28 Şubat mağdurlarını daha fazla mağdur etmeyin

28 Şubat davasında müebbet hapse mahkûm edilen generallerimiz 365 gündür hapiste. Yaşları 74-90 arasında. Bazıları hasta ve bakıma muhtaç. Buna rağmen hala hapishanelerde eziyet çekiyorlar.

Davanın FETÖ kumpasıyla açıldığı, sahte deliller ve raporlarla yürütüldüğü, savunmanın itirazlarının ve delillerinin dikkate alınmadığı, yargılamanın adil yapılmadığı yıllardır yazılıyor, konuşuluyor. 28 Şubat davasında yargılanan ve beraat eden değerli meslektaşım Emekli Albay Alican Türk bu konuda kitaplar yazdı, konferanslar verdi. Yüreğinde adalet ve merhamet duygusu olan, hukukun üstünlüğü ilkesine inanan herkes bu davanın adil olmadığı konusunda fikir birliği halinde. Cezaevindeki asker aileleri, 15 Ağustos’ta; siyasi parti temsilcilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, akademisyenlerin, hukukçuların ve vatandaşların geniş katılımıyla Anayasa Mahkemesi önünde bir basın açıklaması yaptılar. Davanın FETÖ kumpasıyla açıldığını ve yürütüldüğünü, yapılan hukuksuzlukları anlattılar. Bütün bu süreçlerde dikkatimi çeken ve bende davanın adil yürütülmediği kanaati oluşturan bazı konular var.

Başından bu yana; davanın FETÖ’cü savcılar tarafından açıldığı, FETÖ’cü hakimler tarafından sürdürüldüğü, davaya eli değen herkesin bir şekilde FETÖ bağlantılı çıktığı iddia ediliyor. Ben, davanın haklı ve mahkûmiyet kararının doğru olduğunu savunanların bile buna itiraz ettiğini duymadım. Ülkemizde lehte ve aleyhte konuyla ilgilenen herkes bu davanın FETÖ tarafından kurgulandığı konusunda hemfikir. Kimse “bu dava bir FETÖ kumpası değildir” diyemiyor. Buna rağmen yargılamada bu iddiaların dikkate alınmamış olduğu görülüyor. FETÖ kumpasıyla açılan ve yürütülen Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi bütün davalarda FETÖ’nün rolü ve etkisi kabul edilip karara etki ederken bu davada üzerinde durulmaması akla pek çok soru getiriyor.

Davada aleyhteki bazı delillerin sahte olduğunun kanıtlandığı, bazı tanıkların dinlenmediği, lehteki kanıtların değerlendirmeye alınmadığı iddia ediliyor. Bu iddialar oldukça güçlü iddialar. Örneğin; 28 Şubat dönemindeki Tank Tabur Komutanı, intikalin planlı bir eğitim faaliyeti olduğunu, her yıl icra edildiğini, o günkü intikalin de bir yıl öncesinden planlandığını söylüyor. Tanık olarak dinlenmesini talep ediyor, dikkate alınmıyor. Ben bu iddiaları çürütecek bir açıklama, bir bilgi de göremedim.

Bunların yanında Anayasa Mahkemesi savunmanın itirazını bir yıldır gündeme almıyor. İnfaz yasasının hasta ve bakıma muhtaç mahkumlarla ilgili maddeleri görmezden geliniyor. Bu konularda da bir açıklama yok…

Bütün bunlara bakıldığında davanın siyasi ve ideolojik bir dava olduğu, intikam amacı taşıdığı fikrine katılmamak mümkün değil. Ben bunun da ötesinde; bu davanın siyasal İslam ideolojisinin elindeki koz olduğuna, FETÖ’nün etkisinin devam ettiğine, FETÖ’nün açtığı yolda yürüyen siyasal İslamcı odaklar tarafından desteklendiğine, amacının; önlerindeki en büyük engel olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücü ve etkisini zayıflatmak, laik düşünce taşıyanlara gözdağı vermek olduğuna ve bunu büyük ölçüde başardıklarına inanıyorum. Her vesileyle “askeri vesayeti kaldırdık” “başörtüsüne özgürlük getirdik” diyenlerin, laikliği İslam dini karşıtı olarak gösterenlerin bu davaya yön verdiğini düşünüyorum.

Siyasal İslamcı zihniyet; toplumun inanç değerlerini sömürerek siyasi, ticari ve maddi kazanç sağlamaktadır. Son yıllarda yaratılan bu ortamda tarikat ve cemaat sayısı kat kat artmıştır ve çok büyük siyasi destekleri vardır. Çünkü çok karlı bir alandır. Bu düzenin devamını isteyenler topluma sürekli olarak düşmanlık empoze etmektedirler. Bu nedenle 28 Şubat mağdurlarını “darbeci”, kendilerinden olmayan, aksini düşünen herkesi “darbe sever” ve “terör destekçisi” olarak göstermektedirler. Bu şekilde; yandaşlarının, müritlerinin, ikna ettikleri sıradan insanların intikam hırslarını tahrik ederek konumlarını sağlamlaştırmaya, çıkarlarının sürekliliğini sağlamaya çalıştıkları kanaatindeyim.

Ülkemizde tarikat ve cemaatlerin siyasette, ticarette, toplumsal yaşamda etkisi kırılamadığı taktirde; inanç değerlerimizi, Atatürk İlke ve Devrimlerini korumak, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak mümkün olmayacaktır. Bu değerler korunamadığı taktirde siyasal İslamcı ideoloji hedefine ulaşacak ve o zaman bu tür baskılar toplumun her kesimine yayılacaktır. Tarikatları oy deposu olarak gören bütün siyasetçilerin, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet devamından yana olan vatandaşlarımızın, bilim insanlarının, laik düşünceyi, demokrasiyi, eşitliği ve hukukun üstünlüğünü savunan herkesin bu tehlikeye dikkat etmeleri ve her türlü hukuksuzluğa karşı çıkmaları gerektiği kanaatindeyim.