Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili görüşlerini cevapladı. Kışlalı, Altılı Masa’nın Anayasa değişikliği hamlesi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa’nın oluşmasındaki rolü, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylı, Altılı Masa’yı oluşturan parti üyelerinin zaman zaman ‘parti görüşlerinin dışına taşan konuşmaları’, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın Kılıçdaroğlu’na desteklerini açık olarak deklere etmemeleri, bazı siyasetçiler ile gazetecilerin “İlle de HDP 6’lı Masa’ya çağrılmalı” konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
******
GÖZLEM – 6’lı Masa “Anayasa değişikliği hamlesi” konusunda ne düşünüyorsunuz?
K – Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener yönlendirmesinde çok zor ve önemli bir başarı sağladılar. Atılması son derece gerekli ve önemli bir adımdı. Ama sorunlu ve eksik kısımları da var. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçildiği sistem tam bir parlamenter sistem değildir, belki yarı başkanlık sistemidir. Cumhurbaşkanı’nın veto yetkisi yok ama yine de bazı yürütme yetkileri var. Keşke veto yetkisi de kalsaydı o zaman daha bir Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer tarzı Cumhurbaşkanlığı makamından bahsedilirdi. Sonuçta Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilince belki Kemal Kılıçdaroğlu değil ama kim olursa olsun, müdahale gerektiğini düşündüğü çok önemli bir konu olduğunda bir demeç vererek bile, arkasını halka dayadığı, halktan aldığı oylara dayadığı için yürütmeye müdahale edebilecektir. Bunun dışında Hâkimler ve Savcılar kurullarının her ikisinin de belli sayıda üyesinin Meclis tarafından belirlenecek olması, yargının bu günkü sistem kadar olmasa da siyasetin, yürütmenin etkisi altında kalmaya devam edeceğini gösteriyor. Aynı şekilde RTÜK üyelerinin de Meclis tarafından nitelikli çoğunluk ile de olsa belirlenmesi yine siyasette yapılacak anlaşmaların, verilecek sözlerin özgür medyayı denetlemekte etkili olacağını gösteriyor. Bunların zaman içinde düzeltileceğini düşünüyorum. Bu anayasa önerisinin bir özelliği ise diğer açıdan pek çok olumlu değişikliği içeren bu öneriler topluluğunun yürürlüğe girebilmesi için yapılacak gelecek seçimlerde Millet İttifakı’nın sadece oyların çoğunu veya Meclis’te çoğunluğu değil, Anayasa’yı değiştirebilecek kadar fazla milletvekili sağlaması gerekliliğidir. Bu da en azından, bir referanduma gidebilmek için 360, referanduma gitmeden Anayasa’yı değiştirmek için 400 milletvekili çıkarmayı gerektirir. Herhalde Anayasa’yı referanduma götürecek veya götürmeden değişikliği sağlayacak sayıda milletvekili çıkarılamaması durumunda ülkenin ne şekilde yönetileceği konusu 6’lı Masa’da görüşülmüş veya görüşülecek ve bu soruya verilecek cevaplar da kamuoyuyla bir noktada paylaşılacaktır. Diğer eksiklerin de seçim sürecinde ya da seçimden sonra tamamlanması, gerekli olan bazı değişikliklerin ortak akıl yoluyla yapılması beklenir.
GÖZLEM – Bugün gelinen durak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İYİ Parti’ye ödünç milletvekili vererek grup kurdurup, seçime katılma hakkı verdiği, seçimden grup kurarak çıkmasının yolunu açtığı” ve seçim öncesi “Millet İttifakı’nın kuruluşundaki öncülüğünden” bu yana, bugün de “6’lı Masa’nın oluşmasında gösterdiği dirayet, sabır ve akıl dolu siyaset ustalığının” eseri değil midir?..
