Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminde olan konu ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, erken ya da zamanında yapılacak erken seçim, seçim kararı alınmadan önce TÜİK, Merkez Bankası ve Hazine Bakanlığı koordinasyonunda ekonomide bazı operasyonların yapılacağı iddiaları, Millet İttifakı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının sıkça konuşulması, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Kurtuluş Savaşı’yla ilgili açıklamaları, “Faiz haramdır, ‘Nass’ böyle diyor” denilerek uygulamaya konulan ekonomik program konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
GÖZLEM – “Erken” de olacaksa, “zamanında” da olacaksa, eskilerin tabiri ile “seçim sathı mailine girildi”; yani “geriye doğru dönülemez seçim eğik düzleminde ‘aşağıya doğru gidiş’ süreci” başladı. Ortada bir tablo var; “muhalefet eleştiriyor, ne yapılması gerektiğini, iktidara gelirlerse nelerin yapılacağını” söylüyor. İktidarın cevabı “çoğu zaman ve hedef olarak gerçekleşmeyen vaatler ve liderler seviyesinden başlayan ağır hakaretler” oluyor. “Bu taban tabana zıt iki strateji” miting meydanlarından, toplantı kürsülerine kadar “günlük taktik savaşlarına” hakim oldu. Sizce “bu tabloda” millet oyunu hangi tarafa verir?
K – Bir şeyi unutmayalım. Özellikle son dönemde gittikçe artan bir şekilde muhalefetin, özellikle de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sorunların çözümüne dönük “önerilerini”, daha da doğrusu kendi uygulayacakları politikalarını, iktidar anında kopya eder oldu. Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği pek çok icraat onun iktidara geldiğinde gerçekleştireceğini taahhüt ettiği şekilde bu iktidar tarafından gerçekleştirildi. Bunlar arasında asgari ücretten vergi alınmaması, asgari ücretliye zammın 6 ayda bire indirilmesi, emekliye bayram ikramiyesi, memurlara 3600 ek gösterge gibi konuları saymak, hatta bunların içine yapılması planlanan emeklilikte yaşa takılanlar, takibe düşen 2 bin liraya kadar olan borçların silinmesi düzenlemelerini de eklemek mümkün. Ama yine de muhalefetin demokrasiye dönük, hak, hukuk, adalete dönük ve –maalesef seçmen açısından ondan da önemlisi– ekonomiye dönük vaatlerini bu iktidarın gerçekleştirmesine olanak yok. Örneğin bu iktidar bu saatten sonra faiz indiriminden vazgeçemez. Bu şekliyle enflasyonu, hayat pahalılığını ve geçim sıkıntısını da sonlandıramaz. Bu konular gelecek seçimlerin ana konuları olacağı için özellikle genel seçimlerde Millet İttifakı’nın oylarının Cumhur İttifakı’nı hissedilir şekilde geçeceğini tahmin ediyorum. Alf Araştırma tarafından 25-27 Ağustos’ta 4 bin 400 kişi ile gerçekleştirilen son kamuoyu yoklamasında Cumhur İttifakı’nın oyu yüzde 33,7, Millet İttifakı’nın ise yüzde 47 oldu. Katılımcıların yüzde 28,3 CHP, yüzde 27’si AKP, yüzde 18,2 İyi Parti, yüzde 8,2’si HDP, yüzde 6,7’si MHP, yüzde 2,3’ü de Deva Partisi’ni tercih etti. Burada Cumhurbaşkanlığı yarışının da genel seçimleri etkileyeceği gerçeğini göz ardı etmemek lazım. Cumhurbaşkanlığı yarışında büyük bir “hata” veya acemilik yapılmadıkça, Erdoğan’ın kendine karşı yarattığı “tepki” nedeniyle 13. Cumhurbaşkanı’nın da Millet İttifakı’ndan çıkacağını düşünüyorum. Zaten Yöneylem Araştırma’nın 27 ilde 2 bin 400 kişi ile yaptığı kamuoyu yoklaması Cumhurbaşkanlığı adayları arasında “Asla Erdoğan’a oy vermem” adayının yüzde 58,4 ile en büyük favori olduğunu gösterdi.
GÖZLEM – Ekonomi dünyasında “tartışılan” bir iddia var, deniyor ki; “Türkiye seçim sürecine girdi. İlk olarak TUİK aracılığı ile enflasyonu kâğıt üzerinde de olsa düşük göstermeyi başardılar. Birkaç ay içerisinde daha da düşecek ve bu arada dövize sert bir şekilde müdahalede kullanılacak. Tıpkı kur korumalı mevduatın açıklandığı gece gibi dolarda düşüş yaratmaya çalışacaklar. Merkez Bankası bu operasyonu seçim kararı alınmadan önce yapacak. Çünkü piyasada ‘seçim kararı alındığında dolar düşer’ algısı var. Beklentiler AKP’nin gideceğine yönelik. Borsada bile AKP sonrasının beklentileri satın alınıyor. Bu nedenle ‘operasyon’ seçim kararını almadan bir – iki ay önce yapılacak. Ne diyorsunuz?
