Seçim Kanunu / Anayasa Mahkemesi ve HDP…

Gazeteci yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke ve dünya gündeminde olan konu ve gelişmelerle ilgili olan sorularını cevapladı. Kışlalı, Cumhur İttifakı’nın TBMM’ye verdiği seçim kanunlarıyla ilgili “değişiklik teklifi”ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baraj oranının yüzde 7’ye düşürülmesi yönündeki değişikliğine rağmen “MHP bu barajı da aşamaz” iddialarına dair görüşlerini dile getiren Kışlalı, değişikliğin ve “Milletvekillerinin paylaşımında ‘artık oy’ değişikliği ile D’Hondt sistemi uygulamasının, MHP’ye etkilerini değerlendirdi. Cumhurbaşkanı’nın “bir partinin genel başkanı olduğu halde” yasak ve kısıtlamalardan muaf tutulması konusunda yorumunu paylaşan Kışlalı, muhalefetin yeni tabloya dair ne yapabileceği, muhalefetin “6’lı olarak seçime girebilme” ihtimali konusunda görüşünü aktardı.  Kışlalı, Telekom’un özelleştirilmesi, Hariri’lere ikram edilmesi ve sonunda Varlık Fonu tarafından satın alınması konusunu da yorumladı. İşte görüşleri…

 

GÖZLEM – Cumhur İttifakı’nın Seçim ve ekleri bazı kanunlarla ilgili “değişiklik teklifi” TBMM’ye verildi. Bu “Değişiklik teklifi” konusunda genel hatları ile görüşünüz?..

