Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminde olan konu ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, memur, emekli, dul ve yetim aylıklarına yapılacak zamlar, NATO Zirvesi, Finlandiya ve İsveç’in üyeliği, Milletvekili ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın “İçişleri Talimatı ve Valilik emri ile Hatay’a alınmaması”, Rus Parlamentosu Savunma Komite Üyesi Andrey Gurulyov, NATO ülkelerine yönelik “gözdağı” vermesi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu davet eden Türk Ocakları İstanbul Şubesi yönetiminin görevden alınması konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
******
GÖZLEM – Memurlara, emeklilere, maaş zamları / asgari ücretin arttırılması” müjdeleri havada uçuşmaya başladı. Sizce “bu değirmenin suyu” nerden ve nasıl gelecek?
K – Para basılıyor ve daha da basacaklar. Önemli olan memurlara, emeklilere, asgari ücretlilere maaş zammı yapılması değil. Bu zamlar yapılacak. Ama bu zamlarla ve iktidarın, Erdoğan’ın “Faiz sebeptir, enflasyon sonuç” politikasındaki ısrarıyla enflasyon daha da artacak. Bunun en bariz örneği iktidarın geçirmek zorunda kaldığı ek bütçe. Ek bütçeyi sene başındaki bütçeye eklediğinizde, 2021 bütçesine göre harcamaların yüzde 96, gelirlerin ise yüzde 132 arttığı ortaya çıkıyor. Bu artışlar iktidarın enflasyon rakamının şimdi olduğu gibi yüzde 73.5 değil yüzde 96-132 arasında olacağını düşündüğü gerçeğini ortaya koyuyor. Gelirlerin yüzde 91’ini vergiler oluşturuyor. İktidar bütçeye göre 2021 yılına oranla yüzde 154 daha fazla vergi toplayacak. 2021 yılı vergi geliri 923 milyar lirayken, bu rakam 2022’de 2 milyar 338 milyon liraya çıkacak. Sorunuzun cevabı burada. Bu rakamlar dikkate alındığında, öncelikle Bakan Nebati’nin yıl başında açıkladığı yaklaşık yüzde 30’luk maaş zammına temmuzda açıklanması beklenen yüzde 40’lık zammın eklenmesi durumunda bile bu artışın genel enflasyonun çok altında kalacağı gerçeğini ortaya çıkıyor. Ayrıca bütçeye göre bu zammın yine büyük çoğunluğu dar gelirliler üzerinden elde edilecek vergilerden, kalan kısmının da para basılarak sağlanacağı aşikâr. Bu durumda para basılan kısım enflasyonu yine arttıracak ve iktidarın vereceği zam dar gelirlileri sadece kısa bir süre rahatlatacak.
GÖZLEM – NATO Zirvesi öncesi, NATO – Türkiye – İsveç – Finlandiya arasındaki “zirve toplantısında alınan” kararlar konusunda görüşünüz?
