Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminde olan konu ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, hayat tarzına müdahale, Genç Parti kurucusu Cem Uzan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili açıklamaları, Erdoğan’ın sön dönemde yaptığı ve halkın tepkisini çeken açıklamaları, Türkiye’nin Suriye askeri operasyon hazırlığı, İktidarın 2023 başına ertelediği 3600 ek gösterge düzenlemesi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel’in “Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük fişleme skandalı” diyerek açıkladığı “fişleme” konularında açıklamalarda bulundu. İşte görüşleri…
********
GÖZLEM – İstanbul Esenkent Bahçeşehir’de bir sitede apartmanlarının bahçesinde bira içen 6 kadın, 2 yıldır aynı sitede oturan bir grup erkeğin saldırısına uğradı. Kavgayı ayırmak isteyen kadınların yakını kalp hastası 60 yaşındaki erkeğin de ayağı kırıldı. Büyük tepki gören olaydan sonra saldırganlar göz altına alındı, ikisi tutuklandı. Saldırganların karakolda da tehditlerini sürdürdükleri ve “Sizi ikaz etmiştik, dinlemediniz. Sitemizin bahçesinde içki içirmeyeceğiz” dedikleri iddia edildi. “Hayat tarzına müdahalelerin yaygın hâle gelmeye başladığı” bir süreç yaşanıyor, ne dersiniz?
K – Cumhurbaşkanı Erdoğan, yalan olduğu ortaya çıktığı halde ısrarla ve bilinçli olarak “Camide bira içtiler”, “Camileri yaktılar”, “Başörtülü bacımıza saldırdılar” gibi ifadeleri kullanıp, kastettiği bu “karşı” kesimin kadınlarına “sürtük” derse, ondan güç alan tabanı da –ki buna sadece normal vatandaşlar değil, tüm devlet kademelerindeki kamu görevlileri de dahil – “karşı” kesimin insanlarının hayat tarzına müdahaleyi, hem sayı, hem de içerik olarak daha da arttırırlar. Bu durum, mevcut sosyo-ekonomik çöküşle beraber daha da kötüleşiyor, maalesef kötüleşecek de. Ne zamana kadar? İnşallah seçime kadar.
GÖZLEM – Genç Parti kurucusu Cem Uzan, muhalefete Paris’ten seslenerek, “İnanın Recep Tayyip Erdoğan dönemi bitiyor. Seçim için sandık tarihi olan 25 Haziran 2023’ü bekleyin. Erken seçime ‘hayır’ deyin. 12 ay sonra Erdoğan’ı davulla zurnayla emekli edin gitsin” çağrısı yaptı; görüşünüz?..
K – Cem Uzan’ın ifade ettiği mantığı daha önce İyi Partili Aytun Çıray da dahil çeşitli politikacılar ifade etmiş, hatta bu konu Meclis gündemine de gelmişti. Mesele şu: Tayyip Erdoğan ilk kez Abdullah Gül’ün görev süresini takiben başlamak üzere 28 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı seçildi. Birinci dönemi normal şartlar altında 2019 Ağustos’unda tamamlayacaktı. Ancak Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin kabul edildiği 16 Nisan 2018 referandumuna göre 24 Haziran 2018’de genel seçimlerle birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimleri de yapıldı. Erdoğan bu seçimi de kazanarak Cumhurbaşkanlığı’na ikinci kez seçilmiş oldu. Anayasa’nın 101. Maddesi’ne göre “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” Bunun tek istisnası da Anayasa’nın 116. Maddesi’nde şu şekilde yer alıyor: “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” Ancak Cumhur İttifakı’nın bu şekilde erken seçim kararı alması için gerekli beşte üç çoğunluk, yani 360 milletvekili yok. Yani Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı iki defa seçilebilir. Eğer ikinci kez seçilmesinden sonra Meclis normal tarihinden önce seçime gitme kararı alırsa, bu takdirde Cumhurbaşkanı, tekrar aday olabilir. Başka türlü aday olamaz. Ancak iktidar, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni getiren Anayasa referandumunu bir milat kabul ediyor. Aslında bunun milat olduğuna, yani “Yeni cumhurbaşkanlığı süresinin bu anayasa ile başlayacağına” dair Anayasa’da bir hüküm yok. Hatta bunun Erdoğan’a, Anayasa’daki değişiklikler hazırlanırken kendi içinden atılmış bir “kazık” olduğu da ifade ediliyordu. Referandum’da Cumhurbaşkanlığı Sistemi kabul edilirken