K – Tamamen Cumhur İttifakı’nın lehine olmak amacıyla hazırlanmış, son seçimlerdeki sonuçlar il bazında didik didik edilerek Cumhur İttifakı’nın aleyhine olan düzenlemelerin düzeltildiği, buna karşın MHP’nin kıstaslarından dolayı dar veya daraltılmış seçim bölgesi gibi iktidarın daha işine gelebilecek değişikliklerin yapıldığı bir teklif olarak değerlendiriyorum. CHP’nin hesabına göre, bu teklif bir önceki seçimlerde yasalaşmış olsaydı, o dönemdeki seçim sonuçlarına göre CHP 17 milletvekili daha az çıkarmış olacaktı. Ayrıca bu teklifin birbirleriyle daha tamamlayıcı bir şekilde örtüşen CHP – İyi Parti ortaklığını olumsuz etkileyeceğini, iktidar tarafından bu teklifin, bu örtüşmenin avantajlarının ortadan kaldırılmaya dönük düzenlendiği anlaşılıyor. Ülke seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye çekilmesi, teklifin hazırlandığı belki bir yıl kadar önceki dönemde MHP’nin kolayca geçebileceği bir baraj seviyesi olarak belirlenmiş. Seçime girme yeterliliğinde Meclis’te en az 20 milletvekilinden oluşan grubu olma şartının kaldırılması ve partilerin seçimden 6 ay önce en az 41 ilde örgütlenmeyi tamamlamaları şartının ise yürürlükte kalması, Anayasa Mahkemesi’nin HDP’yi kapatması halinde HDP yerine kurulabilecek yeni bir Kürt partisinin seçimlere katılmaması ve Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na oy vermeyeceği düşünülen devasa sayıdaki Kürt seçmenin oylarının olabildiğince boşa gitmesi için düzenlenmiş. Buna karşın dava sürecinde eğer parti yönetimi partiyi feshine karar verirse, açılmış olan kapatma davası düşüyor. Dolayısıyla ertesi gün aynı isimle aynı parti kurulabiliyor. Öte yandan Erdoğan son olarak AKP Çorum eski il başkan yardımcısı avukat Kenan Yaşar’ı Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak atadı. Yapılan bu son atamayla Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesi’ne atanan üye sayısının 15 üyelik Anayasa Mahkemesi’nin 8 üye ile çoğunluğunu ele geçirdiği düşünüldüğünde, Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin yapacağı fesih kongresini 8 oyla ihtiyati tedbir kararıyla durdurabileceği, bu durumda da HDP’nin kendisini feshedemeyeceği de ifade ediliyor. Bu durumda teklifin yasalaşması, HDP’nin veya bir başka ana Kürt partisinin seçimlerde yer alması olasılığını zorlaştıracak, belki imkansız hale sokacak. İl ve ilçe seçim kurullarının başkanlarının en kıdemli hakim değil de birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından nasıl denetleneceği belli de olmayan bir kurayla seçilmesi, nispeten daha demokrat ve adil olabilecek kıdemli hakimler yerine, AKP döneminde çoğunluğu AKP’lilerden belirlenmiş eski avukat yeni hakimlerin kurul başkanı olarak atanıp muhtemelen iktidarı olabildiğince kayırmaları amacıyla yapılmış. Sandık kurullarının her partinin kendi üyesinden oluşması ve başka parti üyelerinin sandık kuruluna üye gösterilmelerinin izne bağlanması özellikle her bölgedeki küçük partilerin üye göstermelerine ve dolayısıyla sandık denetimini engellemeye veya zorlaştırmaya dönük planlanmış. Seçim döneminde Başbakan ve bakanlarla ilgili yasakları düzenleyen maddeden “Başbakan” ibaresinin çıkarılarak yerine Cumhurbaşkanı ibaresi konmaması, iktidarın Cumhurbaşkanı aracılığıyla devletin imkanlarını kullanarak tam kapasite propaganda yapabilmesi için düzenlenmiş. Bir seçim bölgesinde bir ittifaka ait bir partinin aldığı artık oyların aynı ittifaktaki diğer bir partiye eklenmesi uygulaması bu teklifle kaldırıldığı için küçük partilerin kendi kimlikleriyle bir ittifaka oy potansiyeli sağlamasının önüne geçilmiş. Böylece Millet İttifakı’nda yer alması beklenen küçük partilerin bu ittifaka kendi kimlikleriyle katılmaları engellenerek, bu partiler için ittifakta olmanın avantajları azaltılıyor, kendi ittifaklarını kurmaları özendiriliyor. Millet İttifakı’nın ortak listelerle seçimlere girmesi dayatılarak ittifakın seçim listesi hazırlamaktaki güçlüğünden iktidar lehine faydalanılmak istenmiş. Teklifte muhtarların seçiminde de değişikliğe gidiliyor. Seçim öncesi seçilme yeterliliği olan muhtarlar seçim sonucunda oy sıralarına göre “Muhtar adayı” olarak sıralanıyor. Sonra birinci sıradaki “muhtar adayı”ndan, yani aslında muhtar seçilmesi gereken kişiden, seçilme yeterliliği olduğunun bir ay içinde kanıtlaması isteniyor. Buna göre iktidar işine gelmeyen “seçilmiş muhtarı”, önüne bir engel çıkararak eleyip ikinci veya üçüncü sıradaki muhtar adayını muhtar yapabilecek. Bir nevi kayyum muhtar gibi. İktidarın bu teklifi hem tamamıyla kendine göre ölçüp biçerek, hem de belli yerlere tuzaklar koyarak hazırladığı anlaşılıyor. Örneğin teklifte yer alan “Partilerin, tüzüklerinde belirtilen kongreleri üst üste iki defadan fazla ihlal etmemiş olma” koşulu, bir dönem kongre süresini aşan CHP’yi anımsatıyor. Bu düzenlemenin bu haliyle CHP bundan etkilenmiyor, ama CHP gibi büyük bir partide bile bir “atlama” olmaması için bu tür tuzaklar titizlikle incelenip ayıklanmaya çalışılıyor.

GÖZLEM – Yüzde 7 değişikliğine rağmen “MHP bu barajı da aşamaz” iddiaları var; ne diyorsunuz?