K – Kesinlikle katılıyorum. Bu noktada Kemal Kılıçdaroğlu’nun hakkının teslim edilmesi gerekir. Bunun hiçbir şekilde tartışılacak bir tarafı yoktur. Ancak Kemal Bey’in muhalefeti, büyük ölçüde Meral Akşener’in de yardımıyla getirdiği bu noktada, yarı açık bulunan bu fırsat penceresi kapanmadan muhalif süreci bir ileri noktaya taşıyacak adımlar da hızla atılmalıdır. Tam bu noktada da, örneğin muhalefetin Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi ve Anayasal değişikliğin ötesinde seçimlerin sonuçlarına göre ülkenin nasıl yönetileceği ile ilgili 6’lı Masa’nın tercihlerinin açıklanması ve başta ekonomi olmak üzere iktidara gelinmesi durumunda hangi önlem ve politikaların uygulanacağının açıklanması gerekir. Anayasal değişiklikten çok ülkenin başta ekonomi ve belki dış ilişkiler olmak üzere iktidara gelindiğinde nasıl yönetileceği konusu halk açısından çok önemlidir. 6’lı Masa, biraz Kemal Bey’in tereddüdü ve bunun yarattığı “Muhalefet bu ülkeyi yönetebilir mi?” algısının güçlenmesi, biraz da 6’lı Masa’daki CHP ve İyi Parti dışındaki partilerin, oy oranları veya ağırlıklarından çok daha fazla miktarda ve konumda söz hakkı istemesi nedeniyle akıllarda soru işaretleri doğmasına neden vermeye başlamıştır. Bakınız, CHP’nin yüzde 25, İyi Parti’nin yüzde 15 civarında oy potansiyeli olduğu ortaya çıkan kamuoyu yoklamalarında diğer dört parti toplam olarak yüzde 5’i bile tutturamazken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı başta ve Anayasa önerisindeki bazı konulardaki izleri de arkadan gelmek üzere “muhalefetin ülkeyi yönetemeyeceği” algısına katkıda bulunur açıklamalar yapar oldular. Ahmet Davutoğlu’nun ortaya attığı ve 6’lı Masa’nın ilk kurulduğu dönemde diğer liderler tarafından dikkate alınmayan “Herkes eşit ortak olsun” çıkışı, gelinen son noktada neredeyse pratik olarak işlemeye başlamış gibi.
GÖZLEM – Neredeyse en sağdan en sola bir partiler yelpazesini, Atatürk Cumhuriyeti’ni böyle bir anayasaya kavuşturarak gün ışığına çıkarmak için bir araya getirmek ve “bütün saldırılara ve oyunlara rağmen bölünmeyecek bir cephe hâline ulaştırmak” onun Erdoğan’ın karşısına çıkacak “en güçlü ve en iyi aday olduğunu” göstermiyor mu?
K – Adaylık açısından bakıldığında Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Abdullah Gül’ü öne sürmeye çalışması ve daha sonra da “İlk turda seçimi kazanacak bir aday belirlemeliyiz” çıkışı, son olarak Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, 6’lı Masa’nın sağ cenahında sık sık ifade edilen bu “kazanacak aday” vurgusu ile ilgili “Ama kazanacak aday deyip de parmağımızla kimseyi işaret etmiyoruz. Kimseyi de saf dışı bırakmıyoruz. Bazen o kazanacak aday konusunda imalar olabiliyor. Biz isim havuzunu geniş tutarak ilerliyoruz” diyerek ısrarla Kemal Bey’in adaylığını azımsayacak bir yaklaşıma girmesi hep 6’lı Masa’nın adayının –ki bu kişi bu saatten sonra artık çok büyük olasılıkla Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır– ve dolayısıyla muhalefetin seçimlerdeki işini çok zorlaştıracak yaklaşımlardır. Tersten bakalım, bu noktadan sonra eğer Kemal Kılıçdaroğlu’nun olmak istediği ama garip bir şekilde de “CHP…adaya değil güçbirliğine oy isteyecek” diyerek etkisini azalttığı kendi adaylığı gerçekleşmezse, Kemal Bey CHP’nin başında da kalamaz. Bu kadar zaman bunun altlığını yapıp adaylığını kabul ettiremediği bir 6’lı Masa muhalefetinin halktaki karşılığı da çok ciddi darbe alır. Ölüm kalım, olmayacak bir şey olmazsa, bu saatten sonra Kemal Kılıçdaroğlu’dan başka kimse 6’lı Masa’nın adayı olamaz. Başka birisi olamayacaksa o zaman bu adaylığı niye şimdiden açıklayıp Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkmıyorsunuz? Yüzde 1’lik partilere niçin sahip olmadıkları gücü verip bozuk bir görüntü yaratıyorsunuz? Sonuçta siyaset bir yönetim işidir, yönetimde de hiyerarşi esastır. Hiyerarşinin, yönetimde kademe silsilesinin olmadığı yerde de anarşi olur. 6’lı Masa’daki görünüm de buraya doğru ilerliyor. Sadece Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda değil, son Anayasa önerilerinde de bu küçük partilerin etkisinin görece ağırlıklı olduğu ve özgürlük ve yürütmenin yargı ve denetim üzerindeki etkisinin devam etmesinin bu ağırlığın bir sonucu olduğu anlaşılıyor. Bu görüntü bozukluğunun sonu da “Muhalefet ülkeyi yönetemez” noktasındaki algının gittikçe yerleşiyor olmasıdır. Bu durumda da Ali Babacan’ın ifade ettiği gibi “…seçmen belirsizliği değil ‘bildiği kötüyü’ tercih edebilir.”