çok rahat bir şekilde “Bundan önce Cumhurbaşkanlığı yapmış olanların cumhurbaşkanlığı sıfırlanmış olur” gibi hüküm konulabilirdi. Bu yapılmadığı için seçim normal tarihinde yapılırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa’ya göre tekrar aday olamaz. Ama böyle bir durumda bu hüküm gösterilerek buna itiraz edilirse, bir defa Erdoğan “Halkın isteğine rağmen Cumhurbaşkanlığından ediliyor” gibi bir algıyla yine “mağdur” konumuna düşürülmüş olur. Üstelik bu itirazdan bir sonuç da çıkmaz, çünkü itiraza bakacak merci iktidarın güdümünde olduğu verdiği pek çok kararla belli olan Yüksek Seçim Kurulu. YSK’dan da “Erdoğan tekrar aday olamaz” kararı çıkmaz. Üstelik Cem Uzan’ın dediği gibi eğer iktidar “Erken seçim” kararı almak isterse, bu zamana kadar sürekli “Derhal seçime gidilmeli” diyen muhalefet, sırf Erdoğan’ı dışarıda bırakacak diye, bu oylamaya kabul oyu vermemezlik edemez. Ederse çok zor durumda kalır. Dolayısıyla bence Erdoğan erken seçime gitmeyecek, eğer yaparsa seçimi normal tarihinde yapacak. Anayasa’ya göre aslında bu seçimde aday olamazdı. Ama olacak. Buna karşın da muhalefet Anayasa’yı gerekçe göstererek bu adaylığa itiraz etmeyecek. Çünkü ederse, hem bu itirazı görüşecek olan YSK iktidarın etkisinde olduğu için itirazı reddeder. Hem de Erdoğan “Halkın iradesine karşın aday gösterilmesi engellenmek istenen ‘mağdur’ aday” olarak puan toplar. Zaten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da böyle bir durumda YSK’nın Erdoğan’ın adaylığını engellemeyeceğini, ona yol açacağını söyleyerek bu yola başvurmayacaklarını açıklamıştı. Dolayısıyla Cem Uzan’ın gösterdiği yol, kağıt üstünde geçerli, ama siyaseten uygulanması mümkün gözükmüyor.
GÖZLEM – Cumhurbaşkanı Erdoğan, “çirkin sıfatları tekrarlayarak, bir de ‘Camiler yakıldı’ gibi ‘gerçek olmayan’ iddiaları da ekleyip” Gezi olayları üzerinden Muhalefeti de aşağılıyor. Bu tablo, milletin bütünü üzerinde nasıl bir etki yaratabilir?
K – Cumhurbaşkanı maalesef “milletin bütününü” düşünmüyor. Bunu yaptıklarıyla da, söylemleriyle de kaç defa ifade etti. En son “her kim bu kardeşinize saldırıyorsa aslında Türkiye’ye saldırıyor demektir. Dünyada her kim, AKP’yi ve Cumhur İttifakı’nı kötülüyorsa aslında Türkiye’yi hedef alıyor demektir” diyerek muhalefeti toptan Türkiye’ye karşı olarak göstermek istedi. Artık bunu anlamak lazım. Erdoğan’ın düşündüğü karşı taraftan oy almak değil. Erdoğan’ın hedefi kendi tarafından oy kaybını önlemek ve kararsızları etkilemek. Bunun için de sözleri ve ifadeleriyle zaten kendine oy vermeyeceği kesin olan kesimlere saldırırken, buradan bilinçli olmayan kendi kesimini de yönlendirmeye çalışıyor. Aslında taktiği kendi içinde tutarlı.
GÖZLEM – Erdoğan, hiç gereği yokken ve yeri de değilken, gene “Faiz artmayacaktır” dedi ve Dolar yukarıya doğru hareketlendi. “Kur korumalı mevduat sahipleri” de bayram yaptı. Ne oluyor?
K – Kendine hâkim olamıyor. Daha çok elinde değil, fıtratı böyle. Kendine hâkim olamıyor, piyasalarla aslında bilim ile inatlaşmaya gidiyor. “Nasıl olur da benim dediğim olmaz” anlayışı. Artık gerçeklikten hakikaten ciddi biçimde kopmaya başladığını düşünüyorum. Bakın o açıklamayı Ekonomi Bakanı Nureddin Nebati’nin “Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama o zaman üretim olumsuz etkilenirdi. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor” gafı sonrasında yaptı. İçeride Bakan’a kızıyor, çıkıyor Bakan’a tepki gösterenlere “Madem öyle işte böyle” kıvamında bir açıklama yapıyor.
GÖZLEM – Açık açık ilan edilen “Suriye Operasyonu”, YPG’nin attığı adımla, “Türkiye’ye karşı Esad – YPG cephesini” kurduruyor. “YPG’nin karadan, Esad güçlerinin havadan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karşılayacağı” bir tablo ortaya çıkıyor. Kulislerde, “Bu tür operasyonlar ‘gizlice’ planlanıp, ‘baskın hâlinde’ yapılmaz mı?” sorusuna cevap aranıyor, ne dersiniz?