K – Hükümetin böyle bir hedefi olabilir. Sonuçta Erdoğan siyasi zamanlama konusunda oldukça tecrübelendi. Ancak TÜİK’in enflasyon rakamlarını düşük göstermesiyle enflasyon düşme sürecine giremez. Enflasyon yakın zamanda, örneğin gelecek yılın başında düşmeyecek çünkü enflasyonu besleyen politikalar iktidarın değiştiremeyeceği ana politikalar haline geldi. Birincisi faizleri yükseltmeyecek, ikincisi piyasayı canlı tutmak ve dar gelirli seçmene bazı iyileştirmeler yapmak için para basmaya devam edecek. Dışarıda enerji fiyatları resesyon iyice hissedilmeden düşmeyecek. Dolayısıyla enflasyonun ve geçim sıkıntısının seçmeni rahat yaşatacak kadar azaltılmasına olanak yok. Kaldı ki Türkiye’nin düzenli bir döviz açığı ve ihtiyacı var. Bu durumda bu açığı karşılayacak ve bunun da üzerinde dövize baskı oluşturacak kadar fazla miktarda dövizi iktidar nereden bulacak. Bulabilselerdi şimdiden bulurlardı ve bu politikaları uygularlardı. 128 milyar doları heba ederken öyle yapmadılar mı?
GÖZLEM – Yukarıda cevabını verdiğiniz Merkez Bankası’nın kasasında “şok yaratacak” bu operasyonu yapabilmesi için “Yeterli dolar olacak mı?” sorusunun cevabı da “konuşulmaya başlanan” bir başka iddia bağlanıyor. Deniyor ki; “Kapalıçarşı’da köklü bir döviz şirketi cari fiyatın çok üstünden piyasadan dolar alıyor. İddialara göre, bu dolarları Merkez Bankası için alıyor. Şu ana kadar piyasadan toplanan miktar 7 milyon dolar. Sert müdahalenin yapılacağı güne kadar 12-15 milyar dolar toplanacak. Tıpkı kur korumalı mevduatın (KKM) açıklandığı gece gibi dolarda düşüş yaratmayı hedefliyorlar.” Sizce, bu operasyon başarılı olabilir ve onların beklediği hedef tutturulabilir mi?
K – Böyle bir operasyon olsa bile 15 milyar dolarla Türkiye’de döviz kurunu 2-3 ay baskılamak, bırakın 3-5 TL düşürmeyi aynı seviyede tutmak bile çok zor. Merkez’in KKM’den sonra bile doları 12-13 TL seviyesinde tutmak için haftada yaptığı alım miktarı 3-5 milyar dolar oluyordu. Kaldı ki ekonomiyi canlı tutmak adına yürütülen politikalar cari açığı patlattı, 33 milyar dolar seviyesine getirdi. Cari açık daha da büyüdükçe dövize olan talep artacak. Bu bahsettiğiniz iddialar bana göre ancak bir algı çalışmasının bir parçası olabilir.
GÖZLEM – Seçimin sonucuna dair belirtiler için genelde “piyasaya ve bürokrasinin değişmeye başlayan tutumuna bakmanın en gerçekçi test olduğu” söylenir. “Bürokrasi, yargı dahil”, iktidarın “her sözünü ’emir’ telakki etmemeye” başlar ki, bu süreç başlamış görünüyor. Hatta “Bürokrasiden, muhalefete bilgi akışının hızlandığı” da, “köstebeklerin aranmaya başladığı” iddialarının yaygınlaşması” ile ortaya çıkıyor. “Piyasalar için” ise, “Borsada bile AKP sonrasının beklentileri satın alınıyor” deniliyor. Ne dersiniz?
K – İktidarın uyguladığı politikalar aslında, eğer akıllılarsa, parası olanın işine yarıyor. Düşük faiz her zaman borsayı sıçratır. Düşük faiz artı sabit getirili yatırım olanaklarının sınırlı olması paranın dövize ve borsaya kaymasına sebep oluyor. Enflasyon da sektörüne göre borsa şirketlerinin işine yarıyor. Basit bir örnek vereyim. İktidarın düşük faiz politikasının, KKM’ler ve yüksek faizli krediler nedeniyle bankaların kârlarını nasıl patlattığı son dönemde çok konuşuldu. 4 Nisan’da 4,21 TL olan bir Yapı Kredi Bankası hissesi bugün, beş ayda 8,46 TL’ye çıkmış durumda. İkiye katlamış. Bu nedenle piyasalar iktidarın değişeceğini fiyatlamaya başladığında, faizlerin arttırılacağını, ekonominin “normalleşeceğini” ve bu durumun da başlangıçta borsa, döviz gibi alternatif yatırım araçlarını en azından “frenleyeceğini” dikkate alır. Ben henüz o noktaya gelinmediğini, ancak başta da belirttiğiniz gibi seçim kararının alınması ve tarihin yaklaşmasıyla bu yönde gelişmeler olacağını düşünüyorum. Bürokrasi ve yargı ile ilgili tespitlerinize ise katılmamak elde değil. Bunun da ötesinde ben bu süreçte Kemal Kılıçdaroğlu’nun tecrübe kazanmasının ve bürokratlara, iş insanlarına dönük yaptığı “nokta atışlarla” bu süreci hızlandırdığını ve daha iyi yönetmeye başladığını düşünüyorum.
