Mahir Ünal, Kahramanmaraş Uluslararası 8. Kitap ve Kültür Fuarı’nda katıldığı bir konferansta, Cumhuriyeti ve Harf Devrimi’ni hedef alan sözlere imza attı. Ünal, “bağışıklık sistemimizi” oluşturabilecek güçlü bir düşünme mekanizmasına sahip olmadığımızı kaydederek, “Çünkü güçlü bir dile sahip değiliz. Aslında bizim bir dönem münevver dediğimiz bir dönem aydın dediğimiz, zihni hakikati arayan, hikmeti arayan ve peygamber efendimizin yani bir Müslümanca bakış açısıyla Allah’ım bana eşyanın hakikatini göster dua ettiği eşyanın hakikatini arayan adamdır. Entelektüel ideolojik angajmanı olmayan adamdır. Nefretin, zihni kirletmeyi izin vermeyen kişidir” ifadelerini kullandı.
“Sözlerim bağlamından koparılıyor”
Eleştirilerin adından Ünal, kendini şu sözlerle savundu: “Sözlerim bağlamından koparılıyor. Ben siyasi bir demeç vermek için o açıklamayı yapmış değilim. Bir kitaptan bahsediyoruz, Cemil Meriç’in kitabından.”
Bahçeli’den tepki
Sosyal medyada Ünal’ın sözleri gündem olurken, siyasetçiler de sert tepki gösterdi. Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin haftalık grup toplantısında, Ünal’ın sözlerine tepki gösterdi. Bahçeli, “Cumhuriyet’in Türk kültürüne, diline ve düşünme setlerimize zarar verdiğini iddia edenler talihsiz, tarifsiz ve temelsiz yanlışın pençesindedirler” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu: Aynı kafa
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında Ünal’ın sözleri için “SADAT kafasının anlayışıdır.” dedi. ”
Kılıçdaroğlu, şöyle dedi: “Bugün Bahçeli buna (Mahir Ünal) sözde çok kızmış. Ne olacak, gidecek yine koşa koşa kucaklayacak. Bu anlayış SADAT kafasının anlayışıdır. ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kaldıracağız. Asrika diye yeni bir devlet kuracağız. Başkenti İstanbul olacak. Dili de Arapça olacak.’ İşte aynı kafa… İtiraz mı ettiler? Etmediler. ‘Aman benim milliyetçi tabanım öbür tarafa kaymasın’ diye arada bir işaret fişeği atayım sonra nasıl olsa arka kapıda kucaklaşacağız. Senin diline hakaret eden, senin dilini küçümseyen bir adamla ne işin var senin arkadaş?”
Akşener: Cumhuriyet düşmanlığıdır
İYİ Parti lideri Meral Akşener, Ünal’ın sözlerine tepki göstererek, “Bu ülkenin iradesine dair bastırtamadıkları düşmanlık hissediyorlar. AK Parti’nin bir Grup Başkan Vekili’nin ibretlik sözlerinde gördük. Bu arkadaşın her cümlesi ayrı bir patolojik vaka olan açıklamasını gördük. Rezalete bakar mısın bu sözde entelektüelin hezeyan dolu tespitlerine bakar mısınız? İşte size keşke ‘Yunan kazansaydı’ diyen ucube bir zihniyetin ortaya çıkışı. Biz ezelden beri Türkçe konuşuyoruz muhterem, yani cumhuriyet ile birlikte bizim dilimiz değişmedi. Sadece alfabemiz değişti, kültürümüzün gelişimindeki en önemli adımlardan biri oldu. Bir vekile anlatmak zorunda kaldığım için utanç duyuyorum. Bu düpedüz patolojik bir Cumhuriyet düşmanlığına kılıf uydurtmaktır. Türkçe düşünemiyor musun? O senin kapasite problemin. En küçük bir düşünme yetisine sahip oldunuz da Türkçe mi size engel oldu? Yuh olsun, yazıklar olsun. 20 yıl boyunca yapamadıklarını giderayak yapmak için çabalıyorlar. Ancak; Cumhuriyeti kuranları kötüleyip, vatanı satanları yüceltenlerin, hürriyetin tarihini beğenmeyip, istibdatın tarihini yazma heveslerinin ardında ne yattığını da, çok iyi biliyoruz” diye konuştu.