K – İktidarın hem NATO’ya girmek isteyen İsveç ve Finlandiya’ya veto çıkışının, hem de Suriye’ye yapılacak operasyon açıklaması veya tehdidinin diyelim, esasen ABD’den ve Batı’dan bazı ödünler almaya dönük olduğunu düşünüyorum. Evet, Suriye operasyonu kısmen güvenlik açısından önemli bir gereklilik olabilir ama böyle bir operasyonu Rusya’ya, hatta hatta ABD’ye rağmen ne ölçüde yapabilirsiniz? Görünürde Türkiye’nin hedefinin YPG’ye karşı güvenlik amaçlı bir operasyon olduğu ifade ediliyor. Ama esas hedefin bunu önceden açıklayarak 29-20 Haziran’da Madrid’de yapılacak NATO zirvesinde bu veya F-35’ler, S-400 gibi konularda bazı kazanımlar elde etmek olduğu anlaşılıyor. Ne var ki, ABD’nin YPG konusunda bir geri adım atma olasılığı çok yok. Türkiye’nin de bu ekonomik durumla İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişini veto etme veya ABD, Batı ve Rusya’ya rağmen Suriye operasyonunu yapma ihtimali de bana göre çok düşük. Ancak Erdoğan, tüm bu gelişmeleri ve gerginlikleri bir şekilde harmanlayıp, bu operasyona girişerek ortaya çıkacak “mükemmel fırtına”yı iç siyasette örneğin bir baskın seçim ya da seçimlerin ertelenmesi için kullanmayı kurguluyor olabilir mi? Bu ihtimali de gözardı etmemek lazım. Öte yandan Ankara’da konuyu yakından izleyen çevrelerde eğer Suriye’ye bir operasyon yapılacaksa, hem bunun NATO zirvesi öncesi Batı’da yaratacağı tepkiden dolayı, hem de bölgede böyle yoğun bir askeri hareketlilik olmadığına dair gelen duyumlardan ötürü, böyle bir operasyonun NATO zirvesine kadar yapılmayacağı beklentisi var.
GÖZLEM – İktidarın 2023 başına ertelediği 3600 ek gösterge düzenlemesi “gerek memurlarda, gerek emeklilerde, ‘ayrımcılık’ iddialarını” da beraber getirdi. Büro Emekçileri Sendikası’nın (BES) yaptığı araştırmaya göre, ek göstergesi 600 puan artırılacak olan kamu personelinin emekli maaşlarında sadece 117.54 liralık artış olacak. Bu kesimin emekli ikramiyelerindeki artış da 4 bin 238 lira ile sınırlı kalacak. Buna karşılık ek göstergesi 3600’e çıkarılacak olan dört meslek grubunun (polis, hemşire, din görevlisi, öğretmen) emekli maaşında bin 234 lira, ikramiyelerinde de yaklaşık 44 bin 500 liralık artış olacak. Görüşünüz?…
K – İktidar, uzun süredir sadece polis, hemşire, din görevlisi ve öğretmenlere yapılması düşünülen 3600 ek gösterge düzenlemesinin yanına tüm memurlara 600 ek gösterge puanı verilmesini ekleyerek geçirdi. Ancak 3600 ek gösterge alacaklar ile 600 puan alacaklar arasındaki farklar söylediğiniz gibi tepkiye neden oldu. Ayrıca yeni düzenlemenin 1 Ekim 2008’den sonra göreve başlayan yaklaşık 280 bin genel hizmetler sınıfında çalışan memuru etkilemeyeceği ortaya çıktı. Ben bu düzenlemenin iktidar açısından sadece belli bir kesimin durumunun iyileştirilmesine dönük atılmış bir adım olduğunu düşünmüyorum. Esas olarak bu sosyo-ekonomik çöküşe rağmen AKP’nin oylarının niçin çok daha fazla düşmediğine ilişkin sıkça yapılan ve Erdoğan’ın da hep beslemek istediği bir algı var: “Evet, durum kötü olsa da, bu kötü durumdan bizi yine ancak Erdoğan kurtarır.” Bu son düzenlemenin memurun durumunu görece iyileştirmenin yanı sıra bu algıyı beslemesi açısından da yapıldığını düşünüyorum.
GÖZLEM – CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, “Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük fişleme skandalı” diyerek “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK), internet abonelerinin isim, vergi numarası ve vatandaşlık numarasından; hangi saatte, hangi internet sitesine girdiğine kadar tüm kişisel bilgilerin internet sağlayıcıları tarafından toplanıldığını ve arşivlendiğini” öne sürdü. Yeni çıkarılacak “Dezenformasyon Yasası’nı da göz önüne alırsak” ne yapılmak isteniyor?
K – “İktidarı elde tutmak” isteniyor. Bunun için de eğer ülkeyi iyi yönetemiyorsanız, en azından iyi yönetilmediğinin konuşulmasını engellemek gerekiyor. Devletin tüm kurumlarının imkânları bu yönde kullanılıyor. Teknolojiyi kullanarak muhalif kesimler tespit edilerek yargı aracılığıyla baskı altına alınacak. Amaç bu. Ama bu durum özellikle genç kesimde büyük tepki yaratıyor. Bu tepki artacak da. Trabzon’da Soylu’nun, iktidarın yuhalanması, Kayseri’deki festivalde İzmir Marşı’nın büyük coşkuyla söylenmesi. Zaten Erdoğan’ın da korkusu bu tepki. Gezi özelinde muhalefete yüklenmenin seviyesini arttırmasının nedeni de bu tepkinin artıyor olduğunu görmesi.
++++++++