Yıkmak için bu telaş niye?

Konak Atatürk meydanında bir zamanlar İzmir’in simge yapılarının başında gelen SARIKIŞLA 3 Mart 1954 tarihli özel bir yasayla İzmir Belediyesine devredildikten bir yıl sonra yıkımına başlandığında 9 yaşımdaydım. Yıkımı anımsamıyorum ama Fuar’a dek yayılan kedi büyüklüğündeki fareleri unutamıyorum.

Neden yıkımdan sonra bir türlü kendine gelemedi geride kalan boş arsa? Neden bu boş alan mimar dostumuz Arif Şentek’in deyişiyle “kentsel tarla” olmaktan kurtulamadı? Kurtulamadı çünkü geleceği tasarlanmamıştı. Koca alanın içler acısı görünüşü günübirlik kararlarla sürdü gitti yıllarca. İzmirliler yağmurda çamur içinde kalan tanımlanmamış bu alandan kalkan otobüslere, dolmuşlara uzun kuyruklarda bekleyerek binmeye çalıştı.  

Bir ara bu ‘tarla’ zamanın moda deyimiyle ‘Galeria’ diye bir alış-veriş merkeziyle İtalyanlara peşkeş çekilmeye kalkışıldı. Neyse aralarında benim de üyesi olduğum teknik meslek odalarının ve baronun inatçı direnişiyle bu girişim geri püskürtüldü. Böylece Kemeraltı’nın geleceği karartılmaktan kurtuldu.

Şimdi bir kez daha soralım: “NE VARDI SARI KIŞLAYI YIKACAK?” Koca yapıyı değerlendiremeyecek kadar iş bilmez miydik? Ya da yerine benzeri bir binayı inşa edebilecek planlama gücünden yoksun muyduk?

Ahmet Priştina’nın başkanlık döneminde mimar ağabeylerimiz Ersen Gürsel ve Haluk Eral tarafından tasarlanan ‘Konak Meydanı ve Çevresi Düzenleme Projesi’ uygulanana dek Atatürk meydanı anlamsız bir karmaşa içinde kaldı. Bugün Sarı Kışla sınırı bir duvar ile simgeleştirilmiş olarak meraklılarını selamlıyor!

Yıkım ihalesi

Bugün de can sıkıcı bir gelişme yaşanıyor Atatürk Meydanında. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bir yarışma sonucu elde edilmiş binasının yıkımı için ihale açtı. Şimdi bir de yıkılma sürecindeki binanın hangi şartlarda yapıldığını sorgulayalım. Arsası Milli Emlak’tan Belediyeye geçtikten sonra 1966 yılında bir yarışma sonucu mimari projesi elde edildi binanın. Döneminin çağdaş mimari yaklaşımını gösteren projenin müellifleri Özdemir Arnas, Altan Akı ve Erhan Demirok üçlüsüdür. Betonarme projesini İnşaat Yüksek Mühendisi Uğur Belger nakış dokur gibi büyük bir titizlikle gerçekleştirmiş.

Ortak akıl nerede?

30 Kasım 2020 Sisam depremi ertesi yalnızca bir bölümü orta hasarlı, geri kalan hafif hasarlı olarak belirlenen bir yapıyı yıkmak mimari mirasımızı hiçe saymak değil mi? Depremden hemen bir ay sonra, daha ortada bir rapor yok iken Başkan Tunç Soyer’in şu sözlerini duyduğumuzda inanmak istememiştik. “Yaptırdığımız incelemede binamız az-orta hasarlı çıktı ve güçlendirilerek kullanılması önerildi. Ama biz bunu tercih etmiyoruz. Binayı yıkıp yerine tarihi Hükümet Konağı ile bütünleşen sembolik bir Başkanlık ve Meclis Binası yaparak kalan alanı Atatürk Meydanına katacağız.” Daha ortada rapor yok, kapsamlı bir inceleme yok. Kim söyletti bu sözleri Başkana çok merak ediyorum doğrusu?                      

Hani “ortak akıl”? Hani Meslek Odalarının, mimarların, inşaat mühendislerinin, şehir plancılarının, üniversite çevrelerinin görüşü? Sayın Başkan bina ve meydan ile ilgili karar verilmesi için aralarında Meslek Odası yetkililerinin bulunmadığı 16 kişilik bir kurul oluşturdu. Ki bu kurul da İBB Binasının meydan düzenlemesi içinde korunmasını kararlaştırdı bildiğim kadarıyla. Öyleyse yıkım kararı ve onun yerine ‘Başkanlık ve Meclis’ öğelerini içerecek bir yapının yapılmasına nasıl karar verildi?

İyi koruma örnekleri

Paslanmayı gerekçe göstererek yıkımı öneren ‘ünlü rapor’dan yola çıkarsak, güçlendirilerek korumacılığın güzel bir örneğini oluşturan eski Merkez Bankası binası ‘Key Otel’e ne diyeceğiz? Ya güçlendirilip yenilenen Efes (Swiss) Otele? Ya da SGK binasına ve Gündoğdu’daki SGK lojmanlarını içeren yapıya? Yıkıcı raporun yaklaşımına göre kazıklar üzerinde duran Kordon’daki tüm binaları yıkmak gerekecek. Onların da ‘kazıkları paslanmıştır.’

Temellerindeki demirler paslandığı için İzmir Ticaret Borsasının güzelim binasını yıkmaya gönlümüz el verir mi? Çankaya’daki Atlas Otelini korumak fena mı oldu? Çok iyi biliyorum. Atlas Oteli, İBB Binasından çok daha kötü durumdaydı.

Anlayamadığım bir şey daha var. Bina neden bir an önce yıkılmak isteniyor. Tunç Soyer gibi İzmir, giderek Kemeraltı aşkını ön plana çıkaran bir Başkan bu değerli binanın yıkılmasından sonra ortaya çıkacak karmaşayı nasıl göremiyor? Yenisinin ne olması gerektiği için ulusal bir proje yarışması açılmasından söz ediliyor. Doğru bir karar ama bu yönde hazırlık yapılarak yarışmanın sonuçlanması ve uygulama projelerinin tamamlanması sonrası ihaleye çıkılması neden beklenmiyor?  Yıkımın bu süreçler izlenmeden yapılması, oluşacak kötü görüntüyü örtmek için boşuna masraf yapılması doğru mu?

Egede Son Söz sitesinden öğrendiğimize göre, tarihi bir yapının yıkılması hakkında neler hissettiğinin sorulması üzerine yıkım şirketinin yetkilisi Nursel Nermanoğlu, “Bizim duygularımız tabii ki keşke yıkılmasa; çok güzel bir yapı ancak gelinen noktada mecburen yıkacağız” demiş.

Yıkıcı bile üzgün anlaşılan. Bir deyişe göre anılar da gözyaşı döker. Binanın yıkılsa çok sayıda İzmirli gözyaşı dökecek. Bundan kuşku duymuyorum.

 

Loading