K – Erdoğan geçen ay gittiği Azerbaycan gezisinden dönerken uçakta gazetecilere İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusuyla ilgili “Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olduğu sürece, teröre destek veren ülkelerin kesinlikle NATO’ya girmesine biz ‘evet’ diyemeyiz” demişti. Ama Madrid’de İsveç ve Finlandiya cumhurbaşkanları ve NATO Genel Sekreteri Jens Soltenberg ile birlikte yaptığı toplantı sonrası Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine dönük veto kararından vazgeçti ve ortak mutabakatı imzaladı. Yapılan anlaşmaya göre Türkiye bu ülkelerden “PKK ve uzantılarıyla mücadelede Türkiye’yle tam işbirliği, terörizmin tüm biçim ve tezahürleriyle mücadelede Türkiye’yle dayanışma sergilenmesi, PYD/YPG ve FETÖ’ye destek sağlamama taahhüdü, İsveç ve Finlandiya’nın terörizmle mücadele ve savunma sanayii konularındaki ulusal mevzuatlarını ve uygulamalarını tadil etme taahhüdü” aldı. Adı üstünde taahhüt. Hiçbir elle tutulur, somut bir kazanım yok. Ama bunu zaten biliyoruz. İktidarın istediği kazanım bu ülkelerden değil ABD’den gelecek kazanımlardı. Ancak ABD ile bu kazanımların garantisinin alındığına dair de hiçbir emare yok. ABD’den bir garanti, elle tutulur, somut bir kazanım elde etmeden elindeki kozundan vazgeçmek, bu kazanımların, eğer şimdiye kadar bir anlaşma yapılmadıysa, elde edilmesini neredeyse imkânsız hâle getiriyor. Şu an için böyle bir kazanım elde edildiğine dair emare yok. Bunu Erdoğan’ın, Biden ile yapacağı görüşme öncesi dile getirdiği “…İşiniz gücünüz S-400. Bunları Biden ile yapacağımız görüşmede dile getireceğiz” ve “ABD ile en önemli gündem maddesi F-16 istemi. F-16 meselesi şu anda hâlâ masada, ortada yine bir oyalama taktiği sürüyor” ifadelerinden de anlıyoruz. Oyalama taktiği sürdürüyorlarsa elindeki kozu baştan niye harcıyor? Maalesef iktidarın bu ekonomik ortamda kozlarını istediği gibi oynama özgürlüğü oldukça sınırlı kalacaktır. Vetodan vazgeçilmesi tam bir bozgundur. Erdoğan, tam “Yapmayacağım” dediği, Evren’in ABD’nin “sözüne” güvenerek Yunanistan’ın NATO’ya girmesini veto etmediğinde düştüğü duruma düşmüş oldu. Bu iktidarın ne derecede zorda kaldığını, çaresiz olduğunu ortaya koyan bir başka konu daha olmuş oldu.
GÖZLEM – Sizce, Türkiye’nin “blokajı kaldırma” ve “İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya katılma” kararlarını Rusya nasıl karşılayacak?
K – Çok şaşırdıklarını tahmin ediyorum. Çünkü her ne kadar sonuçta Türkiye’nin ABD’nin, dolayısıyla NATO’nun isteklerine karşı çıkmayacağını bilseler de, yelkenlerin bu kadar kolay suya ineceğini beklemiyorlardır. Bir açıdan, Türkiye’nin ABD’den istediği F-16, F-35 ve S-400’lerin kullanılması gibi isteklerin gerçekleşmesi ihtimalinin zayıflaması işlerine geliyordur. Ancak Rusya için İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi, Ukrayna’nın girmesi durumunda Rusya’yı hedef alacak füze sistemlerinin burada da kurulabilecek olması açısından büyük bir tehdit. Zaten Rus yetkililer de, her ne kadar daha sonra ifadelerini yumuşatmış olsalar da, başta Putin olmak üzere en etkin ağızlardan bunu bir güvenlik tehdidi olarak göreceklerini ve “bir şekilde” karşılık vereceklerini açıklamışlardı. İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya girmesiyle dünya daha da “güvensiz” bir hâle gelecek.
GÖZLEM – Milletvekili ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın yolunun kesilerek “İçişleri Talimatı ve Valilik emri ile Hatay’a alınmamasını” yapılan uzun görüşmelerden sonra Antakya’ ya gelmesine izin verilmesini” nasıl değerlendiriyorsunuz?