Tarihçiler: Hazımsızlıktan ibaret
Ünal’ın sözlerine tarihçiler de tepki gösterdi. Cumhuriyet Gazetesi’nin haberine göre, tarihçiler açıklamayı “hazımsızlık” olarak değerlendirdi. Prof. Dr. Hakkı Uyar, “Osmanlı Devleti, Türk tarihinin en büyük ve en uzun ömürlü devletidir. Ancak 20. yüzyılın başına gelindiğinde çökmüştür. Çünkü modernleşme çabaları kısmi ve yüzeysel kaldı. Ama diğer taraftan Cumhuriyeti kuran kadrolar da o modernleşme çabasının ürünü olarak yetiştiler. Atatürk de bunlardan biriydi. Atatürk ve kuşağı, Osmanlı’nın çöküşünü dış güçlere ve komplolara bağlamadılar” değerlendirmesinde bulundu.
Uyar, “Harf Devrimi sonucunda cahil kalmadık. Cahil olduğumuz için Osmanlı çöktü” derken, 1918’e gelindiğinde çöküşün kaçınılmaz olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:
“Okur yazarlık oranı yüzde 3’ün altındaydı. Harf Devrimi ile kısa sürede okur yazarlık tarihimizin en yüksek oranına ulaştı. 1950’de oran yüzde 32’ydi. Bugünkü başarı da Harf Devrimi’nin ne kadar doğru olduğunu göstermektedir. Osmanlı alfabesine geçerken bir gecede cahil kalmadık. Toplumun yüzde 95’inin bilmediği bir alfabeyi değiştirmek de bizi cahil bırakmaz. Kayda değer tarihsel metinlerin hepsi günümüz Türkçesine çevrilmiştir, dönemin uzmanları olarak bizler zaten gereken aktarımları yapmaktayız. Yapılan demagoji ve Cumhuriyet Devrimi’ne, Atatürk’ün yaptıklarına karşı hazımsızlıktan ibarettir.”
“Oy için kullanıyorlar”
Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, iktidarın yalanlara hep sıkıntılı zamanlarda oy için başvurduğunu belirterek “Belli bir kesimin 1950’lerden beri söylediği yalanlar bunlar. Acı olan kendileri de bu devrimlerin aslında neden yapıldığını bilmelerine rağmen yalanları hep sıkıntılı zamanlarda oy için kullanmalarıdır” dedi.
Elmacı, bu devrimlerin tümünün akıl ve bilim çerçevesinde gerçekleştirildiğini vurgulayarak “Okuma yazma oranının yüzde 5’lerde olduğu ve kimsenin okuduğunu anlamadığı dönemlerden, dini kitapların Türkçeye çevrilmesiyle dinini anlayan sorgulayan bir nesil ortaya çıkmıştır” diye konuştu.
“Medrese zihniyeti çatışması”
Doç. Dr. Halil Özcan, Atatürk’ün yaptığı zihniyet devriminin karşısında medrese zihniyeti olduğunu belirterek “Bu sözler, Aydınlanma zihniyetiyle, medrese zihniyetinin bir çatışmasıdır. Bu mücadele halen devam ediyor ve bitecek gibi de gözükmüyor” dedi.
