Seçim atmosferinde operasyon

Türkiye seçim atmosferine girerken, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), 20 Kasım’da Suriye ve Irak'ın kuzeyinde çeşitli hedeflere hava saldırıları düzenledi. Pençe Kılıç adı verilen hava harekatının ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan operasyonun hava harekatıyla sınırlı kalmayacağını kara harekatının ise her an başlayacağını her fırsatta dile getirdi.

Türkiye hava operasyonunun ardından bölgeye kara harekatı seçeneğini de masada tutarken, Suriye Devlet Başkanı Esed’in ardından Amerikan yönetimi de operasyona karşı olduğunu açıkladı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Türk mevkidaşı Hulusi Akar’la yaptığı görüşmede Ankara’nın olası Suriye operasyonuna “güçlü” şekilde karşı çıktığını ifade etti.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la Austin arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin içeriğine ilişkin bir açıklama yayımlayan Pentagon, ABD’li bakanın Türk mevkidaşına bölgede gerilimin düşürülmesi için çağrıda bulunduğunu duyurdu.

Görüşmenin ardından Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamadaysa, Akar’ın bu görüşmede, Türkiye’nin sınırlarının ve halkının güvenliğini sağlamak üzere Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51’inci maddesinden doğan meşru müdafaa hakları kapsamında terörle mücadele operasyonları gerçekleştirdiğini söylediği belirtildi. Türkiye ve ABD’nin iki önemli müttefik olduğunu belirten Akar’ın terörle mücadelede iş birliği ve dayanışmanın bölgesel ve küresel barış ve güvenliğe katkı sağlayacağını, bu kapsamda IŞİD ve diğer tüm terör örgütlerine karşı iş birliğine hazır olunduğunu vurguladığı, “operasyonlarda tek hedefin teröristler olduğunu, koalisyon güçlerine veya sivillere zarar verilmesinin asla söz konusu olmadığını” kaydettiği açıklandı.

Pentagon sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder da Salı günü yaptığı açıklamada, Türkiye’nin planladığı kara operasyonuyla ilgili uyarıda bulunmuştu. Ankara’nın güvenlik kaygılarını kabul etmekle birlikte “olası kara operasyonuna dair endişelerinin sürdüğünü” belirterek itidal çağrısında bulunan Ryder, “Çatışmaların devam etmesi, özellikle de bir kara harekâtı, dünyanın IŞİD’e karşı güçlükle elde ettiği kazanımları ciddi şekilde tehlikeye atıp bölgeyi de istikrarsızlaştıracaktır” demişti.

******

 “HAREKÂT BAŞLAMADAN İLAN EDİLMESİ ZAFİYETTİR”

Soner Aydın (Emekli Albay) – Bir askeri harekatın planlaması ve icrasında dikkate alınması gereken faktörlerden birisi de baskın etkisidir. Baskın; düşmanı toparlanmaya imkân vermeden imha etmek ve planlanan hedefleri mümkün olan en kısa sürede, en az zayiatla ele geçirmek için; harekata karar veren bütün makamların ve icra eden bütün unsurların titizlikle üzerinde durması gereken bir faktördür. Baskın etkisi yaratmak için harekatın planlaması, hazırlığı ve icrası gizlilik içinde yürütülmelidir. Düşmanın istihbarat unsurları, harekatımızın ayrıntılarına ulaşmak için büyük çaba harcarlar. Harekât başlamadan önce hedeflerinin ve zamanının açıkça ilan edilmesi ciddi bir zafiyettir.

13 Kasım’da İstiklal caddesinde gerçekleştirilen terör saldırısının ardından Suriye’nin kuzeyindeki terör yuvalarına icra edileceği söylenen kara harekatının, aradan geçen 18 gün boyunca gerçekleştirilememesi; terör örgütüne ve destekleyicilerine zaman kazandırmakta, hazırlık fırsatı yaratmakta, harekatın baskın etkisini ortadan kaldırmaktadır. Bu aynı zamanda kararlılığımız üzerinde tereddütler oluşmasına neden olmaktadır. Bütün bunların karar organları ve icra makamları tarafından bilinmiyor olması mümkün değildir. O halde bu kararlılık gösterisinin nedeni nedir?

