta isim vererek dile getirmek gereklidir.

 

GÖZLEM – TÜİK enflasyon rakamlarını açıkladı. Enflasyon “gerçekten” düşüyor mu?

K – TÜİK’in rakamlarının doğru olmadığını biliyoruz. Bunun en önemli sebebi bu rakamları kendi istediği hâle getirebilmek için iktidarın TÜİK’in yapısında ve yöneticilerinde yaptığı oynamalardır. Ben gerçek enflasyon rakamlarını ENAG ile TÜİK’in tüm devletin ödediği tüm ücretlerin ve diğer önemli masraflarının bağlı olduğu Tüketici Fiyat Endeksi’nden değil, Üretici Fiyat Endeksi’nden izliyorum. TÜFE’ye göre yıllık enflasyon Kasım ayında yüzde 85,51’den yüzde 84,39’a düştü ama ÜFE hâlâ yüzde 136,02 ile çok yüksek. ENAG enflasyonu da yüzde 170,7. Bu rakamlar Ekim’e göre bir düşüşe işaret ediyor olsa da dar gelirlilerin ücretlerine yapılan ve yapılacak maaş zamlarına göre son derece yüksek. Sözcü’nün hesaplamasına göre TÜİK enflasyonu baz alındığında en düşük dereceli memur maaşının alım gücü 5 ayda 1042 lira, ENAG baz alındığında ise 2 bin 9 lira eridi. Tekrar edelim, enflasyon bir nebze düşüyor olabilir ama hâlâ çok yüksek. Aralık’tan itibaren enflasyon oranları geçen yıl Aralık, Ocak, Şubat, Mart ve Nisan aylarında açıklanan yüksek değerlerin, TÜİK’in enflasyon hesaplamasında yaptığı bazı değişiklikler ve önemli yöneticilerinin değiştirilmesi sonucunda düşük gösterilmeye başlanmıştı. Bu nedenle eğer bu önümüzdeki bu 5 ayda enflasyon Kasım 2022’de olduğu gibi yüzde 2,88 civarında, diyelim ki yüzde 3 olarak gerçekleşirse, Mayıs ayında yani seçim döneminde yıllık enflasyonun yüzde 39,5’e yani yüzde 40’ın altına inmiş olarak gösterileceğini hesaplayabiliriz. Erdoğan’ın “İnşallah yılbaşıyla birlikte iyileşme hızlanacak, özellikle önümüzdeki Şubat ayından itibaren makul ve kontrolü kolay bir yere gelecektir” diyerek işaret ettiği konu aslında yapılan hesap ve yönetici değişiklikleriyle bu tamamen geçen yılın baz etkisinden arındırılmış rakamların devreye gireceği dönemdeki görece inişe ilişkindir. Bu rakamlar da dediğim gibi gerçeği göstermediği için enflasyon yine, özellikle seçim sonrası alınacak zorunlu önlemlerle ciddi şekilde dar gelirlinin alım gücünü düşürmeye devam edecektir.

 

GÖZLEM – Marketler – Cumhur İttifakı kavgası hakkında görüşünüz; enflasyonun yüksek seyretmesinde “gerçekten” zincir marketlerin payı var mı?