*******
“PARTİZANLIĞIN KISKACINDA, SAÇMA SAPAN GÖRÜŞLERDİR”
Yekta Güngör Özden (Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı)- Türkiye Cumhuriyetinin, buzlu karanlıklardan doğan bir şanlı cumhuriyet olduğunu unutanlar yetmiyormuş gibi yoktan var edercesine çalışmalar ve çabalarla yaratılanlar göz ardı edilerek varlığını inkar durumuna düşüren saçma sapan konuşmaları, üzüntüyle izliyorum. Biz Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının açtığı yolda uygarlığın ve çağdaşlığın tüm olanaklarına kavuşan, bu yetmiyormuş gibi yarınları da bu doğrultuda yaşanır kılan olanaklarla mutluluk içerisinde yapılanları inkar dercesine nankörlük içinde yüzen insanları asla hoş karşılamıyoruz. Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu cumhuriyette bugün geldiğimiz aşamalarla kendilerine yer bulanlar, cumhuriyetin neler getirdiğinin canlı tanıklarıdır. Kendilerinin de varlığını inkar edercesine, içinde bulunduğumuz ortamı karalayan, bu yetmiyormuş gibi kuruluşumuza yönelik geçmişten başlayan devrimlere karşı çıkan, onları karalayan insanları hoş görmemiz olanaksızdır. Kendi düşüncelerinin sakatlıklarını saptamak için sıfatlarına güvenip kimi yerlerde oturanların, şimdilerde nasıl oldukları giderek daha çok aydınlığa çıkmaktadır. Bizi üzen değerlendirmeler, kendi kişilik ve yetişme bozukluklarının belirtisidir. Bu bakımdan partizanlığın kıskacında olur olmaz konuşmalar ve saçma sapan görüşlerle yapılanları inkar edenlerin içinde bulunduğu durum, hepimizin üzüntü ile izlediği karanlıklardır. O bakımdan Atatürk ve arkadaşlarının kurdukları Türkiye Cumhuriyetinin koşullarını bile bilmeden yapılanları küçümseyerek değermiş gibi ortaya koyanların kara düşüncelerine katılmamız olanaksızdır. Kendilerini bu değerleri bilmeyen insanlar olarak değerlendiriyor yaptıklarının hiçbir yararı olmadığını, partizanlıklarının ve kişiliklerinin ortaya çıktığı bu durumda yarınlara ilişkin umudumuzu yitirmeden onlara karşı çalışmamız gerektiğini tekrarlıyorum. Yaptığı konuşmaların içeriği çok açık ortadayken kendisini savunma konumunda tutup sözlerinin yanlış anlaşıldığını ileri sürerek büsbütün durumunun çirkinliğini tekrarlamıştır.
************
“ESAS FİKİRLERİNİ AÇIĞA ÇIKARDILAR”
Metin Öney (Eski Milletvekili)- Yapılan açıklamanın hiçbir tarihi, edebi gerçeklerle bağdaşır tarafı yoktur. Ayrıntılara geçmeden önce bir hususun altını çizerek vurgulamak isterim. Söz konusu açıklama, esas itibariyle bugüne dek kafalarının arkasında bulunan ve bir ajandanın sayfalarında yazılı, esas fikirlerinin açığa vurulmasından başka bir şey değildir. Aslında bu siyasal organizasyona dahil olanlar, bu ve benzer görüşleri pek çok kez açıklamışlar tutum ve davranışları ile gerçek fikirlerini ortaya koymuşlardır. Bunun pek çok örneğini vermek mümkündür. “Takke düştü kel göründü” sözü herhalde bu gibi haller için söylenmiştir.
Söylenen sözün gerçeklerle ilgisizliğine gelince… Atatürk’ün Cumhuriyeti ilanından sonra alfabe ve dil alanında yapılan devrimler, birkaç yılın, birkaç günün eseri değil, uzun bir sürecin eseridir. Önce yabancı dillerin Türk dilini istilasına karşı çıkan aydınlarımızın asırlardır yaptıkları mücadele üzerinde duralım.
Türkçenin Arapça karşısında kan kaybetmeye başlaması karşısında, rahatsızlığını ortaya koyan ilk Türk aydını, Kaşgarlı Mahmut’tur. Kaşgarlı Mahmut, Arapçanın Türkçeye aşırı etkilerine karşı çıkmak için yazdığı Divanü Lügat-it-Türk isimli ünlü eserinde Arapçanın Türkçeden üstün bir dil olmadığını göstermeye çalışmıştır.
Milli birliğin sağlanması için resmi dilin tek olması gerçeğini gören ilk devlet adamı olan Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’de bir ferman yayınlayarak tarihten sonra “divanda, dergahta, bargahta, mecliste meydanda Türkçeden başka dil kullanılmasını” yasaklamıştır. 13 Mayıs tarihi 1960’tan bu yana, dilimize sahip çıkma şuurumuzun güçlenmesine katkıda bulunması düşüncesiyle Türk Dil
Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Bunların yanı sıra, Ali Şir Nevai, yazdığı Muhakemetü’l-Lugateyn adlı kitabında Türkçenin pek çok yerde üstünlüğünü savunmuştur.