Ülkemiz yaklaşık 40 yıldır PKK terör örgütünün tehdidi altındadır. 40 yıldır bütün sorumlular terörün kökünü kazımaktan, terörle mücadelenin; son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar kararlılıkla sürdürüleceğinden söz etmektedirler. Son yıllarda daha yüksek perdeden “geldik-geliyoruz, bir gece ansızın gelebiliriz, teröristlerin tepesine bineceğiz” gibi söylemler dile getirilmektedir. Ama hala bir icraat görülememektedir. Bunca kararlı söylemin neden hayata geçirilemediğini, kararlı olup olmadığımız konusunda kuşkuya neden olmanın; içeride ve dışarıda nasıl karşılanacağını, neye mal olacağını sorgulamak gerektiğini düşünüyorum. Nitekim yurt içinde ve dışında bazı siyasetçi ve analizciler; bunun, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde gündem yaratmak için yapıldığını iddia etmektedirler. Bu kararlılığımızın ciddiye alınmaması demektir. Diğer taraftan PKK terör örgütü tahriklerini sürdürmekte, Irak’ın kuzeyinde ve Suriye’deki unsurlarımıza saldırarak hazırlıklarımızı engellemeye çalışmakta, askerlerimizi şehit etmektedir. Bunlar da bütün kararlılık gösterilerine rağmen PKK’nın geri adım atmadığı algısı yaratmaya yönelik propaganda amaçlı uygulamalardır.

PKK terörüyle mücadelede, tehdidin açık bir şekilde ortaya konması gerekmektedir. Tehdit; ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkelerinin desteğinde, ülkemiz topraklarını da içine alan Ortadoğu coğrafyasında, Akdeniz’e kıyısı olan Büyük Kürdistan kurulması hayalidir. PKK; bu amaçla kurulup desteklenen bir araçtır. Tehdit buysa ana hedefimiz; bu hayale ulaşılmasının bütün milli güç unsurlarımızla engellenmesi, birlik, beraberlik ve bütünlüğümüzü koruyacak bütün önlemlerin eksiksiz alınması olmalıdır. Bunun için de bütün milli güç unsurlarımızın yeterli caydırıcılığı sağlayacak şekilde güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu, iç siyasette her türlü kazanımın üzerinde tutulması gereken en önemli milli beka konusudur.

Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşullarda, dış ilişkilerimizin bu kadar gergin ve hassas olduğu bir ortamda PKK’nın bütünüyle ortadan kaldırılması için büyük çapta askeri güç kullanılmasının sonuçları çok iyi değerlendirilmelidir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyindeki terör yuvalarına kara harekâtı icra edileceğini ilan etmesinin ardından ABD ve Rusya açıkça buna izin vermeyecekleri anlamına gelecek itirazlarda bulunmuşlardır. Halen de itirazlarını sürdürmektedirler. Suriye yönetimi Türkiye’nin askeri harekatının toprak bütünlüğünün ihlali olacağını söylemektedir. Bu hafta Mısır dahil bazı Arap ülkeleri benzer açıklamalar yapmışlardır. Dış tepkinin bu kadar yoğun olduğu koşullarda icra edilecek kara harekatının birtakım riskleri olacaktır. Ayrıca ülkemize yerleştirilmiş milyonlarca sığınmacının hangisinin ne olduğu, biz Suriye’de PKK ile savaşırken kimin yanında yer alacakları da bilinmemektedir. Bu da geri bölge emniyetimiz açısından riskler içermektedir.

Görünen o ki; 11 yıl önce ABD’nin telkiniyle sürüklendiğimiz Suriye macerası; PKK’nın büyütülmesi, Irak’ın kuzeyine yayılması ve Suriye topraklarının üçte birine hâkim olması, ülkemizin kontrolsüz göç istilasına maruz kalması, komşu ülkelerle ilişkilerimizin bozulması sonuçlarını doğurmuştur. PKK ile mücadelemizde bizi destekleyen ülke sayısı yok denecek kadar azdır. Bu gerçeği kabul edip durumu tersine çevirmek için hatalarımızla yüzleşmemiz, hatalarımızda ısrar etmememiz gerekmektedir. Bunun için de önce iç huzurumuzun sağlanması, sonra dış ilişkilerimizin tutarlı bir şekilde düzene sokulması için yoğun çaba harcanması gerekmektedir. Yeterli iç ve dış destek sağlandıktan sonra terörü kaynağında imha etmek için icra edilecek harekât bütün dünyada haklı ve meşru görülecektir.