Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili görüşlerini cevapladı. Kışlalı, başta CHP olmak üzere 6’lı Masa’yı “HDP ile görüşüldüğünü” söyleyerek “Terörist / PKK yanlısı” olmak ile suçlayan AKP yöneticilerinin HDP ziyareti, CHP ve 6’lı Masa partilerini “HDP ile ilişkiler” konusunda “çok ağır şekilde itham” eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları, memur, emekliler, dul ve yetim aylıklarına yapılacak artış ve devam eden zam furyası, Ali Babacan’ın, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kuruluş yıldönümü dolayısıyla sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “YÖK’ün doğum gününü kutlamak isteyenler için son bir saatteyiz” konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
*******
GÖZLEM – 6’lı Masa’yı başta CHP olmak üzere “HDP ile görüşüldüğünü” söyleyerek “Terörist / PKK yanlısı” olmak ile suçlayan AKP yönetici ve bakanlarını “yok sayarak”, geçen hafta “Anayasa değişikliğinde destek için Adalet Bakanı’nı bir heyetle beraber HDP Genel Merkezi’ne göndermesi” konusunda yorumunuz?
K – Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gelecek seçimlerde tekrar seçilebilmesi için artık HDP’nin oylarına muhtaç olduğu açık seçik ortaya çıktı. “Erdoğan’a kesinlikle oy vermem” diyenlerin oranı kamuoyu yoklamalarında yüzde 55-60 civarında çıkıyor. HDP’lilerin yüzde “75’i Erdoğan’a oy vermem” diyor. HDP’nin yüzde 10 civarında oyu olsa bunun 7,5 puanı şu an için Erdoğan’a oy vermeyecek. İktidar “Türban Referandumu”nu gerekçe göstererek HDP’ye “mavi boncuk” verdi. Herhangi bir başka konuda görüşmüş olsalardı bunu kendi tabanına anlatmak çok zor olurdu. Ama “türban serbestisi” gibi bir konuda görüştükleri için muhafazakar-dinci tabanlarının buna ses çıkarmayacağını düşündüler. Kısmen de haklı olabilirler. Erdoğan’ın bu konuyu, hafta içindeki açıklamalarından anlaşıldığına göre Devlet Bahçeli ile de görüşmüş ve onu da ikna etmiş gözüküyor. Erdoğan’ın, buradan bir kanal açıp HDP ile görece de olsa bir yakınlaşma ile 7,5 puandan birkaçını kendi lehine çevirmeyi amaçladığı anlaşılıyor. En azından böyle bir olanak olup olmadığını, bu seçeneğin ne derece geçerli olacağını görecek.
GÖZLEM – Bugüne kadar “Erdoğan’ın, Soylu’nun, AKP grup başkan vekillerinin bu konudaki ağır suçlamalarına karşı susan, hatta destekleyen AKP’li ünlü siyasetçilerinden, başka “Kürt asıllıları” olmak üzere milletvekillerinden, gazetecilerinden, yazarlarından bazıları “Yasal bir parti, elbette görüşülebilir, bugüne kadar görüşülmemesi abes” demeye, yazmaya başladılar. “Bu başlangıç” bir “seçim desteği” talebine “Öcalan’ın mektubu da eklenerek” uzanabilir mi?
K – Kesinlikle Erdoğan tekrar seçilebilmek için her çeşit yolu deneyecektir. HDP seçmeninin yüzde 25’inin Erdoğan’ı tercih ettiği kamuoyu yoklamalarında çıkıyor. Geriye kalanın ne kadarını kazansa, kazanamasa bile bu seçmenin sandığa gitmesini engellese kendisi için avantaj olacağını düşünüyor. Burada Apo’nun desteği de tabii kısmen Erdoğan’a ve AKP’ye bir puan kazandırabilir. HDP yönetimi de muhalefetin kendi seçmeninin oylarını çantada keklik görmesini istemiyor. Diğer taraftan HDP ve Kürt seçmende Selahattin Demirtaş adının da azımsanamayacak, hatta en başta gelen bir güç olduğunu düşünüyorum. Selahattin Demirtaş çizgisinin sadece kişisel değil, ideolojik nedenlerden dolayı da Erdoğan’a yakınlaşması mümkün değil. Bu yüzden Erdoğan’ın bu noktadaki çabası sınırlı kalacaktır, ama “1 puan, 2 puan ne koparsak kârdır” diye düşündüğüne şüphe yok.