K – Katılıyorum. Söz konusu teklif her ne kadar yeni hazırlanmış olsa da, bunun çalışmaları 2020 yılının sonlarından itibaren yürütülmeye başlanmıştı. O dönemde MHP’nin oylarının –özellikle İyi Parti ve lideri Meral Akşener’in başarılı siyasetiyle– düşmüş olduğu kabul edilmekle birlikte, yüzde 7 seviyesini bulabileceği tahmin ediliyordu. Ancak aradan geçen zamanda, AKP’de olduğu gibi MHP’de de oy erimesi devam etti. Şimdi, teklifin hazırlanışı sürecinde, hem vereceği mesaj açısından hem de bu gerçeğin MHP’lilerce kabullenilmesinin zorluğundan yüzde 7 seviyesi değiştirilmedi. O dönemde yüzde 7’nin üzerinde çıkan MHP oy oranları, son yapılan seçim anketlerinde yüzde 5’lere kadar inmiş durumda. Ben teklifin yasalaşması sürecinde bu yüzde 7 seviyesindeki barajın yüzde 5’e indirilebileceğini düşünüyorum. Bunun nedeni yüzde 5’lik seviyenin MHP açısından MHP lideri ve kurmaylarına göre çok daha kolay ulaşılabilir olduğu algısıyla beraber bu seviyenin Millet İttifakı’nın küçük bileşenleri için de tek başlarına büyük ölçüde ulaşılamaz olması. Dolayısıyla iktidarın yüzde 7 ile hedeflediği “hem MHP barajı geçsin, hem de Millet İttifakı’nın küçük ortakları geçemesin ki Millet İttifakı’nın beraber hareket etmesi zorlaşsın” amacı yüzde 5’lik baraj seviyesi ile de korunmuş, hatta daha da sağlamlaştırılmış olacak.

GÖZLEM – Değişikliğin ve “Milletvekillerinin paylaşımında ‘artık oy’ değişikliği ile D’Hondt sistemi uygulamasının, ‘barajı geçse’ bile” MHP’nin aleyhine olacağı ve Meclis Grubu’nu küçülteceği” hesaplanıyor. Bu durumun da kulislerde “MHP Milletvekilleri rahatsız ettiği” söyleniyor. Ne diyorsunuz?

K – Bir defa şurası kesin. MHP’nin oy oranı önceki seçimlerdeki kadar olmayacağı, AKP’nin oy oranları da düşeceği ve dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın da oy oranları azalacağı için MHP’nin çıkaracağı milletvekili sayısı daha az olacak. Buna karşın artık “artık” oylar Millet İttifakı’na eklenmeyeceği için MHP bu açıdan diğer küçük partilerden daha çok oy alacağından kendisine avantaj sağlanmış olacak. Bu şekilde son seçimlerde MHP’nin kaybettiği 5 civarında milletvekili olduğu hesaplanıyor. Ancak ben yine de MHP’nin oy kaybından dolayı 5’ten daha çok milletvekili kaybedeceğini düşünüyorum. Ankara kulislerine gelince, sonuçta “artık oy” değişikliği MHP’nin istediği ve her şekilde işine gelen bir değişiklikti. Dolayısıyla teklifle getirilen hiçbir şey MHP’ye rağmen getirilmediği ve hatta MHP’nin istemediği düzenlemeler teklife eklenmediği için MHP’lilerin tekliften şikâyetçi olmaları beklenemez.

GÖZLEM – Cumhurbaşkanı’nın “bir partinin genel başkanı olduğu halde” yasak ve kısıtlamalardan muaf tutulması konusunda yorumunuz? Bu “muafiyet maddesi” Anayasa Mahkemesi’den dönebilir mi?

K – CHP, teklifi yasalaştıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne götürse ve son yaptığı atamayla Erdoğan’ın atadığı üye sayısının 8 kişiye ulaşarak çoğunluğa geçtiği 15 kişilik Anayasa Mahkemesi’nde bu muaf tutulmaya ilişkin düzenleme eski haline döndürülse bile, bu durum Cumhurbaşkanı’nın yine devletin tüm imkanlarını kullanarak AKP ve Cumhur İttifakı için propaganda yapmasını engellemez. Sonuçta yapılan düzenleme ile Seçim döneminde Başbakan ve bakanlarla ilgili yasakları düzenleyen maddeden “Başbakan” ibaresi çıkarılıyor. Teklifte Cumhurbaşkanı ile ilgili bir ekleme, çıkarma, düzenleme yapılmıyor. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi bu teklifteki düzenlemeyi kaldırsa bile, bir başka deyişle “’Başbakan’ ibaresinin kaldırılması” düzenlemesini kaldırsa bile, hükümeti yani başbakan ve bakanları kapsayan yasaklar Cumhurbaşkanı’nı kapsamaz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı önceki seçimde de olduğu gibi devletin tüm imkanlarını kullanarak iktidar lehine propaganda yapmaya devam edebilir. Kaldı ki, bir yanlışlık olmuş olsa da bu yasaklar Cumhurbaşkanı’nı kapsasa bile, Erdoğan’ın bu tür yasaklara uyacağını ve iktidarını desteklemek için bir yol bulmayacağını düşünmek biraz saflık olur.