K – Hatay’da 700 bin mülteci yaşıyor. Hatay’a Türkiye içinden değil, sınırdan, yurtdışından giriyorlar. Kim bilir ne kadarı kanunsuz yollardan giriş yapmış. Bunların arasında teröristi var, IŞİD’lisi, Elkaide’cisi var. Bunların hepsinin girmesinde sorun yok. Ama bir Türk’ün, hem de bir milletvekilinin girmesinde sorun var. İzin verilmiyor. İktidar batağa battıkça uygulamaları Anayasa dışına, yasa dışına çıkıyor. Geçenlerde Ankara Yenimahalle’de Suriyeliler ve mülteciler ile yerel esnaf ve halk arasında çıkan arbedede, emniyet amirlerinin bizzat yukarıdan “esnafın ve halkın elebaşlarından birkaçının alınması, ancak Suriyelilere dokunulmaması” konusunda emir, talimat geldiğini ifade ettikleri biliniyor. İktidar Suriyelileri oy deposu olarak görüyor. Bu işin tartışılmaz ama çok konuşulmayan bir yönü. Diğer yönüne gelince, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ genelde mülteciler, özelde Suriyeliler çıkışıyla büyük puan topladı. Meclis’te Cumhur İttifakı’nda kendisinin şimdiden yüzde 2 oy oranına ulaştığı kanısında olan iktidar milletvekilleri var. Zafer Partisi ve Ümit Özdağ bu oyları ayrıldığı İyi Parti’den değil doğrudan MHP’den alıyor. Her ne kadar Devlet Bahçeli de mülteci politikası konusunda sert bir tutum izliyorsa da, sonuçta MHP iktidar ortağı olduğu için Özdağ kadar “samimi” görünmüyor. Dolayısıyla Özdağ’ın bu alandaki başarısı en başta MHP’yi ve onun görünen yüzünde de, Devlet Bahçeli’nin sürekli sahip çıktığı Süleyman Soylu’yu devreye girmeye zorluyor. Özdağ’a yapılan engellemeler, kendisinin ve partisinin MHP için ne kadar “hayati” bir konumda muhalefet yaptığını ortaya koyuyor, kanıtlıyor. Ümit Özdağ’ın mülteciler gibi elle tutulur bir iki konu daha bulması durumunda, MHP’nin barajı geçmesi hayal olacak.
GÖZLEM – İngiltere’de bulunduğunuz günlerde, Rus Parlamentosu Savunma Komite Üyesi ve Putin’in yakın arkadaşlarından Yedek General Andrey Gurulyov, NATO ülkelerine gözdağı verdi ve “Olası savaş durumunda Rusya’nın Varşova, Paris veya Berlin’i hedef almayacağını; bunun yerine ilk olarak Londra’nın füzelerle vurulacağını söyledi. “Önce anglo-saksonlar” dedi. İngilizler bu tehdidi nasıl karşıladı?
K – Sakin. İngiltere’de şu anda, Avrupa’nın başta Almanya olmak üzere bazı ülkelerinde de olduğu gibi, genel olarak olumsuz ekonomik gelişmelerin ama özelde savaş nedeniyle ciddi biçimde artan enerji ve gıda fiyatlarının olumsuzluğunun yarattığı sıkıntılar gündemde. Özellikle bu yüzden AB’nin Rusya’ya başta sergilediği bütünleşmiş direncin yer yer zafiyet gösterdiği ve kırılmaya başladığı tartışılıyor. İngiliz Başbakanı Boris Johnson, Britanya Uluslar Topluluğu’nda dile getirdiği “Ukrayna yorgunluğu ile ilgili kaygılar var” ifadesinin ne anlama geldiği sorulduğunda durumu şöyle özetledi: “Biliyorum çok zor. Biliyorum İngiltere’de durum çok zor. Gıda fiyatlarının aşırı yükseldiğinin farkındayım. Bu durumu herkes gözlemliyor ve pek çok ülkede bu Avrupa savaşının gereksiz olduğu konuşuluyor. Bu ihtiyacımız olmayan bir ekonomik problem. Bu nedenle de Ukraynalıları kötü bir barışa teşvik edecek, belki zorlayacak baskılar artacaktır. Buradaki tehlike insanların bu saldırganlığa karşılık vermesinin hayati önem taşıdığını görememeleri olacaktır. Eğer Ukrayna’da yaptığı Putin’in yanına kalırsa, eğer başka ülkelerin topraklarını istila etmesi yanına kalırsa, buradaki her bir ülke için ortaya çıkacak durum çok dramatik olacaktır: Bu durum da uluslararası sistemin çökmesidir. Bu da çok uzun vadeli bir ekonomik faciaya yol açar.” Her ne kadar durumları Türkiye kadar olmasa da Avrupa’da şu anda en büyük kaygı Ukrayna savaşının da etkisiyle artan enflasyon ve özellikle gıda ve enerjideki temin ve fiyat artışı sorunları. Bu durum Putin ve Ukrayna savaşı ile ilgili yaklaşımları şekillendirecek en önemli etken olarak ortaya çıkıyor. Yoksa Putin’in danışmanının tehdit ve blöfleri halkın ilk plandaki kaygıları değil.