GÖZLEM – “Seçimi kazanacak aday” gibi afaki bir kavramı algı hâline getirmek için uğraşan, hatta “parti yönetimlerinden ‘parti görüşlerinin dışına taşan konuşmaları’ sebebiyle uzaklaştırılmış olan” bazı kişilerin, “Truva Atı rolüne soyunmaları” ile İktidar medyasına “Pas verdik, gol atın” dercesine imkan sağladıkları ortada iken, özellikle “CHP içinde ‘önemli’ bazı kişilerin ses seda çıkarmadan ‘kendilerini de doğrudan ilgilendiren’ gelişmeleri izlemeleri” nasıl yorumlanabilir?
K – İYİ Parti’de BBP kökenli Ali Ağıralioğlu’nun sahada Cumhurbaşkanı adayı olarak Mansur Yavaş’ın adını duydukları üzerinden yaptığı çıkışlar, hakikaten deneyimli ve doğal bir politikacı olduğunu her fırsatta gösteren Meral Akşener tarafından dikkate alınmadı. Akşener, “sağdan oy alacak bir adayın belirlenmesi gerektiği” yönündeki görüşün temsilcisi Ağıralioğlu’nu İyi Parti’de Grup başkanvekilliğinden Parti Sözcülüğüne, oradan Dış Türklerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığına adım adım daha pasif görevlere getirdi. Sonra da görevden aldı. Bu Meral Akşener’in tasarrufu. Öte yandan Ağıralioğlu’nunki gibi Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı yapılan çıkışlara CHP’li Bülent Kuşoğlu’nun “Kılıçdaroğlu dışında aday çıkarmak Masa’nın dağılması anlamına gelir” yanıtının İyi Parti’yi ve Meral Akşener’i çok rahatsız etmesine karşın, Kılıçdaroğlu’nun Kuşoğlu’nu herhangi bir şekilde “cezalandırmaması”nın Akşener’de bir “burukluk” yarattığı da bilinen bir sır. CHP’de Kılıçdaroğlu’na tam destek verenlerin çoğunlukta olmasına karşın, desteğini çok açık etmeyenlerin ve hatta adaylık için kendini işaret edenlerin varlığı da bir gerçek. İşte tüm bu sebeplerden dolayı da 6’lı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayını –ki önceden de söylediğim gibi bu kişi artık Kemal Kılıçdaroğlu’dan başkası olamaz– açıklaması gerekiyor. Bu açıklamanın da, bana göre yine geç olacak şekilde, Ocak ayında yapılacağı anlaşılıyor.
GÖZLEM – İsterseniz biraz daha açalım; Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş hâlâ “Genel Başkanımız adayımızdır, biz adaylık meydanında yokuz, onun arkasındayız” demiyorlar?
K – Çünkü her ikisi de Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor. Yavaş’ın tarzı daha pasiftir. Kendisi bir göreve aday olmaz, aday gösterilmek ister. İmamoğlu ise Cumhurbaşkanlığı adaylığı için çok uğraştı ama yaptığı bir iki hata, “memleket gezileri” yapması ve özellikle Trabzon’da yaptığı açıklamalar ile iktidara destek vermiş bazı yandaş gazetecileri basın otobüsüne alması bu şansını bana göre ortadan kaldırdı. Ya da şansı zaten yoktu ama boş yere kendisini ortaya atmış oldu. Ama burada esas sorun İmamoğlu, Yavaş veya başka CHP’lilerin Kılıçdaroğlu’na açıktan desteklerini açıklamaması değil, Kılıçdaroğlu’nun aday olması için ikna edilmeye çalışılmak durumunda kalınmasındadır. Kılıçdaroğlu “Adayımızı seçim tarihi belli olunca açıklarız” diyerek geciktirmese ve bastırıp adaylığını kabul ettirseydi bunları konuşmuyor olacaktık.