Bütün bunlara tarihten yüzlerce örnek vermek mümkündür. Birkaç önemli bilgiyi de paylaşmak isterim. 1923-1924 öğretim yılında Türkiye’nin nüfusu 12 milyondur. Erkeklerin yüzde 7’si, kadınların ise sadece yüzde 4’ü okuryazardır. Türk toplumunun okur-yazar oranını artırmak için çözümler aranmıştır. Atatürk harf devrimini yapmadan önce halkın Arap harflerini kolay öğrenip öğrenemediğini son defa 1926-1928 yılları arasında açılan ve 600 bin kişinin katıldığı kurslarda denedi ve iki yılda ancak 64 bin 302 kişinin okuma yazma öğrenip belge alabildiğini gördü.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Türkçe bizim ses bayrağımızdır”; Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Türkçe yazmak için her şeyden önce Türkçe düşünmemiz gerekir. Bir dilin özelliği sözlüğünde değil, ruhunda dehasında aranmalıdır”; Yahya Kemal Beyatlı “Biz ezelden ebede kadar bir millet halinde koruyan ve birbirimize bağlayan Türkçedir” ifadelerini kullanıyor.
Yunus da diyor ki:
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.
Böz ola ağulu aşı
Yağ ilye bal ede bir söz.
Yaklaşık sekiz yüz sene önce söylenmiş. Anlamayan var mı? Tabii Mahir Ünal’ı bilmem…
********
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNDEN RAHATSIZ OLUYORLAR”
Yusuf Halaçoğlu (Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı)- Bu türden iktidara mensup olanlar veya bazı cemaat ya da tarikatlar tarafından “Bir günde bütün bilincimizi kaybettik, birikimimizi kaybettik” gibi bir takım ifadeler dile getirilmiştir. Hatta Cumhurbaşkanı da zamanında “Türkçe ile felsefe yapılmaz” diye bir çıkış yapmıştı. Dolayısıyla bunlar, Cumhuriyetin kuruluşuna, Cumhuriyete karşı çıkan, Osmanlıcılık peşinde koşan, Cumhuriyeti Osmanlı devletini yıkmış bir devlet gibi gören bir anlayışın eserleridir.
Harf inkılâbı ile birlikte 1928’de Latin alfabesi dediğimiz Türk alfabesine geçildi. Ama bu çalışmalar, 1868’den beri vardı. Osmanlı Devleti de rahatsızdı, çünkü hâlihazırdaki alfabe, Arap ve Fars alfabelerinin birleşiminden meydana gelen bir alfabeydi, Türk alfabesi değildi. Düşünce yapımızı ilgilendiren fazla bir şey olmadı çünkü genelde okuma yazma oranı zaten çok düşüktü. Okuması ve öğrenmesi çok zor olan bir dildi. Dolayısıyla bundan kurtarılmaya çalışıldı.
Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet ile birlikte Osmanlı zamanında da fikir akımları olan bir konuyu gündeme getirdi. Osmanlı padişahlarının birçoğu yenilikçi padişahlardı.
Fikirleri üreten o milletin birikimidir
Bunu söyleyenler asıl Türkiye Cumhuriyeti devletinden rahatsız oluyorlar, Türk kelimesinden rahatsız oluyorlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için bu şekilde bir ifade içerisine giriyorlar. Kendileri de çok iyi biliyorlar ki, şu anki alfabemizle okuma yazma öğrenmek çok daha kolay. Mesele zaten alfabe değil, alfabe sadece düşünceleri yazıya aktaran bir unsurdur. Fikirleri üreten o milletin birikimidir. Türk milletinin birikimi de yüzlerce, binlerce yıl geriye dayanıyor. Bizim bir gecede kültürümüzü, dilimizi, lügatimizi kaybetmemiz gibi bir durum söz konusu olmadı. Arap alfabesi ile yazılmış metinleri sanırım bu arkadaşlar Arapça zannediyorlar. Arap alfabesiyle Türkçe yazılıyordu ama bunun içerisinde Arapça ve Farsça kelimeler oldukça yoğundu, Cumhuriyet ile birlikte bundan kurtulup daha öz bir Türkçe ile yazma yoluna gidildi ve buna karşılık da kelimeler üretildi. Kelime üretimi sadece Cumhuriyet döneminde olmadı, Osmanlı döneminde de oldu. O dönemde de Türkçeleştirme çalışmaları vardı.
Bu ifadeleri kullananların derdi, Arap harfleriyle yazılmış Türkçe veya Osmanlı Türkçesinin kaldırılmasına karşı çıkmaları, Cumhuriyete karşı olmalarıdır. Mahir Ünal, talihsiz bir açıklama yaptı. Tepkileri de gördüler. Bu sözler gerçekten çok ayıp. Kendi dilini özdeştirmek yerine Arapça, Farsça hatta ecnebi dilleri ile konuşulması vatanseverlikle bağdaşmaz.