GÖZLEM – Rus General’in “İlk hava operasyonu sırasında tüm düşman grubu, ikinci aşamada, Batı Avrupa’nın elektrik kaynakları kesilecek ve tüm güç kaynağı siteleri yok edilecek. Üçüncü aşamada ise, soğukta, yiyeceksiz ve elektriksiz mücadeleye devam etme konusunda ABD’nin Batı Avrupa’ya ne diyeceğini bekliyorum. Onların kenarda nasıl kalacağını merak ediyorum. Kaba bir plan bu ve bazı anları kasıtlı olarak atlıyorum, çünkü bunlar televizyonda tartışılmayacak” sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?
K – Rusya’nın stratejisi, kendisine dönük yaptırımların, kendilerini doğrudan ilgilendiren Avrupa ülkeleri kadar ABD’nin de sorunu olmasını sağlamaya çalışmak. Bunu, yani ABD ile Avrupa’nın karşı karşıya kalmasını –çünkü Rusya Ukrayna savaşından dolayı en büyük sıkıntıyı bu bahsettiğim gıda ve enerji sorunları nedeniyle Avrupa ülkeleri yaşıyor– Ukrayna’nın ve ona destek veren ülkelerin direncinin kırılması için ana bir konu olarak görüyor.
GÖZLEM – Türk Ocakları Genel Merkezi, “CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da katılımıyla sempozyum düzenleyen İstanbul şube yönetimini ‘Genel Merkez’den onay alınmadığı’ için” görevden aldı. MHP Lideri Devlet Bahçeli de, grup toplantısında “Sempozyum’da Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun konuşturulmalarına” sert tepki göstererek, Türk Ocakları’nı sahiplendi. Türk Ocakları, bir açıklama yaparak, Devlet Bahçeli’nin “sahiplenmesini” reddetti ve “Türk Ocakları yönetiminin milliyetçilik konusunda hiç kimseden ders almaya ihtiyacı yoktur. Türk Ocakları parti siyasetinin dışındadır ancak Türk kelimesinden tüyleri diken diken olanlarla yol yürümemiştir, yürümeyecektir. Türk Ocakları partiler üstüdür” açıklaması ile karşıladı. Görüşünüz?
K – Bir taraftan Bahçeli’nin sahiplenmesini reddediyor ama diğer taraftan da “Türk Ocakları… ‘Türk’ kelimesinden tüyleri diken diken olanlarla yol yürümemiştir” diyerek CHP’ye, belki Kılıçdaroğlu hatta daha da çok İmamoğlu’na tepki gösteriyor. CHP’nin laiklik, Atatürkçülük, Atatürk Milliyetçiliği gibi değerlere yeterince sahip çıkmıyor gözükmesi, aynı MHP’nin AKP ile tezat gösteren bazı ilkelerine sahip çıkmıyor gözüktüğünde İyi Parti’ye Zafer Partisi’ne olduğu gibi, bu alanda bazı partilere, mesela Muharrem İnce’nin Memleket Partisi’ne bir alan açar mı, bunu bilemiyorum. Ama bu görüntü veya algının CHP’nin bir kısım “tabanında” oldukça gerçek hissedildiği ortada. Şimdilik bu konu “iktidar ele geçirilinceye” kadar katlanılması gereken bir husus olarak gözükse de, özellikle 6’lı masanın bazı üyeleri açısından bakıldığında, gelecekte CHP’yi zorlayacak konuların başında geliyor. Mesela CHP’nin sağdan gelen bürokrat ve demokrat milletvekili İlhan Kesici’nin Atatürk, laiklik ve modern yaşam konusunda gerici fikirleriyle bilinen İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesine katılması, her ne kadar CHP yönetimi öyle düşünmese de tabanda rahatsızlık yaratmıştır.