İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin, “baş örtüsünü düzgün takmadığı ve saçı göründüğü” gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alınıp şiddet kullanarak öldürülmesinin ardından alevlenen protestolar halen devam etmekte.
Mahsa’nın ölümü, İran’da pek çok kadının kendi travmasına tuz basarak ülkenin rejiminin temelden değişmesi gerektiğini dünya gündemine taşıdı. İran’da bugün protestocular arasında seküler gençler olduğu kadar, muhafazakâr kadınlar ve erkekler de yer alıyor.
1979 devriminden sonra değişen İran’da, kadınların makyaj yapması yasak, başörtüsü takması ve “ahlaka uygun giyinmesi” zorunlu. Bunlara ek, bisiklete ve motosiklete binmeleri de yasak olan İranlı kadınlara dayatılan yasakların çoğu birçok İslam ülkesinde ahlaken uygun olmasa da kanunen yasak değil.
Anketler ülkenin artan bir çoğunluğunun laik olduğunu ve zorunlu başörtüsüne karşı olduğunu göstererek, bu kesimi İran’ın katı İslam ahlakına karşı “son duruşu” olarak betimliyor. Ülkenin geniş bir kesimi ise hâlâ muhafazakar İslam’ın herkes tarafından uygulanması gerektiğine inanıyor ve kimi kesim erkek vatandaşlar, sokaklarda baş örtüsü kurallarına uyulması için bağımsız “ahlak polisliği” yapıyor.
Geçen yıl Başkanlığa seçilen muhafazakar din adamı Ebrahim Raisi, başörtüsü yasalarının uygulanmasını öncelik haline getirdi. Ağustos ayında, hükümet başörtüsü yasalarını daha da katılaştırırken, olayı dışarıdan izleyen Batı dünyası -ABD’li yetkililer ve insan hakları örgütleri dahil olmak üzere- geçtiğimiz yaz ayları yeni kuralları ihlal ettikleri gerekçesiyle tutuklanan kadınların sayıca arttığını belirtiyor.
İki haftadır devam eden protestolardan önce dahi pek çok kadın yeni kurallardan ötürü ülkeyi terk etmişti.
İranlı gazeteci Yeganeh Rezaian, Atlantic dergisine yaptığı açıklamada, “İran’da büyüyen, başörtüsünü yanlış taktığı iddiasıyla tutuklanmayan genç bir kadın bulmak neredeyse imkansız” dedi.
Son günlerde artan baskıya karşılık, kadınlar erkek akrabalarının ve diğer destekçilerin yardımıyla mücadelesini arttırdı. Wall Street Journal, son aylarda Tahran’da motosikletli, başörtüsüz ve dar pantolon giyen kadınların arttığını yazıyor.
Kadınların Mahsa’nın ölümüyle beraber başlayan protestolarda sokaklarda saçlarını kesiyor, başörtülerini yakıyorlar ve yetkililerle çatışıyorlar.
“Kadın! Yaşam! Özgürlük!’’ diye yeri göğü inletiyor İranlı kadınlar…
Yetkililer, hükümetin ayaklanma olarak adlandırdığı protestolara sert bir şekilde karşılık veriyorlar. İnternet kesimini de kapsayan baskıda 40’tan fazla protestocu öldürüldü, 500’den fazlası yaralandı ve 1.000’den fazla kişi tutuklandı.
Tutuklanan kadınları temsil eden İranlı insan hakları avukatı Saeid Dehghan, “İran İslam hukukunun başörtüsüyle ilgili belirsiz olduğunu, ‘yasak eylemler’ ve ‘şeriat örtüsü’ gibi terimler kullanarak ‘polis memurlarına geniş bir takdir yetkisi’ vererek halka zarar verdiğini” söylüyor.
Başörtüsü kurallarına uymayan kadınların gönderildiği gözaltı merkezlerinde ise yaşananlar adeta insanlık dramı. İranlı kadınların tasvirine göre bu merkezlerde kadınlar, memurlar tarafından soyularak çıplak şekilde hücrelere konuluyor. Aynı binada içki ve fuhuş suçlarını ihlal eden erkek suçlular da bulunuyor.
“Bu kızların gözaltı merkezinde sürekli olarak mücadele ettikleri zihinsel ve duygusal işkence genellikle göz ardı ediliyor. Bazen kadınların intihar etmesine bile yol açan olaylar yaşanıyor” diyor avukat Dehghan.
45 yaşında ahlak polisi tarafından gözaltına alınan ve ondan sonra Türkiye’ye kaçan bir İranlı kadına göre “Sorun bütün sistem. Bütün sistemin kapatılması lazım.”
Ve bana göre bu olayları dışarıdan takip eden çoğu Türkün, özellikle Türk kadınlarının kulaklarında tek bir şarkı çalıyor; “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa….Adın yazılacak mücevher taşa!”