Brezilya’da Türkiye ile benzerlikler gösteren bir seçim süreci ve kampanyası yaşandı. Popülist-otoriter lider ve aşırı sağcı mevcut Devlet Başkanı Bolsonaro, seçimi kaybetti. İşçi Partisi Lideri Luiz Inaciao Lula da Silva, Ocak 2023’te görevi devralacak.
Seçim süreci noktasında Türkiye ve Brezilya arasında benzerlikler bulunuyor. Türkiye’de seçim anketlerinin geçerliliği ve güvenilirliği meselesinin çokça tartışıldığı ve ideal muhalefet adayının güncel anket verilerine göre belirlenmeye çalışıldığı şu günlerde Brezilya ve Türkiye’de toplumsal sorunlarda benzerlikler yaşanıyor. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi ve Ukrayna Savaşı’nın ardından yaşanan ekonomik kriz, Türkiye gibi Brezilya halkının yoksul ve dar kesimini oldukça fazla etkiledi.
Her iki ülke de yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi sorunlarla boğuşuyor. Brezilya’da Devlet Başkanı Bolsonaro, seçim öncesi 8 milyar dolarlık sosyal yardım paketi açıkladı, 400 bin aileye sosyal konut için tapu dağıttı, emeklilere yeni haklar verdi. Bolsonaro, devletin tüm imkanlarını kullanarak seçime gitmesine rağmen kaybetti.
Krizden en çok etkilenen kesimler, yoksulluğun azaltılmasına yönelik politikalarıyla öne çıkan eski başkan Lula’yı seçti. Türkiye’de de vatandaşlar, muhalefetten, yoksullara yönelik ayakları yere sağlam basan politikalar üretmesini istiyor. Bu bağlamda 6’lı Masa’nın seçim sürecinde atacağı adımlar merakla bekleniyor.
Lula’dan birlik vurgusu
Seçimi kazanan Lula, yaptığı konuşmada, birlik mesajı vererek, özellikle ekonomi ve iklim değişikliği olmak üzere pek çok konuda çalışmalar gerçekleştireceğini ve “Tüm Brezilya halkı için ülkeyi yöneteceğini” dile getirdi. Lula, “Bıraktığım yerden, ulaştığım yere, her zaman Tanrı’nın bana karşı çok cömert olduğunu düşündüm” diye konuştu. 1 Ocak 2023’ten itibaren sadece kendisine oy verenleri değil, 215 milyon Brezilyalıyı yöneteceğini belirten Lula, “İki Brezilya yok. Biz tek ülke, tek bir halk ve büyük bir milletiz” dedi.
‘Süper Zengin’lerin vergileri artırılabilir
Lula seçim kampanyasında Amazon yağmur ormanlarındaki tahribatı geri çevirme ve iklim değişikliğine odaklanma taahhüdünde bulunmuştu. Lula’nın yeni bir mali rejim uygulayacağı belirtiliyor, bu kapsamda “süper zengin”lerin ödediği vergilerin artırılacağı öngörülüyor. Lula, büyük şirketlerin ya da kamu bankalarının özelleştirilmeyeceğini de dile getiriyor.
“EN BÜYÜK BENZERLİK OTORİTER POPÜLİZM VE BU UYGULAMA ER GEÇ ÇÖKÜYOR”
Tanju Tosun (Siyaset Bilimci)- Türkiye ile Brezilya seçimleri bağlamında özellikle aktörler düzeyinde bir benzerlik var. Bolsanaro, otoriter popülist bir lider ve toplumsal yapı itibarıyla bakıldığında, aslında Bolsanaro’yu iktidara getiren olay, Lula’nın 2 dönem devlet başkanlığı yaptığı dönemde yoksul kesimi ciddi anlamda rahatlatmasına rağmen yaşanan yolsuzluk tartışmaları ve iddialardır. Ki bu yüzden o dönemde Anayasa Mahkemesi kararıyla bir süre hapis yatmıştı. Yolsuzluktan aklanmadı ama serbest bırakıldı. Dünya Bankası verilerine göre gayrisafi milli hasılalarında yaklaşık olarak 2.6 Trilyon dolardan 1.6 trilyon dolara bir gerileme yaşandı. Dolayısıyla onun üzerine popülist vaatlerle, özellikle bir takım farklı kesimlere popülist seçim destekleriyle Bolsanaro iktidara geldi. Söylem anlamında bakıldığında yine Türkiye’deki iktidarın söylemine benzer bir söylem söz konusu. Ki AKP’nin de toplumun yoksul kesimlerine vermiş olduğu destekle Lula’nın desteklemesi anlamında bir benzerlik var.