GÖZLEM – Siyasi tabloda “Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı hemen hemen kesinleşmiş gibi” görünüyor; Bu adaylık 6’lı masada kopmalara sebep olabilir mi?
K – Sanmıyorum. CHP, İYİ Parti ve Demokrat Parti açısından böyle bir ihtimal olmaz. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu Abdullah Gül adını dillendirdi ancak onun da Kemal Bey’in adaylığına karşı çıkacağını düşünmem. Alevi bir adayın sorun yaratmayacağını ifade etmişti. Ali Babacan akıllı ve tutarlı bir siyasetçi. Kaygılarını dile getirir ancak böyle bir kararın karşısında kalmaz. Geriye bir tek Ahmet Davutoğlu kalıyor ki, kendisinin 6’lı Masa ile ilgili “Herkes eşit ortak olmalı” gibi zorlayıcı açıklamaları ve yönelimleri olmuştu. Tek başına 6’lı Masa’dan ayrılmanın partisi ve kendisi açısından olumsuz taraflarını ne kadar görebilir, zaman gösterecek. Ancak 6’lı Masa’da esas sıkıntılar seçim sürecinde, seçim listelerinin hazırlanmasında yaşanacak.
GÖZLEM – Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili ve eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Rize’nin fethinin 561’inci yıldönümü töreninde, “Şehirlerin kurtuluş yıldönümleri kutlanıyor. Kesinlikle karşıyım… İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı” dedi. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kahraman’ın “5816 sayılı Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanununa muhalefet / Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama / Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçlarını işlediğini belirterek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Görüşünüz?
K – Bu tür soruşturmalar ancak Başsavcıların oluruyla yürütülebiliyor. Yargıda gelinen son nokta şu: “5235 sayılı yasa ile birlikte savcılar başsavcıların memuru konumuna getirildi. Bir savcı, başsavcıdan habersiz soruşturma açamaz, açsa da zaten o soruşturmayı yürütemez. Başsavcı o dosyayı savcıdan alıp başka bir savcıya vermeye de yetkili. Başsavcının yetkisi bununla da sınırlı değil. Örneğin bir savcı yürüttüğü soruşturmayı tamamladı ve karar aşamasına geldi. Savcının verdiği karar, başsavcı onayından geçmeden geçerli olmuyor. Artık iş savcılarda değil, başsavcıda bitiyor. Başsavcı istemediği sürece savcılar bir şey yapamaz” Dolayısıyla bu iktidar döneminde bu suç duyurusundan elle tutulur bir sonuç çıkması çok zor. Ancak ADD, CHP’nin daha sağdaki ortaklarını “ürkütmemek” adına girişemediği bu tür konulara kendi işlevi gereği girebilir, girmelidir de. Böylece belli kesimlerdeki rahatsızlığı da dile getirmiş ve gelecek iktidar döneminde olabileceklere küçük bir ışık tutmuş oluyor.
GÖZLEM – “Faiz haramdır, ‘Nass’ böyle diyor” denilerek uygulamaya konulan “faiz indirimi” sisteminin Türk ekonomisini ne hâle getirdiği ortada iken, bu defa Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan “Vadesiz hesap dinen uygun değildir” fetvası geldi. Bankaların verdiği maaş promosyonları için “Harama yakın” diyen ve de faizsiz finans kuruluşları olarak bilinen katılım bankaları ile 2 bin 880 liraya promosyon anlaşması imzalayarak katılım bankaları dışında bütün bankaları ‘İslam’ın hedefine koyan” Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu fetvası konusunda görüşünüz?
K – Kısıtlı zamanları var. Hayal ettikleri şeri ortamı fiilen uygulamaya sokmak ve bunun rantını elde etmek için ellerinden ne gelirse yapmak istiyorlar, yapıyorlar. İktidarın değişmesiyle birlikte aydın ve liyakatli din adamlarının göreve getirileceğini ve bu alimlerin, bilim insanlarının akla, bilime göre değerlendirme yapacağını, icraatta bulunacağını ummak gerekiyor.