GÖZLEM – “Yeni tablo” ortada ve kanunlaşacak; Muhalefet ne yapmalı?.. A) 4’lü olarak, B) 6’lı olarak?

K –Sonuçta bu durum Millet İttifakı içinde CHP ve İyi Parti’nin elini güçlendiriyor. Teklif küçük partilerin aleyhine çünkü seçim bölgelerinde artık oylar ittifaklara dahil edilmeyeceği için “oy oranları düşük” partilerin ittifaklar içinde yer almalarının önemi azalıyor. Genişletilmiş muhalefetin 6 parti ile oluşturduğu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem metnini hazırlayanlar arasında yer alan Gelecek Parti’den Ayhan Sefer Üstün, bu teklifle ilgili “Cumhur İttifakı siyasi mühendislik peşinde. 6 muhalefet partisini dağıtmaya yönelik bir hamle yapıyor. Bizim, CHP listesinden seçime girmemizi konuşmak için çok erken” derken tam da iktidarın istediği etkiyi sergilemiş oluyor. Gelecek Partisi’nin hedef kitlesinin önemli bir kesimini özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki muhafazakar Kürt seçmen oluşturuyor. Şimdi bu muhafazakar parti, Güneydoğu veya Doğu’da milliyetçi İyi Parti listelerinden seçime girse, seçmenini kaybedebilir. Öte yandan da yöneticisinin de açıkladığı üzere muhafazakar oldukları için CHP listesinden seçime girmeyi de kendilerine yediremiyorlar. Eğer teklifin yasalaşması sürecinde yüzde 7’lik baraj yüzde 5 hatta yüzde 3’e inerse üç muhafazakar parti bir ittifak oluşturabilirler mi bilemiyorum. Temel Karamollaoğlu bu kapıyı kapamıştı. Deva ile Gelecek beraber yüzde 3’lük barajı geçmek için bir ittifak oluşturabilirler ve kendi muhafazakar seçmenlerini CHP’nin ittifak içindeki varlığıyla ürkütmedikleri için Millet İttifakı içinde alacakları toplam oydan daha fazlasını alabilirler. CHP ve İyi Parti oluşturulacağı öngörülen 6’lı ittifakın bozulmasını engellemek için atmaları gereken adımları atacaklardır. Ancak bu teklifle Millet İttifakı’nın programlama işinin zorlaşacağı kesin.

GÖZLEM – Muhalefetin “6’lı olarak seçime girebilme” ihtimali konusunda görüşünüz?..

K – Millet İttifakı’nın içindeki yeni ve küçük partiler, Gelecek ve Deva partileri, eninde sonunda gelecekleri noktaya, bu kendilerini zora sokan iktidar teklifi nedeniyle “eninde” gelecekler. Mantık, bu teklifle bu küçük partilerin Millet İttifakı dışında kalırlarsa Meclis’e girmelerinin iyice zorlaştığını, dolayısıyla ortak bir yol bulup, belli isimlerin CHP veya İyi Parti listelerinden Meclis’e gireceklerini, daha sonra da istifa ederek kendi partilerine geçeceklerini söylüyor. Zaten Millet İttifakı’na girmekte nazlanıyorlardı, ama şimdi bu teklif ile elleri zayıfladı. Ancak ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun veya Meral Akşener’in bu durumdan yararlanacaklarını düşünmüyorum. Bilakis 6’lı görüntüyü korumak için bu partilerin de gönlünü alacak bir liste kurgulama yolu bulacaklarını tahmin ediyorum. Eğer teklifin yasalaşması sırasında ülke barajı yüzde 7’nin de altına düşürülmezse, bu altı parti Millet İttifakı olarak beraberce seçime girerler. Küçük partilerin adayları CHP ve İyi Parti listelerinden bence karma olarak seçime sokulur. Ama bunun programlaması, pazarlığı bu partileri yorar.

