Türkiye Cumhuriyeti’nin değişmez niteliklerinden biri laik bir devlet olmasıdır. Anayasanın başlangıcında da laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilmiştir. Anayasanın din ve vicdan hürriyeti temel başlıklı 24. Maddesinde kimse devletin sosyal ekonomik siyasi veya hukuki temel düzenine kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar veyahut nüfus sağlama amacıyla ve ne suretle olursa olsun dini veya din duygularıyla veyahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
30 Kasım 1925 tarihli 677 sayılı kanun, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılmasını, Türbedarlıklar ile bir takım unvanların yasaklanmasını ve kaldırılmasına dair kanundur. Kanunun birinci maddesinde Türkiye içinde gerek vakıf suretiyle, gerek mülk olarak şeyhinin tasarrufu altında gerek başka şekillerde kurulmuş bulunan bütün tekke ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde mülk edinme ve tasarruf hakları baki kalmak üzere tümüyle kapatılmıştır. Bunlardan yasal usul çerçevesinde hala cami ve mescit olarak kullanılanlar bırakılır. Bu maddenin 2. Fıkrasına göre genel olarak tarikatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyitlik, babalık, emirlik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük gibi unvan ve sıfatların kullanılmasıyla bu unvan ve sıfatlara ait hizmet yapılması yasaktır.
Bu tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunundan önce 31 ağustos 1925 günü Atatürk, Çankırı’da yapmış olduğu konuşmada,“Tekkeler mutlaka kapanmalıdır. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz. Biz uygarlıktan, bilim ve fenden güç alıyor ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız. Tekkelerin amacı halkı deli ve aptal yapmaktır. Oysa halkımız deli ve aptal olmamaya karar vermiştir. Tekkeler basit bir durum gibi görünür fakat önemi vardır. Biz uygar dünya ailesi içinde bulunuyoruz” demiştir.
Atatürk, 30 ağustos 1925 günü Kastamonu’da yaptığı konuşmada da “Var olan tarikatların amacı kendilerine bağlı olan kimseleri dünyevi ve manevi olan hayta mutluluğa kavuşturmaktan başka ne olabilir? Bugün bilimin, fenin bütün kapsamıyla uygarlığın yaydığı ışık karşısında filan ya da falan şeyhin yol göstericiliği ile maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların uygar Türkiye toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum” ifadelerini kullanmıştır.
Maalesef Atatürk’ün 97 yıl önce söylediği bu sözlere ve 97 yıl önce kapatılan tekke ve zaviyelere aykırı uygulamalar var. Türkiye’de tarikat okulları yaygınlaşmaya başladı ve tarikatlar, şeyhler yasak olmasına, unvanlar yasak olmasına rağmen bu ad altında etkili olan insanlar var.
En son İstanbul’da böyle bir şeyhin cenaze törenine Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik üzerine ant içmiş Cumhurbaşkanının katıldığını görüyoruz. O nedenle gidilen yol bir çıkmazdır. Laiklik aslında Tanrı buyruğu niteliğindeki din kuralları değişmez nitelikte olduğu için insanlar tarafından çağın gereklerine ve toplumun gereksinmelerine göre kanunların konulduğu ve değiştirilebileceği bir düzeni ifade eder. Biz 21. Yüzyılda, insanların Mars gezegenine uzay araçları gönderdiği bir dönemde tarikatlardan medet umacak, şeyhlerden keramet bekleyecek durumda değiliz. Böyle bir şey asla söz konusu olamaz. O yüzen bu yapılan uygulamalar tamamen yanlıştır. Türkiye Cumhuriyeti valisi asla böyle davranamaz. Şeyhleri izlenecek kişiler olarak takip edemez, onların yanlarında olamaz. Bunlar bizi geriye götürecek olan çalışmalardır. Bu kanun 75 yıl önce çıkarılmıştır, biz ondan da geriye gidiyoruz. Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit müspet ilimdir” sözü bizim rehberimizdir. Yani hayatta en gerçek yol gösterici ispata dayalı bilimdir. O yüzden bizim rehberimiz de budur. Bunun dışında bir şey söz konusu olamaz. Bunun dışındaki tüm hareketler çağın gereksinimlerine ve anayasanın değişmez niteliklerinin başında gelen laiklik ilkesine aykırıdır. Laiklik ilkesi bu toplumun temelinde olan en önemli ilkedir, kuraldır, Türkiye Cumhuriyetinin temel taşlarından biridir. Ona aykırı tüm faaliyetlere karşı çıkmak zorundayız, onları yasaklamak durumundayız. Bu yolun tersine giden bir valiyi Türkiye Cumhuriyeti’nin valisi olarak o makamda bir gün dahi tutmamak gerekir.