İklim büklüm İşler

Göz açıp kapayana kadar COP26’dan COP27’ye gelindi bile.

İskoçya’da COP26’nın yaşandığı günlerde, dünya, Rus Lider Putin yüzünden başına geleceklerden habersiz, “yüksek oktavdan” dile getirilen süslü/cilalı hedeflerle 2021 yılını bitirmeye hazırlanıyordu.

2022 hiç de öyle güzel, havalı ve cilalı bir şekilde gelmedi!

Tüm ülkeler, gittikçe daha da “daralan” bir çemberin içinde, nefes alabilmeye, hayatlarını sürdürebilmeye çalışıyorlar, son 11 aydır bu daha da zorlaştı!

COP27 zamanı geldi çattı ve aslında pek de kimsenin gitmek istemediği bir ülke olan Mısır’ın ev sahipliğinde zirve başladı.

Dile kolay; 120 ülkenin temsil edildiği bir organizasyon. Otantik kırmızı el dokuması halıların üstünde poz veren dünya liderlerinin, zirveden nasıl bir şekilde ayrılacaklarını hepimiz merak ediyoruz.

Geçen seneki zirvenin ev sahibi Birleşik Krallık uluslarından İskoçya idi ve İskoç Lider Nicola Sturgeon bu seneki zirveye de katılarak, bütün liderlere “dünyayı etkileyecek iyi  işler yapın” diye çağrıda bulundu.

Medyaya yansıyan “enteresan” görüntülerden biri ise, eski Başbakan Boris Johnson’ın da zirveye katılması idi. Bunun nesi enteresan diye soranlara; Boris Johnson’ın zirveye gidiş yönteminden bahsetmem gerekecek.

Mısır’a, İstanbul üzerinden Pegasus Havayollarının tarifeli uçağıyla giden Boris Johnson’ın bu seyahati biz Türkler tarafından oldukça “enteresan” bulundu. Artık sadece “Milletvekili” olan Johnson, muhtemelen özel sektör firmalarından biri için Danışmanlık yapıyor ve yaptığı Danışmanlık gereği de COP27’ye gidiyor. Başbakanlığı sırasında yaptığı onlarca yanlış işin ve hatalı davranışın ardından, bu yaptığı “oldukça doğru” davranışı beğendiğimi belirtmem lazım! Johnson’ın bu hareketinin, örnek olabileceği başka milletvekilleri de olduğunu biliyoruz, özellikle Güzel Ülkem Türkiye bu konuda açık ara önde!

İklim, çevre, tabiat, yeşil, su, ormanlar, hayvanlar, bitkiler… Hepsi ama hepsi birbirinden önemli. Birini korumak için diğerini yok edemezsiniz, hepsini denge içinde, ekosistemlerini koruyarak yaşatmak “insanlığın” görevi. Bu konuda kimsenin farklı düşündüğü yok ancak hangi ülkenin ne kadar bütçe ayırıp, ne yapacağı ise tam anlamıyla “er meydanı” bir konu.

COP26’dan bu yana, Birleşik Krallık’ın, farklı yaptığı, daha iyiye götürdüğü ya da fark yarattığı bir “adımı” yok, bütçe arttırıp, yeni planlamalar yaptığı da yok. Bir başka deyişle “söyleyecek yeni bir sözü yok”. Bu nedenle, orada olmak ya da olmamak arasında önemli bir “fark” da yok. Ancak, eleştiriler karşısında, çaresiz kalan yeni Başbakan, mecburen gitti Mısır’a.

Mısır, “insan hakları” karne notu en düşük ülkelerden biri. Çevre aktivistlerini hapse atan, sorgusuz-sualsiz yıllardır hapiste tutan bir ülke! Tanıdık geldi mi size de? İşte bu nedenle, böyle bir zirveye ev sahipliği yapıyor olmalarının da İngiliz medyasında hiç  “ciddiye alınır” bir yanı yok!

Ana muhalefet partisi Labour’ın, İngiliz medyası ile birlik olup, üstüne basa basa anlatmaya çalıştığı da bu! İnsana verdiği kıymeti sorgulanan bir ülke nasıl olur da dünya iklim zirvesine ev sahipliği yapabilir? Bunu mantık düzlemine oturtamayan her sağduyulu insan gibi, ben de merakla izliyorum olup bitenleri. İnandırıcılığı olmayan ülke liderlerinin, “mış gibi” yaptıkları her şey eğri-büğrü duruyor ya da başka bir deyişle “iki-büklüm” bir zirve olmaktan öteye gidemeyeceğini en baştan bize gösteriyor.

Yanılma payı var mı? Şahsi fikrim o ki, kesinlikle yok. Bu nedenle de, COP27’nin kayda değer bir yanı da olmayacak ve “İklim Büklüm” bir zirve olmaktan öteye gidemeyecek.

Loading