K – Hayır yok. İktidarın hedef gösterdiği başta BİM olmak üzere belli başlı düşük fiyatlı zincir marketlerin çoğu İstanbul Borsası’na açık. Satış, yani ciro ve kâr rakamları burada var. BİM’in Eylül 2022’de biten son üç aydaki toplam geliri 41 milyar TL. Net kârı ise 1,78 milyar TL. Net kâr marjı sadece yüzde 4,33. Sattığı maldan sadece yüzde 4,33 kâr eden bir şirkete “fiyatlarını şişiriyor” denilemez. Üstelik BİM’in de içinde bulunduğu bütün perakende ticaret şirketlerinin Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasılası’ndan aldığı pay Ticaret Bakanlığı verilerine göre sadece yüzde 12 düzeyinde. Perakendeciler hem o kadar kâr etmiyor, hem de ettiği kâr ülkenin tüm ticari faaliyetleri içinde çok az yer tutuyor. Tabii ki perakendeciler de diğer ticari faaliyetlerde olduğu gibi yüksek enflasyon döneminde görece yüksek kârlar elde ediyorlar. Ama bu, tüm enflasyonun yükselmesine etki edecek ağırlıkta değil. Bir başka deyişle “enflasyonun yüksek olması perakendecilerin yüksek kâr etmesi”nden değil, tam tersine “perakendecilerin yüksek kâr etmeleri enflasyonun yüksek olmasından”. Yani perakendeciler fiyatları şişiriyorsa bunun sorumlusu enflasyonu patlatan bu iktidardır. Burada da Erdoğan yine “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisinde olduğu gibi bilimi tersine döndürüyor. Sanal bir düşman yaratarak enflasyonun yüksekliğinden mağdur olan dar gelirli ve önemli kısmı AKP’ye oy veren seçmeni “kandırmaya” çalışıyor. Enflasyonun artmasına neden olan en başta Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tezinin uygulamaya sokulması ve faizlerin ciddi biçimde düşürülmeye başlanmasıdır. Bunun sonucunda, tam da bu uygulamadan sonra geçen yılın sonlarına doğru enflasyon fırlamıştır. İkinci neden ise yurt dışı enerji fiyatlarındaki artıştır. Ama bu neden bizdeki enflasyonun, uzmanlara göre yüzde 20’sini açıklıyor.

GÖZLEM – Katar’dan, Suudi Arabistan’dan, Birleşik Arap Emirliklerinden ve Rusya’dan “seçim desteği olarak” önemli miktarda “dolar” geldiği / geleceği haberleri var. Bu dolarların “seçim öncesi kurun artmaması için kullanılacağı” öne sürülüyor. Dış ticaret açığı ortada iken, gelecek desteğin “kurun artmamasını sağlaması” mümkün mü, yeterli olabilecek mi?

K – Döviz kurlarının bir süredir durağan olmasında şimdiden yurt dışından gelen bu bahsettiğiniz kaynakların kullanılması bir nebze etken olarak gözüküyor. Buna karşın Türkiye’nin sürekli artan cari açığı ve her yıl daha fazla borçlanmayı gerektiren ekonomi yönetimi döviz kurlarının üzerinde sürekli bir baskı yaratmaya devam edecektir. Ama bu geçici yöntemlerle döviz kurlarının seçimlere kadar baskı altında tutulması bir nebze mümkün olabilir.

 

GÖZLEM – “ABD ve Rusya’nın açıklama ve duruşlarından sonra, ‘Kuzey Suriye’ye kara harekatı’ konusu gündemden çıktı” deniliyor: görüşünüz?

K – İktidar önce Rusya’yı devreye sokarak YPG/PYD’yi bulunduğu bölgeleri Suriye yönetimine bırakmaya ikna etmeye çalıştı. Evet Rusya “operasyon doğru olmaz” noktasında ama böyle bir operasyona gerek kalmaması için ciddi biçimde şartları zorluyor. Öte yandan ABD ile de görüşülerek olası bir saldırı durumunda ABD birliklerinin zarar görmemeleri için çeşitli önlemler üzerinde durulduğu ve hatta YPG/PYD’ye bölgeden çekilmesi için süre verildiği” de ifade ediliyor. ABD de, YPG/PYD güçleri ile ortak devriyelerin sayısını indirdiklerini açıklayınca YPG/PYD buna tepki vererek “ABD ile yürüttükleri tüm operasyonları durdurdu”. Erdoğan bu bölgeye kara operasyonu yapılmasını, sanırım iç siyaseti de hesaba katarak, ciddi biçimde düşünüyor ve zorluyor. Henüz böyle bir operasyon ihtimalinin ortadan kalktığından bahsetmek bana göre çok isabetli olmaz.