Bolsanaro’yla benzerliği ise kullanılan otoriter popülist dildir. Bolsanaro son derece cinsiyetçi, kimlikçi ve homofobik bir lider. Bir benzerlik de şu olabilir: Genellikle otoriter popülist rejimler kendi taraftarları ve karşıtları diye toplumda biz ve onlar şeklinde çok keskin bir kutuplaşma inşa ediyorlar. Ve kendi seçmenlerini bu politik kutuplaşmaya dayalı ayrıştırma üzerinden pekiştiriyor, konsolide ediyorlar. Böyle bir benzerlik söz konusu. Çok ciddi şekilde çatışmacı bir siyaset egemen ve bunu popülist bir söylemle inşa ediyor. Bolsanaro, Lula karşısında bunu yaptı. 2018 seçim başarısının ardında iktidar olmadığı için elinde ekonomik araç yok ama o popülist söylemle Lula iktidarına karşı duran kesimlerin desteği ile iktidara geldi. Şu da var: Bolsanaro’nun iktidara gelişinde özellikle evanjelistler ve toplumdaki bir takım radikal dinci unsurları da yanına almıştı.
Toplum bu ölçüde uzlaştığı takdirde popülist bir takım ekonomik araçlarla da olsa eğer seçmeni memnun etmiyorsanız, seçmen eskiye, geçmişe özlem duyuyor. Bu yüzden seçmen Lula’nın 2 dönemlik iktidar döneminde yoksullara vermiş olduğu desteğin yeniden Lula ile birlikte sağlanacağını düşündü. Bu önemli bir faktör. Bolsanaro popülist bir takım uygulamalarla, çeşitli toplum kesimlerine destek verdi ama son tahlilde öncelikle kendi taraftarlarını iktidarı döneminde çok güçlendirdi. Brezilya’da ona da bir tepki doğdu. Belirli benzerlikler var ama sosyo ekonomik yapı, özellikle toplumsal yapı çok farklı. Orada son olarak yoksullar oy verirken burada 20 yılında AKP, yoksullardan destek alarak büyüdü. Bu anlamda büyük farklılık vardır. Belki en büyük benzerlik otoriter popülizm ama otoriter popülizmde bir noktadan sonra iktidar kaybediyor.
“Brezilya’daki gibi, krizden etkilenen kesimler, millet ittifakına yönelebilir”
Şu andaki konjonktür Brezilya’ya benziyor. İktidar aktörü olarak iktidarın popülist söylemi, otoriter uygulamaları benziyor ama millet ittifakı açısından bir şey söylemek mümkün değil. Nasıl bir programla çıkacaklar seçmenin karşısına, bu belirsiz. Ama şunu sezinliyoruz: CHP de İYİ Parti de DEVA da Gelecek de özellikle ekonomi politikalarında toplumdaki yoksullaşmayla mücadele etme temelli bir program ve sosyal devleti öne çıkaran, sosyal yardımları daha kurumsallaştıran bir programla seçmenin karşısına çıkacaklar gibi görünüyor. Tabii eğer uzlaşma sağlanabilirse… Muhtemelen hükümet programı sağ partileri de içermesine rağmen 6’lı Masa bir ittifaka dönüşürse öncelikli olarak toplumun dar ve yoksul kesimlerine popülist nitelikli olmayan, kaynakları, imkanları ile projelerin bir şekilde uyumlaştırıldığı bir hükümet programı çıkarılabilir. Bu anlamda da Türkiye’de bu ekonomi politikaları yönünden krizden en fazla etkilenen kesimler millet ittifakına yönelebilir. Tıpkı Lula’nın seçim zaferinde yine yoksulların tayin edici olduğu gibi… AKP’yi yükselten yoksullar gibi Lula’ya kazandıran yoksullar… Burada sağlam tutarlı bir programla politika bütünüyle, süreç millet ittifakı lehine işleyebilir. Tabii popülizmden uzak, çok sağlam temellere dayanması gerekiyor. Çünkü popülizm sürdürülebilir bir uygulama değil; er geç çöküyor.