GÖZLEM – Telekom’un özelleştirilmesi, Hariri’lere ikram edilmesi ve sonunda Varlık Fonu tarafından satın alınması konusunu (ki, vatandaşa “El İnsaf” dedirtiyor) nasıl yorumluyorsunuz?

K – Aktif gazeteciliğimin büyük bölümünde ekonomi muhabiri olarak özelleştirmeleri takip ettim. Özelleştirmelerle ilgili 10 yılda binden fazla habere imza atmışımdır. Türk Telekom özelleştirmesi, kent hastaneleri ve garantili yap işlet devlet projelerine kadar Türkiye’nin en büyük özelleştirme hırsızlığıdır. 1990’lardaki değeri 25-30 milyar dolarlarla ölçülen Türk Telekom’un yüzde 55 hissesi, adeta “zorla” 21 yıllık bir imtiyazla, 1,3 milyar doları peşin 6,55 milyar dolara 5 taksitle Erdoğan ile özel dostluğu olan Lübnanlı Hariri ailesinin sahibi olduğu Oger Telecom’a satılmıştı. Türk Telekom’un o dönemki senelik kârı 1,5-2 milyar dolardı. On yıllık kârına satsa, yani değeri on yıllık kârı olsa; Türk Telekom o dönemde 20 milyar dolar ederdi. Kasasında 2 milyar doları vardı. Öger ailesi 1,3 milyar dolarlık peşin ödemeyi yaparak şirketin yüzde 55’ini, her yıllık kârından geri ödeyebilecek şekilde satın alıyordu. Ama verilen en yüksek teklif onlarındı. Hatta Ali Koç’un ihaleden hayıflanarak ve fiyatın ne kadar yüksek olduğundan yakınarak çıkışı hâlâ gözlerimin önündedir. Oysa bir özel sektör şirketi açısından büyük bir fırsatı kaçırmışlardı. En yüksek teklifi verselerdi belki o günkü siyasi ortamda, o dönemi “çıraklık” dönemi olarak tanımlayan Başbakan Erdoğan Türk Telekom’u bu Türk özel sektör şirketine, Koç’lara verebilirdi. Bir açıdan, eğer olacaktıysa da iyi olurdu. Çünkü Hariri ailesi şirketi aldıktan sonra geriye kalan ödemelerini yapmak için, şirketin hisselerini karşılık olarak kullanarak çoğunluğu Türk bankalarına ilk seferinde 4,5, ikinci seferinde 4,75 milyar dolar borçlandı. Buna karşın her yılki kârını, taahhüt ettiği altyapı yatırımlarını yapacağına büyük kâr payları oranları açıklayarak ortaklarına, yani yüzde 55 oranında kendilerine dağıttı. Bununla da kalmadı, daha fazla kâr payı dağıtabilmek için, şartnameye göre satamayacağı Türk Telekom gayrimenkullerini sattı. Türk Telekom’un özelleştirilmesine olanak tanımak için göz boyamak maksadıyla şartnameye monte edilen bu “yapılması gereken yatırımlara ve yapılmaması gereken satışlara” ve daha nice konuya dönük sözde önlemler ve taahhütler, bunu kontrol etmesi gereken makamlar tarafından kontrol edilmedi. Şimdi Sayıştay olan o dönemki Yüksek Denetleme Kurulu’nun önerileri ve uyarıları dikkate alınmadı. Sonunda kârını kasasından neredeyse “çalıp” kendisine aktaran Hariri ailesi bankalara aldığı kredileri geri ödemeyince, Türk Telekom’u, hem de 2026’da bedelsiz olarak devralması gereken devlet, Varlık Fonu aracılığıyla 1,6 milyar dolara Haririlere kredi veren bankalardan geri aldı. Üstelik yapılan anlaşma uyarınca şirketin temettüleri, hisselerini sattıkları halde bu bankalara ödenmeye devam edecek. Türk Telekom özelleştirmesi, özelleştirmenin ve Türkiye tarihinin en büyük soygunudur.

 

Loading