GÖZLEM – 6’lı Masa’dan yana olan bir kısım aydının, yazarın, siyasetçinin, gazetecinin “İlle de HDP 6’lı Masa’ya çağrılmalı” diye ısrarlarının gazete sayfalarında, TV ekranlarında ve siyaset sahnesinde yaptığı “çatlak var” hasarı ortada iken, ısrarcıların, “bu davetin İYİ Parti’yi bitireceğini, tabanını AKP ve MHP’ye akıtacağını düşünememeleri” nasıl mümkün olabilir; yoksa seçimi Erdoğan’ın ve AKP’nin kazanmasını mı istiyorlar?
K – Kendi rant alanlarını yaratmanın peşindeler. Kabul edecek olsa dahi HDP’nin 6’lı Masa’ya katılması sadece İyi Parti’ye değil, kendisine de zarar verir. Sonuçta bu büyüklükteki bir “fikir ayrılığı” için yapılması gerekecek “ödün” her iki parti tabanında da büyük oranda kabul görmeyecektir. Kaldı ki HDP’yi arkasına almak için 6’lı Masa’nın bu parti ile uzlaşma yapmasına gerek yok. HDP seçmeni zaten genel seçimlerde kendi partisine oy verecek. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise bence Selahattin Demirtaş çizgisinde ilk başta kendi adayına, gerekirse ikinci turda da büyük ölçüde muhalefetin adayına oy verecektir. Ama ikinci turda HDP seçmeninden muhalif adaya gidecek oyların, muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu veya Ekrem İmamoğlu olursa, Mansur Yavaş veya Meral Akşener’e göre çok daha fazla olması tabii ki beklenir. Yine de HDP seçmeni içinde bu dört ismin de Erdoğan’dan daha fazla oy almasını beklerim.
GÖZLEM – Bir de Muharrem İnce gibi bölücüler var; AKP’li trollerle yarışmaya çıkmışçasına konuşuyor; CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu yerden yere vuruyor; “bölücülükte” Ümit Özdağ ile yaptığı yarışmanın galibi olmaya uğraşıyor, görüşünüz?
K – Açıkçası bu görüşünüzü biraz ağır buluyorum. Sonuçta Muharrem İnce’nin Kemal Kılıçdaroğlu ve bugünkü CHP’nin izlediği politikalardan bazı alanlarda paralel ama bazı alanlarda da çok daha farklı fikir ve görüşleri olabilir. Buna karşılık verecek bir seçmen kitlesi de vardır. Bu seçmen kitlesi Muharrem İnce ve partisi olmasa oyunu CHP’ye verecekken, İnce’den dolayı CHP’ye değil de Memleket Partisi’ne verebilirler. Bu neyi böler? Belki CHP bir iki milletvekili daha az çıkarır. Ama nihayetinde Muharrem İnce’nin partisine oy veren seçmen kitlesi eğer ilk turda vermediyse, ikinci turda oyunu Kemal Kılıçdaroğlu’na verecektir. Hatta bana göre CHP’nin genel seçmen kitlesinden daha büyük oranda Kemal Kılıçdaroğlu’na verir. Çünkü CHP’ye oy verecekler içinde dahi “Oyumu kesinlikle Kemal Kılıçdaroğlu’na vermem” diyenler var. Bunu ben çevremde çok sık duyuyorum, eminim siz de duyuyorsunuzdur. İnce’nin, Rıfat Serdaroğlu’nun Doğru Partisi ve belki Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi ile bir ittifak kurması ve ilgi alanı yaratmasını pek çok açıdan olumlu bulurum. Bir defa demokrasinin gereğidir. İkincisi, 6’lı Masa’nın içindeki din eksenli partilerin gereğinden fazla etkisi altında kalan Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminin kendisine çeki düzen vermesi için bir nirengi noktası oluşturabilirler. Ayrıca CHP’nin ve muhalefetin geldiği çizgiden hoşnut olmayan küçük bir kesim de varsa, bunların sistem içinde kalmaları açısından iyi bir adres olabilirler.