GÖZLEM – CHP ve 6’lı Masa partilerini “HDP ile ilişkiler” konusunda “çok ağır şekilde itham” eden, hatta “teröristlikle, PKK’cılıkla, hainlikle suçlayan” MHP Genel Başkanı ve yöneticilerinin bu tablo karşısında önce “suskun kalmaları”, sonra Devlet Bahçeli’nin “Salı günkü grup toplantısında ‘görüşmeye onay veren’ konuşmasının ayakta alkışlarla karşılanması” sizce ne anlama geliyor?..
K – Erdoğan kesinlikle HDP ile görüşme kararını Devlet Bahçeli ile görüşmeden ve onun onayını almadan atmamıştır. Bu açıdan bu konu Bahçeli için sürpriz olamaz. Onun da ikna edildiği anlaşılıyor. Kendisi 7 Haziran 2015 seçimi sonrası “HDP’nin bırakın içinde olacağı, dışarıdan destek vereceği bir koalisyonda başbakan olacak olsa bile yer almayacaklarını” ifade ederek iktidarı elinin tersiyle itmişti. Şimdi HDP’nin açıktan desteğini isteyen AKP’yi yüzde 100 desteklemeden hiçbir rahatsızlık duymuyor. Bu tür konular ortaya çıktıkça insan kendini Devlet Bahçeli’nin nasıl teslim alındığını düşünmekten alıkoyamıyor.
GÖZLEM – TÜİK enflasyon rakamları ile “asgari ücrete / memur / memur emeklisi / SGK emeklilerine yapılacak” zamların, “hâlâ devam edem” zam furyasının ve bu furyanın getirdiği hayat pahalılığını karşılaması mümkün mü?
K – Mümkün değil. Onun için de iktidarın yeni yıl geçtikten sonra iki önemli adım atacağını düşünüyorum. Birincisi son dönemde bankalara getirdikleri garip engellerle kıstıkları kredi musluklarını yeniden açacaklar. İkincisi de asgari ücret ile memur, emekli maaşlarına ekstra zam yapacaklar. Bu zamlar ve kullanılacak krediler de enflasyonu yeniden azdıracak. Ancak gelecek yılın ilk 4 ayındaki baz etkisi ile enflasyonun kısmen de olsa düşecek. Seçime kadar geçecek iki-üç ayı kurtarmanın ve seçime görece olumlu bir ekonomik görüntüyle girmenin peşindeler. Fakat hayat şartları, geçim derdi o kadar büyük ki, AKP’nin tabanını oluşturan önemli bir kesim için bu önlemlerin ciddi bir etkisinin hissedileceğini düşünmüyorum.
GÖZLEM – TÜİK rakamlarının üstünde “beklentilere cevap verebilecek zamlar yapılırsa”, bu zamlar nasıl ödenecek? Çare “para basmak” olarak ifade ediliyor, “para basılırsa” enflasyonu önlemek, Bakan’ın dediği gibi “aşağıya çekmek” mümkün mü?
K – Çok güzel bir özet yorum yaptınız. Yorumunuzun tek farklı bir şekilde ifade edilmesi gereken noktası iktidarın halihazırda da ciddi biçimde para bastığıdır. Bunu dolaşımda dolaşan banknot miktarındaki artıştan bile anlamak mümkün. Enflasyona karşı beklentilere cevap verebilecek maaş artışlarının yapılabilmesinin tek yolu daha fazla para basmak. Bir de kredi imkânlarını arttırmak. Bu da yeniden enflasyonu arttırır. İktidarın hesabı bu maaş zamlarını ve kredi musluklarını açma operasyonunu, enflasyonun baz etkisi nedeniyle düşme algısı yaratacağı gelecek yılın örneğin 3., 4. ayında yaparak, Mayıs-Haziran’daki seçimlere kadar geçecek kısa sürede “ekonomi düzeliyor” algısı yaratmak.
GÖZLEM – Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kuruluş yıldönümü dolayısıyla sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “YÖK’ün doğum gününü kutlamak isteyenler için son bir saatteyiz. Gerçekten son bir saat. Seçimden sonra YÖK’ü derhal kapatacağız” dedi, görüşünüz?
K – Bu 6’lı Masa’nın da ortak görüşü. Daha önce sol partiler tarafından zaten her fırsatta ifade edilen bir görüş. Sonuçta yüksek öğrenim kurumlarını denetleyip yönetecek bir çatı kurum veya bunun Eğitim Bakanlığı’na verilmesi gibi bir çözüm üretilebilir. Burada illa ki bir örgütsel yapı olacaktır ama herhalde Babacan’ın da kastettiği bu yapının bu günkü YÖK gibi çalışmayacak olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında TÜİK’den tutun Diyanet’e, Sağlık Bakanlığı’ndan tutun Şehircilik Bakanlığı’na, ekonomiye pek çok konuda görev yapan kurumların işlevlerinin iktidar değiştiğinde ciddi biçimde değişeceği kesin.
GÖZLEM – “Alım gücü her geçen gün azalan” vatandaş “kredi kartları başta” bankalara borçlanarak yaşamaya başlamışken, borcunu borçla kapatan, kredi ve kart borcunu ödeyemediği için bankalar tarafından takibe düşen kişi sayısında da büyük artış var. Buna paralel olarak da, “bankaların takipteki kredi portföyleri (NPL) ile henüz takibe alınmamış yani ‘batık’ durumuna düşmemiş ancak 2. grupta sınıflandırılan ‘yakın izlemedeki’ kredi tutarı” da büyüyor. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu ABD merkezli S&P Global’in Pazar Araştırma Birimi analistleri Türk bankalarının sorunlu kredi portföyünün Haziran 2022 itibarıyla 46 milyar doları aştığını öne sürdüler. Türk bankalarının, “şişen kötü kredileri satmak için iletişimde oldukları yabancı yatırımcıları çekmekte zorlandıklarının” da iddia edildiği analizde, “Kredilerin nasıl değerleneceği ve ülkedeki ekonomik ve politik belirsizlikler nedeniyle artan endişeler yüzünden, uluslararası yatırımcılar performans göstermeyen sorunlu kredilerden uzak duruyorlar” denildi. Siz ne diyorsunuz?
K – Ülkeyi büyük bir oda gibi düşünürsek, artık odanın ortasında biriken pislikler halının altına süpürülemeyecek kadar çoğaldı. Bu pisliklerden bir döviz veya borç krizi yaşamadan mevcut yöntemlerle kurtulmak imkânsız. Şayet bu iktidar gelecek seçimlerde de hem Cumhurbaşkanlığı’nı alır hem de Meclis’te çoğunluğu elde ederse, “Faiz sebep enflasyon sonuçtur” gibi mevcut yöntemleri bir anda terk etmedikleri takdirde –ki artık bu değişim kabiliyetlerinin “fıtrat”ları gereği sonuna geldiler– Türkiye’yi çok büyük bir kriz bekliyor demektir. Aslında, bana göre iktidarın bu seçimleri kaybedeceğine ilişkin en büyük gösterge eskiden AKP’ye veya MHP’ye oy vermiş ama ekonominin bu şekilde devam edemeyeceğini anlayacak kapasitede olan seçmen kitlesidir. Gelecek 7-8 ayda bu kitleye “katılım”ların daha da artacağını düşünüyorum.